Elde edilen kısmi haklar, İstanbul’da yuvalanan Antakya’da silahlanmaya çalışan ve her fırsatta “Türkiye görev başına” diyerek açık işgale davet eden “ucubelerin” değil halkın eseridir Türkiye’nin dış politikadaki gündemlerinin en başında Suriye geliyor. Son olarak Türkiye’de bulunan “muhalif” komutanlardan Hüseyin Harmuş’un para karşılığında kaçırılarak Suriye’ye teslim edilmesi bir kez daha Suriye’de neler oluyor sorusunu akıllara getirdi. […]
Elde edilen kısmi haklar, İstanbul’da yuvalanan Antakya’da silahlanmaya çalışan ve her fırsatta “Türkiye görev başına” diyerek açık işgale davet eden “ucubelerin” değil halkın eseridir
Türkiye’nin dış politikadaki gündemlerinin en başında Suriye geliyor. Son olarak Türkiye’de bulunan “muhalif” komutanlardan Hüseyin Harmuş’un para karşılığında kaçırılarak Suriye’ye teslim edilmesi bir kez daha Suriye’de neler oluyor sorusunu akıllara getirdi. Üstelik iç-politikada AKP-Cemaat ikileminde patlak veren “MİT skandalı” Suriye meselesi bağlamında değerlendirilmeye başlandı. Erdoğan hemen hemen bütün siyasi demeçlerinde Esad’a “sağduyu” çağrısı yapıyor. Enformasyon çağından olsa gerek her saat Suriye ile ilgili bilgilerimiz formatlanıyor. Günlük olayların kıskacından kaçarak değerlendirme yapmamıza fırsat verilmiyor. Lazkiye, Şam, Humus derken Türkiye -Suriye sınırında “hareketlilikler” yaşanıyor. Her şeyden öte gerçekten Suriye’de ne olmuştu da dünya gündeminin en üst sırasında kendine yer bulmuştu.
Suriye ve “Arap Baharının” etkisi
Suriye’nin Ürdün sınırındaki Deraa şehrinde geçtiğimizin yıl Mart ayında 15 lise öğrencisi okullarının duvarına Mısır ayaklanmasının sloganı olan “Halk rejimin düşmesini istiyor” sloganı yazmaları ülkede yeni bir sayfanın açılmasına vesile oldu. Öğrencilerin tutuklanması ve Baas rejiminin göstericilere tank, silah ile saldırması karşılığını hemen buldu ve gösteriler belli başlı bütün şehirlere yayıldı.
Mart ayından sonra Türkiye sınırındaki Cisr el-Şuğur, 1982 yılında asık suratlı Hafız Esad tarafından hayalet şehre dönüştürülen Hama (1) (Baba Esad döneminde 10 bin kişinin öldürüldüğü söylenmektedir) ile Irak sınırında bulunan ve Ermeni tehciri zamanında toplama kampı olarak kullanılan Der ez-Zor şehirlerine operasyonlar düzenlendi. Baas rejimine karşıt en büyük gösteriler Hama şehrinde yapıldı. Ordu ve Şebbiha (2) bu bölgede çok acımasız davrandı. Gösterilerde çokça söylenen “Git, git ya, Beşşar” şarkısının bestecisi İbrahim Kaşkuş, Şebihha tarafından öldürüldü. Esad ve ailesi eylemlere sert askeri yöntemler ile cevap verdi.
Talepleri kuşatılan, iyi niyetleri emperyal merkezlerde suiistimal edilmeye çalışılan halk, mücadelesinden taviz vermedi. Baas rejimi hemen bir “siyasi af” çıkarttı. Baskıların sürmesine rağmen 41 yıllık OHAL (Olağanüstü hal) kaldırıldı. Tam olarak hala hayata geçirilemese bile tek parti rejimine son vermek için mücadele devam ediyor. Bu gelişmelerin, güç merkezlerin yönelimlerinden kaynaklandığını savunmak ve Suriye’nin diplomatik “manevrası” olarak yorumlamak ödenilen bedelleri görmezden gelmek demektir. Elde edilen kısmi haklar, İstanbul’da yuvalanan Antakya’da silahlanmaya çalışan ve her fırsatta “Türkiye görev başına” diyerek açık işgale davet eden “ucubelerin” değil halkın eseridir.
