20-21 Eylül 2011 tarihlerinde Ankara’da mevsimlik tarım işçisi ailelerin 0-6 yaş arası çocuklarına yönelik, benim de davet edildiğim fakat katılmayı uygun görmediğim “Mevsimlik Göçte Çocuk Olmak” adında bir konferans düzenlendi. Konferans merkezi Hollanda’da bulunan Bernard van Leer Vakfı ile Ankara Üniversitesi Çocuk Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle düzenlendi. Biz aşağıda adı bulunan proje emekçileri, öncelikle bu konferansa […]
20-21 Eylül 2011 tarihlerinde Ankara’da mevsimlik tarım işçisi ailelerin 0-6 yaş arası çocuklarına yönelik, benim de davet edildiğim fakat katılmayı uygun görmediğim “Mevsimlik Göçte Çocuk Olmak” adında bir konferans düzenlendi. Konferans merkezi Hollanda’da bulunan Bernard van Leer Vakfı ile Ankara Üniversitesi Çocuk Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle düzenlendi.
Biz aşağıda adı bulunan proje emekçileri, öncelikle bu konferansa katılmayı neden kabul etmediğimizi açıklayalım. Konferans kapitalizmin sembolü otellerden birinde, HiltonSA’da düzenlendi. Türkiye’nin en yoksul ve en dezavantajlı emek grubu olan tarım işçileri ve çocuklarının sorunları ışıltılı otel salonlarında ele alındı. Sempozyumda gösterilen fotoğraf ve videolar, ayrıca sempozyum için açılan web sitesi ve “onlar da çocuk” adlı facebook sayfasında yer alan görseller Adana, Yozgat, Urfa ve Ankara-Polatlı’da bizim de içinde bulunduğumuz bir saha araştırma ekibi tarafından çekildi.
Sahada toplanan her türlü görsel ve işitsel materyalin üçüncü şahıslarla paylaşılmayacağına sadece ve sadece akademik çalışmalar kapsamında kimseyi afişe etmeden kullanılacağına dair birçok defa vurgu yapıldı. Bu vurgu sayesindedir ki, anneler bebelerini önümüzde emzirdiler, erkekler kadınlarının kameralar tarafından çekilmesine izin verdiler. Ancak, gelinen noktada saha çalışmasında toplanan birçok görsel malzeme -ki bunların arasında ağırlıklı çocuk fotoğrafları yer almaktaydı, bu grubun yaşadığı sınıfsal sorunlar bir tarafa bırakılarak “acıma” ve “vicdan” muhasebesi temellerinde sağa sola saçıldı. Bu fotoğrafların altına yazılan küçük notlar da bu hayır ve yoksul severliği güzel bir biçimde ortaya koyar nitelikte. Merak edenler buyursun baksın ve okusun.
Sempozyumun konusu güzel: mevsimlik tarım işçileri ve çocuklarının sorunları. İyi niyetle de yapılmış olabilir. Burada amacımız zaten niyet okumak değil. Gerçekleşen pratik bir eylemin söylemsel tutarsızlıklarını biraz olsun gündeme getirebilmek. Bu çerçevede sempozyum için seçilen afili mekan ilk etapta insanın kafasını karıştırıyor. İnsan ister istemez “neden daha mütevazı bir salon değil de HİLTONSA?” sorusunu sormadan edemiyor. Böyle bir otelde yapılacak bir etkinliğin bütçesi de ona göre olacağına göre insan yeniden soruyor kendine “acaba kaç para akıtıldı?”, “acaba kendi sorunlarını konuşmak için düzenlenen bu sempozyuma akıtılan paraya tarım işçileri ne derdi?”. İnsan düşünmeden edemiyor.
Sempozyum günlerinde yoksulluk, ayrımcılık, güvencesiz çalışma, ucuz iş gücü olma, en temel insani yaşam şartlarından mahrum bırakılma gibi birçok can yakıcı konu tarım işçilerinin çadırlarından dışarı çıkıp, içeriyi belki de fazlaca serinlettiğinden derecesi sürekli kontrol edilmek durumunda kalan klimalar eşliğinde ışıltılı salonlarda değerlendiriliyor. “Onlar da çocuk” merhametiyle… Fakat biz biliyoruz ki “Yoksulluğun görselliği rahatlatıcıdır.” Ya haline şükredersin ya da zenginliğin getirdiği yanılsamalı rahatlığa veya konfora sevinir yine şükredersin. Hayırseverliğin olmazsa olmazları. Sevapların artması, vicdanların rahatlaması için yegane durumdur yoksulluk.
