Chicago Boys (Şikago Oğlanları), sağcı ideolog Milton Friedman’ın Chicago Üniversitesi’nden “parlak” öğrencileriydi. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın daha sonra yayınlanacak anılarında itiraf ettiği üzere “Latin Amerika’nın, bir tarafında Küba diğer tarafındaysa Şili’nin bulunduğu ‘kızıl bir sandviç’e dönüşmesi”nden endişe eden ABD’nin Pinochet kuklası eliyle gerçekleştirdiği darbenin ardından Şili’deki neoliberal dönüşümün başına getirilirler. Sosyalist Allande’nin seçimi kazanmasıyla […]
Chicago Boys (Şikago Oğlanları), sağcı ideolog Milton Friedman’ın Chicago Üniversitesi’nden “parlak” öğrencileriydi. Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın daha sonra yayınlanacak anılarında itiraf ettiği üzere “Latin Amerika’nın, bir tarafında Küba diğer tarafındaysa Şili’nin bulunduğu ‘kızıl bir sandviç’e dönüşmesi”nden endişe eden ABD’nin Pinochet kuklası eliyle gerçekleştirdiği darbenin ardından Şili’deki neoliberal dönüşümün başına getirilirler.
Sosyalist Allande’nin seçimi kazanmasıyla paniğe kapılan ABD, “arka bahçe” olarak gördüğü Güney Amerika’da sosyalist modelin yayılmasından endişe ediyordur.
Bir iddiaya göre Chicago Oğlanları ta 1972’den itibaren orduyla yakın ilişkiler kurmuştu ve 11 Eylül 1973’teki ABD destekli darbede anahtar niteliğinde rolleri vardı. Şili, üniversitede kurguladıkları neoliberal öğretileri uygulamak için bir laboratuara ihtiyaç duyan Chicago Oğlanları için bulunmaz bir fırsat olur.
Devlet terörüyle özdeşleşmiş bir rejimin altında Şili, Friedman’ın “Chicago Boys” olarak da bilinen öğrencileri tarafından tasarlanan “neoliberal” ekonomik politikasını test etmek için kurulmuş dünyanın ilk laboratuarı haline getirilir.
Grevlerin yasaklanması, örgütlenmelerin önüne ciddi engellerin çıkarılması, her türlü insan hakkının ihlali, neoliberalizmin darbe eliyle dayattığı sonuçların sadece bir kaçıydı.
Bu politika sağlık, eğitim, halk hizmetleri ve Şili ekonomisinin dayanak noktası olan bakır madeni endüstrisinin toptan bir özelleştirmesini içeriyordu. Bu o güne kadar Şili mucizesi olarak adlandırılan modelin tasfiye edilmesi anlamını içeriyordu. Kıtada eşitsizliğin en az olduğu ülkelerden biriyken eşitsizliğin en çok olduğu ülkelerden birine dönüşmesinin süreci böylece başlamış oldu.
Şili’yi “bir girişimciler cenneti” yapma iddiasındaki bu güruh, Şili halkına dayattıkları reçetelerle “Şili Mucizesi”ni kabusa çevirmeyi başardılar. Bugün dünyanın en eşitsiz eğitim ve sağlık sistemine karşı sokaklara dökülen Camila Valejo ve arkadaşlarının protesto ettikleri politikalar da o dönemin yadigarı!
IMF, Dünya Bankası ve AB Troykası tarafından kıskaca alınan Yunanistan, tarihinin en büyük tasfiyesi ile karşı karşıya. Troyka tarafından dayatılan “acı reçete” ile Yunanistan adeta ölüme mahkum ediliyor!
Reçetede olanlar hepimizin malumu: İşten çıkarmalar, sendikasızlaştırmalar, yangından mal kaçırırcasına özelleştirmeler, esnek işçi pazarları, ücretlerde kesintiler,…vs.
Ülke adeta bir varlık savaşı veriyor. Çalışanlar, emekçiler aylardır sokaklarda. Troyka’nın isteklerinin uygulanması için iktidarın devredildiği teknokratlar var güçleriyle sosyal devletin tasfiyesi için çalışıyorlar.
‘Şok doktrini’nin yeni uygulama alanına dönüştürülen Yunanistan’da uygulamaya konulan sömürü paketi şayet başarılı olursa bu model tüm Güney Avrupa ülkelerine de uygulamaya sokulacak. Kavga sadece Yunanistanlı emekçilerin kavgası değil, tüm Kıta Avrupası emekçilerinin kavgasıdır. Marsilya ve Barcelona’da “hepimiz Yunanlıyız” sloganlarının atılması bundandır!