Suriye’ye bakış açısı
Suriye gerek stratejik konumu itibari ile gerekse bölgede izlediği politikalardan dolayı emperyalizmin kıskacında olmuş bir ülkedir. Suriye konusu özellikle Lübnan solunda saflaşmaları-bloklaşmaları belirleyen bir başlıktır. Bu konu Hariri suikastı ile daha da belirleyici olmuştur. Son süreçte İran ile temas noktalarının artması, İsrail ile Golan Tepeleri gerginliği, Hizbullah ile olan ilişkisi ve son olarak da Lübnan’da siyaseti belirleme gücü Suriye’ye bakış açısını belirleyen faktörlerdir. Genel düzlemde emperyalist hiyerarşi diziliminde bölge politikaları açısından çıbanbaşıdır. Tam da bu nokta da sol-sosyalist hareketler Suriye’de yaşanan gösterilere mesafeli durmayı, perde arkasına bakmayı tercih etmektedir. Yaşanan siyasi sürece “karşı-devrim” yaftası yapıştırıp Baas’ın yanında saf tutanları ise Allaha bırakıyoruz. Sadece “yok böyle bir emperyalizm” demekle yetinelim.
Muhalefet
Türk devleti Suriye’de “oyun kurucu” olmak istiyor. Bunun için birçok yol deniyor. Sivil bir muhalefetin örgütlenmesi kadar (23 Ağustos’ta İstanbul’da Davutoğlu’nun girişimiyle Suriye Ulusal Konseyi kuruldu) Antakya üzerinden askeri örgütlenme de oluşturulmaya çalışılıyor.(Bunun adı Özgür Suriye Ordusu”)
“Arap Baharı” sürecinde halkların çıkarttığı dersler kadar egemenlerde bir dizi deneyim çıkarttı. Batı açısından Libya süreci Suriye ile kıyaslanabilecek bir tablo orta çıkartıyor. Bilindiği gibi Libya’da muhalefet çok hızlı bir şekilde militarize olmuş ve “müdahaleye” kapı açmıştı. Bu ayak oyunlarının Suriye’de de hayata geçirilmeye çalışıldığını artık görüyoruz. Birleşmiş Millet yaptırımları, ekonomik yaptırımlar ve hava sahasının kapatılması gibi örnekler Libya’da da hayata geçirilmişti. Fakat Suriye’nin bölgesel konumu, dünya dengeleri açısından “oyun kurucu” ülkelerinin kesiştiği bölge olması, beraberinde birçok belirsizliği de beraberinde getiriyor.
Genel tablonun dışında Suriye’deki muhalefete dair birkaç tespit yapabiliriz. Batı’da ve ABD’de yaşayan, Esad-Baas rejimiyle husumeti olan grupların/kişilerin Suriye pastasından pay kapma arayışında, telaşında olduklarını belirtmemiz gerekir. Batı merkezlerinde (ki İstanbul’da da oldu) peşpeşe yapılan forumlar bunun basit örnekleridir. Amerikan emperyalizmine göbekten bağlı muhalefet kendini “öz muhalefet” olduğunu iddia etmektedir. Pay kapma telaşına geçen sene Haziran ve Temmuz aylarında Antalya ve İstanbul’ da tanık olduk.”Suriye Muhalefeti” konferanslarında “Geçici Milli Konsey” kurma acemiliği bu niyetin somut göstergesidir. Bu organizasyon AKP sponsorluğunda yapılmıştı. Bununla birlikte saçmalığın zirve noktası olan Türkiye’ye “müdahale” çağrısını anmaya bile gerek yok. Yapılan analizlerin ortak noktası, bu oluşumların Suriye topraklarında maddi-kitlesel gücü olmadığı yönündeki değerlendirmeleri.