Kısa mesajlarla yollanan yardımların kutsal sayıldığı, bir nevi terapi etkisi yarattığı bir ortamda bu türden veya bu türe yakın aktiviteler var olan eşitsizliğin devamını sağlayıp meşrulaştırmaktan başka pek bir işlev görmez. Siz istediğiniz kadar iyi niyetli olun.
Aslında sorun iyi, kötü, çirkin, güzel sorunu değil. Başta da söylediğimiz gibi bir sınıf sorunudur. Sempozyuma konu olan çocukların eğitim ve beslenme süreçlerinin sekteye uğradığından yahut olması gerektiği gibi olmamasından söz edildiğinde emek sömürüsüne ve ayrımcılığa dikkat çekilmiyorsa, kanımızca yapılan işin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Yine kendi seçmedikleri ama bir şekilde maruz kaldıkları sosyal ve ekonomik sömürüyü deneyimleyen tarım işçilerinin sorunlarını iyi niyetli bile olsa ışıltılı salonlarda parayı veren düdüğü çalan konforunda değerlendirmenin, ele almanın, “evet, bir şeyler yapmalıyız” çıkışlarının da yine bir kıymeti yoktur. Olmayacaktır.
Toplantıya katılmayı kabul etmediğimizden neler konuşulduğunu tam olarak bilmesek de de acaba mevsimlik tarım işçilerinin büyük bir kısmının Kürt olduğundan, içlerinde köyleri yakılanların olduğundan ya da birçoğunun topraksız köylülerden oluştuğundan bahsedildi mi? Ya da toplantıya neden tarım işçilerinin kendileri, temsil düzeyinde de olsa çağırılmadı? Zira kendi sorunlarını en iyi kendileri anlatmaz mıydı? Yoksa bu gerçekler de vicdan muhasebelerine ve eli yüzü yaralı çocuk fotoğraflarına tercih mi edildi? Eh, tarım işçileri şatafatlı otele pek yakışmazdı, değil mi? Öyleyse yapılan iş yoksulluk sergisinin küratörlüğüne soyunmaktan öteye gitmiyor gibi. Yoksulları değil, yoksulluğun kendisini seviyorsunuz o halde.
Söylediklerimizi haksız ve abartılı bulabilirsiniz. Amacınız çözüm üretmekse işe şunları sorgulayarak başlayabilirsiniz.
Sempozyumda oturduğunuz koltukların, otelin bir gecelik konaklama maliyetinin bir işçinin kaç günlük yevmiyesine denk geldiğini hesaplayın. Sanırım bir tarım işçisi o otelde kalabilmek için yaklaşık 10 gün, günde 12 saat, sadece öğlen yemeğinde dinlenme şansı olacak şekilde çalışarak kalabilir.
Sadece bir barınak olan bir çadır ile lüks bir semtin oteli çelişkisi, yani eşitsizlik, sempozyuma konu olan çocukların beslenme, sağlık, eğitim gibi haklarının eksik bırakılmasına neden olan bir durum değil midir?
Biz yazdıklarımızın ne kadar farkındaysak siz de yaptıklarınızın o kadar farkında mısınız? O halde ne diyelim “atıyoruz zarları”, işin sınıfsal ve etnik boyutunu bir kenara bırakarak sizleri vicdanınızla baş başa bırakıyoruz.
“Onlar da Çocuk”. Hayır, onlar zaten çocuk ve bunun onaylanması için ne şefkate ihtiyacımız var ne de hayırseverlere. Tarım işçileri ve çocukları zaten sahip olmaları gerekenleri, hak ettiklerini istiyorlar ve bu da kimsenin vicdanına kalmış değildir.
NOT: bir dahaki G8 zirvesi gecekondu mahallerinde yapılsın.