Mezra gibi bir yerde adaletle tanıştı. Onlarcası dövdü, yüzlercesi izledi. Zimbabveli mülteci Farai Kujirichita böyle öldü Mezra gibi bir yer. Adamı öldüresiye dövüyorlar. Çevresine toplanmışlar, tekme tokat girişiyorlar. Yüzlercesi toplanmış, izliyor. Onlarcası toplanmış, dövüyor. Adam yere yığılıyor. Bir süre sonra hareket bile edememeye başlıyor. İnsan kıyafetleri giymiş bir çuval gibi. İtilip kakılmaya, sopalanmaya devam ediyor. […]
Mezra gibi bir yerde adaletle tanıştı. Onlarcası dövdü, yüzlercesi izledi. Zimbabveli mülteci Farai Kujirichita böyle öldü
Mezra gibi bir yer.
Adamı öldüresiye dövüyorlar. Çevresine toplanmışlar, tekme tokat girişiyorlar.
Yüzlercesi toplanmış, izliyor. Onlarcası toplanmış, dövüyor.
Adam yere yığılıyor. Bir süre sonra hareket bile edememeye başlıyor. İnsan kıyafetleri giymiş bir çuval gibi.
İtilip kakılmaya, sopalanmaya devam ediyor.
Onlarcası onu dövdü, yüzlercesi de izledi. Çünkü onun hırsızlık yaptığını düşünüyorlardı. Masumdu adam. Ben değildim, ben yapmadım diye sayıklaması kâfi gelmemişti.
Mezra gibi bir yerde adaletle tanıştı. Zimbabveli mülteci Farai Kujirichita böyle öldü.
***
Olay birkaç gün önce Güney Afrika’da, Diepsloot’ta yaşandı.
Bu ölümün, bu mezalimin tüm detaylarına vâkıfım. O gün internette New York Times’ın sitesine giren herkes de. Çünkü Diepsloot’ta yaşayan Golden Mtika adlı gazeteci, olayı kamerasına kaydetmiş, sonra da New York Times’a göndermişti.
Dayak bittiğinde ve Farai artık kesinlikle öldüğünde ekran kararıyor ve şu cümle karşımıza çıkıyordu: “Bu video Diepsloot’ta yaşayan bir freelance gazeteci tarafından New York Times’a gönderilmiştir.”
Farz edin ki bir film izlediniz. Öyle demeye getiriyorlar.
***
Ardından yapılan tartışma bilindik de olsa sevindirici: “Bir gazeteci, karşısında ölesiye dayak yiyen birisi varsa makinesini bırakıp yardıma mı koşmalıdır yoksa olayı tüm çıplaklığıyla kayda mı geçmelidir?”
Normal şartlarda kural “Eğer bir kişinin hayatı tehlikede değilse gazeteci olarak haberin parçası haline gelmemek işinizin parçasıdır” şeklinde.
İnsanlığınız mı gazeteciliğiniz mi sorusu.
Şiddetin ve kanın insanda his yaratmadığı, zıplayan bir kedi veya yanlışlıkla açılan bir meme videosunun hemen ardından izlenip kapatıldığı Youtube devrinde bu soru daha da önem kazanıyor.
Devirlere göre mesleki kurallar değil değişmesi gereken, kalp galiba.
***
Diepslootlu gazeteci Golden Mkita’nın yapması gereken çok açıktı. Kamerayı boş verecekti, polisi 10 dakika daha erken arayacaktı. Yapmadı.
Bazı bu denli açık olmayan karar anları da vardır elbette.
Gerçek anlamda, gözlerinizin önünde biri öldürülmez belki ama…
Sistematik olarak tacize uğrar, aşağılanır, haysiyeti çiğnenir, hakları gasp edilir.
Buradaki gazetecilerin kahir ekseriyeti, çoğunlukla Türkiye’de bunu devlet yaptığından Golden Mkita’nın yaşamış olduğunu tahmin ettiğim ikilemi bile yaşamaz.
***
Eskiden askerdi bu devlet. Şimdi başka bir sürü şey.
Ne olduğunun bir kıymeti kalmadı çünkü değişse de muhteva, görüyoruz ki devlet her zaman devletliğini yapıyor, tüm aygıtlarıyla.
Belli gruplar, kişiler tacize uğruyor, aşağılanıyor, hakları gasp ediliyor.
İşte o nedenle devletin ve onun bugün iyiden iyiye her şeye yetişen kollarının her söylediğini Allah kelamı kabul etmek…
İşte böyle yapmak, bir gazeteci için ne oluyor biliyor musunuz?
Mezra gibi bir yerde yüzlerce kişi tarafından dövülen Farai’nin varlığından bile haberdar olmamak.
Yardıma koşmak yerine kayda devam etmek bile değil.
Farai’yi bilmemek, duymamak, görmemek oluyor.