Gözden kaçanlar
Suriye ve muhalefet kelimelerinin karşılığı: Diplomatik iki yüzlülük, silah, para ve ölüm. Halbuki bunun dışında bizzat ülkenin dinamiklerine yaslanan bir muhalefet de söz konusu. Müslüman Kardeşler, Özgür Suriye Ordusu, Suriye Ulusal Konseyi derken topyekun bir değerlendirme yaparak muhalefeti tek bir çuvala yerleştiriyoruz. Bugün Suriye’de muhalefetten ziyade muhalefetler olduğunu söylememiz gerekir. Suriye’de sokağın nabzını tutan “Yerel Koordinasyon Komiteleri” gösterilerin başından beri sokaklarda. Yaşları 20 ile 40 arasında değişen ve alt-ort sınıf insanlardan oluşuyor. Bu grup Suriye’de patlak veren ayaklanmanın militarize olma ve uluslararası müdahale tehlikesine karşı hayati bir açıklama yapmıştı: “Bu rejimi devirmenin, Devrim’in ilk amacı olduğuna inanıyoruz, ama bu kendi içinde bir amaç değildir. Nihai amaç Suriye ve tüm Suriyeliler için özgürlüktür. Rejimin devrilme yöntemi, Suriye’nin rejim sonrasında nasıl bir ülke olacağının göstergesidir. Şehirlerimizi, kasabalarımızı ve köylerimizi ve erkeklerimizi, kadınlarımızı ve çocuklarımızı kapsayan barışçıl gösterilerimizi sürdürürsek, ülkemizde demokrasi olasılığı daha fazla olur.Eğer bir silahlı çarpışma veya uluslararası askeri müdahale bir gerçeklik haline gelirse, onurlu bir geleceğe sahip Suriye için meşru bir zemin kurmak fiilen imkânsızlaşacaktır. ” (3)
Sosyalistlerin yapması gerekeni yine iktidardan bağımsız sol güçlerin oluşturduğu “Suriye Halk Kurtuluş Cephesi” temsilcisi Dr. Ali Haydar söylüyor: “Halk hareketlerini geliştirmek lazım.” Washington ve AKP’nin manipülasyonunu bir an göz ardı etmeden Suriye’deki toplumsal muhalefetin desteklenmesi Enternasyonalist bir görev
dir.
Emperyalist politikalardan bağımsız kalarak, Esad’ı objektif olarak destekleme tuzağına da dikkat ederek halk hareketlerine kulak vermeliyiz. Suriye ile olan 911 kilometrelik sınır ancak böyle ortadan kalkar.
*Aziz Küçük -Sosyalist Demokrasi Partisi Parti Meclisi üyesi
(1)-Şebbiha:Baas rejimin para-militer örgütünün adı. Nusayri gençlerden oluşmakta. Bu grup Lübnan’da ve Suriye’de silah kaçakçılığı yapmakta. İsimlerini Mercedes-300 modelinden alırlar. Bu araçların siyah renklerine “şebah” denir (Türkçesi Hayalet) Silah kaçakçılığı yaparlar.
(2)1982 yılında Müslüman Kardeşleri Hama şehrinde bir ayaklanma başlattı. Hafız Esad gösterilere taviz vermedi.10 bin kişinin öldüğü söylenmekte. BM’ye göre bu sayı daha fazladır. Suriye Devleti bu konu hakkında her hangi resmi bir açıklama yapmadı.
(3)Suriye halkına açıklama -Suriye Mahalli Eşgüdüm Komiteleri(www.sendika.org)
(4)Suriye Halk Kurtuluş ve Değişim Cephesi sözcüsü Ali Haydar’ın
açıklaması.(www.sendika.org)