Havel için özgürlük emperyalizmin özgürlüğü anlamına geliyordu. O yüzden komünizmi savunmayı yıllarca hapisle cezalandıran bir yasayı onayladı. Kapitalist devletlerin liderleri arasında bu kadar popüler olmasının nedeni budur. Solun bir kesiminde hala bir demokrasi ve özgürlük kahramanı olarak anılması ise ancak politik körlükle açıklanabilir Vaclav Havel’in ölümü sebebi ile yayımlanan yazılarda bazı solcu yazarlar, sağcı yazarlar […]
Havel için özgürlük emperyalizmin özgürlüğü anlamına geliyordu. O yüzden komünizmi savunmayı yıllarca hapisle cezalandıran bir yasayı onayladı. Kapitalist devletlerin liderleri arasında bu kadar popüler olmasının nedeni budur. Solun bir kesiminde hala bir demokrasi ve özgürlük kahramanı olarak anılması ise ancak politik körlükle açıklanabilir
Vaclav Havel’in ölümü sebebi ile yayımlanan yazılarda bazı solcu yazarlar, sağcı yazarlar ve emperyalist devlet başkanları ile onun ne kadar demokrat, barış yanlısı ve özgürlükçü olduğu konusunda birleştiler. Onun insanlığını ve özgürlük ve demokrasi için verdiği savaşı övmekte yarış sırasına girdiler. Sağcı yazarlar onu komünizme karşı verdiği savaş nedeni ile överken, solcuların ne için övdüğü pek anlaşılamadı. Çünkü Vaclav Havel bu solcu yazarların iddia ettiğinin aksine ne barışseverdi ne de özgürlükçü. Havel’in tüm mücadelesi ailesinin mallarına el koyan komünist sistemi yıkmak, bu malları geri almak ve Çek Cumhuriyetini tekrar kapitalist bir ülke haline getirmekti. Kendisi iktidara geldikten sonra ülkesini dünyanın en büyük savaş örgütü olan NATO’ya soktu ve son yirmi yılın en vahşi savaşlarını destekledi ve Çek askerlerini bu savaşlara gönderdi.
Havel nasıl heval olur!
Birleşmiş Milletler (BM) ambargosu sonucu Irak’ta ölen yarım milyon Iraklı çocuk için “katlanılması gereken savaş zayiatı” diyen ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın Vaclav Havel’i övmesini anlarım. Çünkü aynı Vaclav Havel ABD devleti bu ambargo ile felç olmuş Irak’ı işgal etmeye karar verdiğinde ilk destekleyen liderlerden biri idi. Bu işgal sonucu ABD Irak’ta bir milyondan fazla kişinin ölümüne sebep oldu. Ama NATO ve ABD’nin tüm işgallerini destekleyen, ülkesinin bir savaş örgütü olan NATO’ya üyeliğini sağlayan Havel’e, Birgün sayfalarında niçin övgü düzülüp, barışçı ve anti-emperyalist olduğu söylenir?
Angela Merkel arkasından yayımladığı mesajda “İnsanlığı, özgürlük ve demokrasi için verdiği savaş kadar unutulmazdı” diyerek Vaclav Havel’i ne kadar sevdiğini göstermiş. Doğal, her iki lider de sosyalizm sonrası Doğu Avrupa ülkelerinden geliyorlar ve her ikisinin de en çok savunduğu şey kamu mallarının vahşice özelleştirilmesi. Öyle ki gerek Doğu Almanya’da gerekse Çek Cumhuriyeti’nde, kamuya ait olan on binlerce işletme zenginlere çok ucuz, hatta bazıları bir doların altında fiyatlarla peşkeş çekilmişti. Dünya’nın en vahşi özelleştirmelerinden birisi başkanlığı döneminde Havel tarafından yapılmıştı. Kendisi özelleştirmeye karşı bir sendikacı olan Birgün yazarı Yaşar Seyman, Havel’i Heval ilan ediyor. İşte bu pek anlaşılır bir şey değil. Vaclav Havel ile Yaşar Seyman arasında politik anlamda ortak olarak ne vardır?
