İşin içine rant girince gözü hiçbir şeyi görmeyen, hiçbir değere sahip çıkmayan anlayış hep vardı. Ancak artık rant elde etmenin ötesinde bir durumla karsı karşıyayız. Bunun adı kültür düşmanlığıdır. Kimliksizleştirmedir. Ötesi yok. Nokta. Emek Sineması için çıkan yıkım kararı, kültür düşmanlığının son örneği. Hoş… Ayasofya’daki çimleri betona dönüştüren, gökdelenleriyle siluet- miluet tanımayan anlayıştan Emek’i korumasını […]
İşin içine rant girince gözü hiçbir şeyi görmeyen, hiçbir değere sahip çıkmayan anlayış hep vardı. Ancak artık rant elde etmenin ötesinde bir durumla karsı karşıyayız. Bunun adı kültür düşmanlığıdır. Kimliksizleştirmedir. Ötesi yok. Nokta.
Emek Sineması için çıkan yıkım kararı, kültür düşmanlığının son örneği.
Hoş… Ayasofya’daki çimleri betona dönüştüren, gökdelenleriyle siluet- miluet tanımayan anlayıştan Emek’i korumasını beklemiyordum.
Ancak mesele, sadece Emek’e verilen yıkılma kararından ibaret değil. İstanbul’u İstanbul yapan, kalbi, ruhu, beyni Beyoğlu’ndan bahsediyoruz. Bir süredir Beyoğlu’nun ‘kentsel dönüşüm’ başlığı altında, tabiri caizse hafızasının silinmesi, temizlenmesi söz konusu.
Batı’da bunun kibar bir tabiri vardır: gentrification. Bizdeki karşılığı ise soylulaştırma.
Soylulaştırma hafif kalır
Gentrification, bir şehrin işçi sınıfı ve fakirlerin yaşadığı mahallelerinin pahalanmasıyla bölgeyi terk etmesine, böylelikle orta ve üst sınıfın istila etmesine deniyor. Bazen kendiliğinden, bazen devlet eliyle projeler desteklenir, binalar yenilenir ve mahalle kat be kat değer kazanır…
Biz de gentrification örneğini Sulukule’de ve Tarlabaşı’nda yaşıyoruz.
Ancak Beyoğlu’nda olup biteni ‘soylulaştırma’ tanımıyla açıklamak, hem yetersiz hem de yanlış olur.
Dünyanın hiçbir yerinde gentrification, şehrin merkezini merkez yapan, cazip kılan, kişiliğini oluşturan kültürel özelliklerinin yok edilmesi anlamına gelmez. Çünkü bunu yaparsanız değerini yitirir!
Ama bizde olan bu. Bunun adi kimliksizleştirmektir, soylulaştırma değil. Sokaktaki masaları kaldırarak ‘Beyoğlu’nu eğlence merkezi anlayışından çıkaracağız. Burası bir kültür merkezi olacak’ diyen bir belediyemiz var.
Kimse de ‘kardeşim, yüzyıllardır Beyoğlu, farklı kültürlerin buluşma, eğlenme yeri oldu. Sen hangi hakla, buranın eğlence merkezi olmayacağına karar verirsin? Eğlenceden neden böylesine korkuyorsun? Hem madem kültür merkezi diyorsun… Neden Emek’i yıkmak için çabalıyorsun?’ demiyor.
Defolun gidin
Eğlenceyi içki içmek, kültürü ise alışveriş merkezinde sergi açıp lüks mekânlar yaratmak sanan zihniyete göre Emek de ‘bir pislik’ zaten. Çürümüş, köhnemiş, yerine beş tane cep sinema salonu yapılsa daha kârlı olacak bir rant alanı!
Bu nedenle tarihi, sosyal ve manevi bir değeri olan sinema salonunu aslına uygun olarak restore etmek, gereksiz bir masraf!
Ortadan kaldırılsın, yok edilsin ki hafızalardan silinsin. Yerine yenisi gelsin, yanına bir cafe zinciri ve alışveriş merkezi açılsın. Esnaf da bu soylu projelere uyum sağlayamıyorsa, defolup gitsin…
Peki Beyoğlu, kimliksizleştirme sürecine boyun eğip, Emek’i de kaybedecek mı? Buna halk karar vermeli.
Atilla Dorsay, Emek’e kazma vurulursa gazeteciliği bırakacağını açıkladı. Kendisini yürekten kutluyorum. Ama lütfen kültür düşmanlarını fazla sevindirmesin.
Temizlik planının bir parçası da bizleriz ne de olsa!