“Hasankeyf’i korumanın yolu duvar yapmak değil, zihnimizdeki duvarı yıkmaktır” Darbeler bu ülkenin sadece yasalarını ya da politik atmosferini değiştirmedi. 12 Eylül’ün belki de en büyük tahribatı düşünce yapımızda gerçekleşti. İşin bu kısımına pek fazla girilmiş değil ama küçük bir örnekle durumu açıklamaya çalışayım. Kenan Evren’in 12 Eylül sonrası haklarında idam kararı verilen kişilerin dosyalarını okumadan […]
“Hasankeyf’i korumanın yolu duvar yapmak değil, zihnimizdeki duvarı yıkmaktır”
Darbeler bu ülkenin sadece yasalarını ya da politik atmosferini değiştirmedi. 12 Eylül’ün belki de en büyük tahribatı düşünce yapımızda gerçekleşti. İşin bu kısımına pek fazla girilmiş değil ama küçük bir örnekle durumu açıklamaya çalışayım.
Kenan Evren’in 12 Eylül sonrası haklarında idam kararı verilen kişilerin dosyalarını okumadan onaylarken sarf ettiği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü, dönemin ruhunu tam olarak anlatan bir cümle. Bu sözün içinde ne adalet var ne akıl ne sağduyu ne de insana dair herhangi başka bir şey. Bu söz yazık ki zihnimizde o kadar yer etmiş ki, karşılaştığımız her sorunda bilinçaltımız çözüm olarak getirip bu sözü önümüze koyuyor. Örneğin Hasankeyf…
Dicle Nehri’nin 2 milyon yılda nakış gibi işlediği kaya uygarlığı ve onun içinde bulunduğu birçok ilke ev sahipliği yapan Dicle Vadisi… Mağaraları henüz tam olarak araştırılmamış olsa da bilinen tarihi şimdilik 12 bin yıl geriye uzanıyor. Şimdilik diyorum çünkü yirmi farklı uygarlığın izlerini barındıran bu alanın tam olarak anlaşılabilmesi için en az birkaç nesil daha araştırma yapmak gerekiyor. Ancak şu anda bile barındırdığı doğal ve kültürel değerlerle UNESCO’nun 10 dünya mirası kriterinden dokuzunu birden karşılayabilen tek yer.
Hasankeyf halkının en iyi bildiği iş turizm. Neredeyse herkes dil biliyor ve gençlerin hepsi tamamı kültür turizminde çalışıyor. Diyarbakır, Mardin ve Batman havaalanlarının tam ortasında. Hasankeyf, yok sayılmasına karşın 12 ay boyunca milyonun üzerinde ziyaretçiyi çekebiliyor. Oysa potansiyeli çok daha yüksek. UNESCO’nun dört kriterini karşıladığı için Dünya Mirası listesinde yer alan Hasankeyf’in benzeri Kapadokya bölgesi yılda 600 milyon doların üzerinde gelir getiriyor.
Bütün bu gerçeklere karşın Hasankeyf ve onun içinde yer aldığı vadi ömrü 50 yılı geçmeyecek bir barajla yok edilmeye çalışıyor. Bunun için 10 binlerce kişi yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda bırakılacak. İnsanların arazilerine savaş dönemlerinde kullanılmak üzere çıkarılmış bir yasayla acil kamulaştırma adı altında el konuluyor. Barajın yerine konabilecek tüm alternatifler görmezden geliniyor.
“Asmayalım da besleyelim mi?” düşünce yapısı burada kendini bir kere daha ortaya koyuyor. Yok etmeylim de koruyalım mı? Vadiyi yok edecek Ilısu baraj projesinin içinde ne akıl, ne demokrasi, ne hukuk ne de insana dair bir şey var…
Bugün darbeleri ortadan kaldırmaktan, hukuk toplumu olmaktan bahsediyoruz. Oysa ki dünyaya darbeci gözlüklerle bakmaya devam ediyoruz. Allianoi’yi, dereleri göz kırpmadan yok edebiliyoruz. Hasankeyf’i korumanın yolu etrafına duvar yapmak değil, zihinlerimizdeki duvarları yıkmaktır. Her darbe toplumun önüne kurulmuş bir barajdır. Her baraj ise doğaya ve insana yapılmış bir darbedir.