Özal, Havel’i çok severdi
Cengiz Çandar, Özal’ın Havel’i ne kadar çok sevdiğini yazıyor. Doğrudur. Hem Özal hem de Havel her ikisi de parlamentoyu bir yana iterek kendi ülkelerini faşist bir yöntem olan kararnamelerle yönettiler. Kararname ile ülke yönetme Nazilerle hayata geçirilen bir yöntem. Türkiye ise kararnamelerle ilk kez 12 Mart faşist darbesinden sonra tanışmıştı. Gerçi hakkını verelim, Havel sadece parlamentoyu yana itmişti. Yeltsin parlamentoyu bombalayıp onlarca milletvekilini öldürdü. Yine benzer sebeplerle, Obama Sarkozy vb hepsi Vaclav Havel hakkında övgü dolu sözler yazdılar. Tarık Günersel nesini destekliyor Vaclav Havel’in? Sanırım Birgün yazarı Günersel kendisi de bilmiyor bu sorunun cevabını, o yüzden de Vaclav Havel’in tek bir icraatını yazamamış.
Günersel sanırım zaten bu yüzden yazısına önce Stalin’e küfrederek başlamış, (Türkiye solunun bir kesiminde Stalin’e ve geçmiş sosyalist ülkelere küfretmek bir çeşit tövbe gibi bir şey, Stalin’e sövmeden bir yazıya başladıklarında kapitalizm dininden çıkacaklarını düşünüyorlar herhalde) ardından onun ne kadar büyük piyesçi olduğunu söylemiş, sonra içeri girip çıktığını ve Çek Cumhuriyeti’nin başkanı olduğunu söylemiş o kadar. Hani hikayedeki gibi; adama sormuşlar “Savaş ve Barışı okudun mu” diye, “evet” diye yanıtlamış. “Anlatsana” demişler, “Rusya’da geçiyordu” demiş. Sayın Günersel’in Havel yazısı da öyle bir şey. Ama iş resmen soyulan devlet şirketleri, el konulan ve zenginlere verilen ekonomik zenginlikler, NATO üyeliği, savaş destekçiliği, komünistlerin devlet işlerine alınmasının yasaklanması, çingenelerin ikinci sınıf vatandaş statüsüne konulması vb. gelince tek kelime yok.
1945 sonrası en büyük zulüm
Çek halkı 1945’ler sonrası en büyük zulmü Vaclav Havel’in devlet başkanlığı ve sonrasında yaşadı. Korkunç bir hızla yoksullaştılar. Sıfır işsizlik oranı varken birden Avrupa’nın işsizlik oranı en yüksek ülkelerinden birisi haline geldiler. Sağlık, eğitim gibi hizmetler hızla özelleştirildi ve paralı hale getirildi. Ve tüm bunlar halkın karar mekanizmalarının dışına itilmesiyle yapıldı. Ülke hızla bir fuhuş merkezi haline geldi. Sosyalizm döneminde iş garantisi ve bedava eğitim hakları olan gençler, hızla artan işsizlik ve yoksulluk karşısında seks sektörünün çalışanları haline geldiler. Öyle ki 2009 yılında LANCET tarafından yayımlanan bir çalışmada, 1 milyon kadar çalışma yaşında kişinin, özelleştirme kaynaklı sorunlar nedeni ile erken öldüğü açıklanmıştı. Yine 2011 OECD raporuna göre Çek devleti 1980’lerin yarısından bu yana gelir eşitsizliğinin en hızlı büyüdüğü iki devletten biridir.
