Çağlayan Adliyesi’nde çay, kahve, bisküvi satan gezici küçük el arabaları var. Mesaisi adliyelerde olanlar kanıksamıştır ama koridorlarda türlü türlü hukuk kitabı satan el arabalarını gördüğümde şahsen şaşırmıştım. Aslında ne kadar lüzumlu bir hizmetmiş, avukat olsanız dahi bildiğinizi kontrol için o kitaplara ihtiyaç var çünkü. Son gelen pasaport örneğinde ismi Bethel Chinasaokwu yazıyor; belli ki bu […]
Çağlayan Adliyesi’nde çay, kahve, bisküvi satan gezici küçük el arabaları var. Mesaisi adliyelerde olanlar kanıksamıştır ama koridorlarda türlü türlü hukuk kitabı satan el arabalarını gördüğümde şahsen şaşırmıştım. Aslında ne kadar lüzumlu bir hizmetmiş, avukat olsanız dahi bildiğinizi kontrol için o kitaplara ihtiyaç var çünkü.
Son gelen pasaport örneğinde ismi Bethel Chinasaokwu yazıyor; belli ki bu ad-soyad işi Nijerya’da bambaşka işliyor. Biz onu Festus Okey olarak bildik. 20 Ağustos 2007’de Tarlabaşı’nda gözaltına alınmış, Beyoğlu Polis Merkezi’nde memur Cengiz Yıldız’ın silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetmişti. 25 Ağustos doğum günüydü.
Alındığı sorgu odası değildi, görüntü kaydı yoktu ve en mühim delil olan gömleği kayıptı. Sanık memur ve bir memur tanığın ifadeleri dışında dört yılda dosyaya tek eklenen, otopsi raporu oldu. Orada da yaraya bakarak ne şekilde öldüğünün belirlenemeyeceği yazıyor.
Davanın dünkü 16. celsesinde, kardeşi Tochukwu Gamellah Ogu’dan gelen vekâletnameye, cenaze fotoğraflarına, pasaport örneğine rağmen avukat Alp Tekin Ocak ve Can Atalay’ın müdahillik talepleri bir kez daha reddedildi. 120 farklı ismin talebini temsil eden Göçmen Dayanışma Ağı’nın (GDA) kaçıncı reddedilişi… Ocak ve Atalay’ın neden müdahillikte ısrarcı oldukları kamu vicdanı ve adalet kavramları üzerinden dile getirmeleri sanık avukatı Vehbi Kahveci’nin ‘sanık hakları’nı hatırlatmasına vesile oldu. ıki çocuk babası ‘zavallı’ Yılmaz’a bu kaderinin bir oyunuydu.
Tabii ki sanığın hakları vardır, Kahveci’nin ‘yüzyılların mücadelesiyle’ elde edildiğini söylediği bu hakların, sanığın kim olduğuna göre nasıl değiştiğini düşünen kaç kişiydik acaba o salonda?
Polis savunmasında “Kurumumun eksiklikleri yüzünden bu acı olayı yaşadım” diyordu. Tutanaklara geçmese de avukatı da benzer konuştu: “Kurumunun hataları nedeniyle yaşadığı bu olay neticesinde yalnız bırakılmış, ‘Başının çaresine bak’ denmiştir.” Neredeyse ‘ihbar’ niteliğindeki bu savunma, zaten dönemin ıstanbul Emniyet Müdürü, Beyoğlu Emniyet Müdürü ve zabıtta imzası bulunan diğer polislerle ilgili yapılacak suç duyurusunu da daha anlamlı hale getiriyordu. Festus’un ‘arkadaşlarıyla’ onu öldüren polisin uzlaştıkları tek nokta buydu; işin tetiği çekende bitmediği, Festus’un devletin gözetiminde öldüğü gerçeğiydi.
İki uçta hukuk yorumu
Karar aşamasında, bir hukuk dersi daha vardı. Mahkeme Başkanı İshak Eken cezanın 2 yıl 6 ay olarak en alt sınırdan verilmesi, onun da para cezasına çevrilmesi yönünde şerh koymuştu. Üye Keskin Karakurt’un muhalefetiyse Yılmaz’ın olası kasıtla insan öldürmekten 20-25 yıl hapis cezası alması yönündeydi. ınanmak zor ama oyçokluğuyla varılan kararın ardında işte bu iki uçtaki hukuk yorumu vardı.
Gerekçeli karara kadar Yıldız serbest; elini kolunu sallayarak adliyeden çıktı. Bu arada müdahil olmak isteyen avukatlarla GDA üyelerinin ‘mahkemeye hakaret’ ve ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ten 4.5 yıla kadar hapisle yargılanmalarının sürdüğünü hatırlatalım. Temyiz, ilgili polis ve amirleri hakkında suç duyurusu, HSYK’ya şikâyet gibi teşebbüsleri de olacak. Ama ne çıkar, belirsiz.
Sayfadaki fotoğraflar kardeşinden. Festus’un gözlerine bakın. Kamu vicdanı rahatladı mı, siz söyleyin.