Türkiye sağcılarının Vaclav Havel’i övmesi doğaldır. Çünkü her ikisi de antikomünisttir ve sola karşıdır. Vaclav Havel iktidarının ilk yıllarında ülkeyi kararnamelerle yönetti. Komünizmi savunmayı suç haline getiren yasalara imza attı. Onun döneminde ülkenin en büyük azınlıklarından olan çingeneler hızla hem Çek Cumhuriyeti’nin hem de Avrupa’nın paryası haline geldiler. Halbuki Havel kendisi muhalefette iken bazı Çek çingene vatandaşlarının sağlık görevlileri tarafından suiistimal edilmeleri üzerine büyük kampanya başlatmıştı. Çok övülen Charter 77’nin en önemli maddesi çingeneler idi. İktidara gelince en fazla kaybeden çingeneler oldu. Çingenelere karşı yasal ayrımcılık ve saldırılar hızla arttı. Çek vatandaşlarına tüm Avrupa’da serbest dolaşım hakkı verilirken, bu hak çingene vatandaşlarına mesela Fransa ve İtalya gibi ülkeler tarafından kısıtlandı.
“Barış adamı” mı?
Kürt aydınlarından Günay Aslan, Vaclav Havel’i barış adamı ve özgür düşüncenin lideri ilan ediyor anma yazısında. Akıl tutulması diye buna denir sanırım. Sayın Aslan, Slovakya’nın ayrılmasının da onun eseri olduğunu sanıyor ve tabii fena halde yanılıyor, Havel bu ayrılmaya şiddetli karşı çıkmıştı. NATO gibi bir savaş örgütünün destekçisi nasıl barış adamı oluyor bunu da anlamak mümkün değil, üstelik aynı NATO Türk devleti dolayımı ile Kürtleri ezen bir mekanizma iken.
Vaclav Havel ömrü boyunca bir antikomünist olarak yaşadı ve kapitalizmin zaferi için çalıştı ama bunu hep özgürlük ve demokrasi adına yaptığını ilan etti. Çek burjuvası bir ailenin oğlu idi, amcası Nazilerle çalışmış bir filmci idi, babası ise çok büyük bir müteahhit. Sosyalizm bunların mallarına el koymuştu. İktidara geldiğinde sadece kendi ailesinin mallarını geri ele geçirmekle kalmadı, ülkedeki kamuya ait tüm malların burjuvazi tarafından yağmalanmasını sağladı.
Barış ve insanlık sözcüklerini sosyalizme karşı propaganda aracı olarak sahiplendi ama kendisi NATO’nun en büyük destekçisi oldu ve emp
eryalistlerin açtığı tüm büyük savaşları destekledi. Özellikle Yugoslavya’nın bombalanmasını ve ABD’nin Irak işgalini arkadaşı Lech Walesa gibi hararetle destekledi, öyle ki özellikle Irak konusunda kamuoyuna propaganda mektupları organize etti. İşgale Çek askerlerini gönderdi. Irak’ta son 8 yılda bir hesaba göre 1,5 milyon Iraklı öldürüldü.
İflah olmaz bir anti-komünist
İktidara gelir gelmez, emekçilerin sağlık eğitim gibi haklarını yok eden kararnamelere imza attı. İktidarında birçok sendika kapatılıp mal varlıklarına el kondu. Eski aristokratların unvanları kendilerine geri verildi. Faşist rejimlerin iktidarda olduğu Filipinler ve Tayland gibi ülkelere silah satarken, Küba gibi ülkelere ise ambargoyu şiddetle savundu. Havel için özgürlük emperyalizmin özgürlüğü anlamına geliyordu. O yüzden komünizmi savunmayı yıllarca hapisle cezalandıran bir yasayı onayladı. Kapitalist devletlerin liderleri arasında bu kadar popüler olmasının nedeni budur. Solun bir kesiminde hala bir demokrasi ve özgürlük kahramanı olarak anılması ise ancak politik körlükle açıklanabilir.
Tarih Havel’i ne yazar ne de sanatçı olarak yargılayacak, bu özellikleri ne kadar şişirilirse şişirilsin onu tarihe geçirecek kadar önemli değil. Ama tarih onu baskıcı bir devlet başkanı, bir savaş destekçisi, iflah olmaz bir anti-komünist, neoliberal bir burjuva olarak George W Bush’un, Walesa’nın, Obama’nın, Merkel’in yanına yazacak.