Ben ufacık tefeciktim yıllar 1990’ı gösterdiğinde. Gerçi 1982’de doğan bir çocuğa göre iriydim sanırsam o zamanlar ama gene de ufak sayılırdım koca koca adamların yanında. İnsan çocukluğuna dair az şey hatırlar, parça parçadır hep anıları. Belki de bende sadece böyle. Mesela doğduğum Aydın’dan İzmir’e taşınışımızı ya da çocukken oynadığım top sahasını parça parça hatırlıyorum. Sonra […]
Ben ufacık tefeciktim yıllar 1990’ı gösterdiğinde. Gerçi 1982’de doğan bir çocuğa göre iriydim sanırsam o zamanlar ama gene de ufak sayılırdım koca koca adamların yanında. İnsan çocukluğuna dair az şey hatırlar, parça parçadır hep anıları. Belki de bende sadece böyle. Mesela doğduğum Aydın’dan İzmir’e taşınışımızı ya da çocukken oynadığım top sahasını parça parça hatırlıyorum. Sonra 90’lara dair televizyonda TRT’de tekrar tekrar dönen programları hatırlıyorum. Kötü müzikleri vardı, bir çocuğun sevmeyeceği. O programlardan hatırlıyorum yan yana yatan onlarca ölmüş insanı. Sonra sunucuların o ölmüş insanların üzerinde tepinircesine zafer çığlıklarını atığını anımsar gibiyim. Sonra, tabutları hatırlıyorum, kırmızı bayraklara sarınmış. Tabutun çevresindeki gözü yaşlı insanları, özellikle kadınları da anımsıyorum.
Sonra ben biraz daha büyüyünce anlattılar ki bana ölmüş insanlar terörist, kırmızı bayrağa sarılı tabuttakiler asker. 90’ların ortasındaydı. Bir terörist, bir asker ölüyordu. İzmir’de kalıyorduk; yaşadığımız mahalleye asker tabutları geliyordu. İnsanlar sokağa çıkıp intikam intikam diye bağırıyorlardı. Yeni asker olacaklar davul zurna, marşlar ile gönderiliyordu. Ölüm bir bakıma ta orada kutsanmaya başlıyordu. Bir başbakan vardı kadın, gerçi kadın demeye bin şahit ister, sokağa çıkan erkekler gibi bağırıyordu intikam intikam diye. Sonra şişman politikacılar vardı; o kadından hiç aşağı kalır halleri yoktu. Onlar da her kırmızı bayrağa sarılı gelen tabuttan sonra intikam diye bağırırlardı. O intikam çığlıklarında sonra cesetler gösterilirdi kan revan içinde toza bulanmış. Tek kanal yoktu artık. Ama her kanalda o sunuculardan vardı, böbürlenerek kaç tane terörist öldürüldüğünü anlatan.
Sonra lise çağları geldi. Lise çağları insanın çok şey öğrendiği çağlardır. İnsan o zamanlarını daha net hatırlar. Ben okul müdürümü mesela çok net hatırlıyorum. Gıdığını şişire şişire her cuma, her pazartesi bize nasıl şehitlerimizin kanının yerde kalmayacağını anlatırdı. Üşürdük çoğu zaman ama 30 dakika titreye titreye nutkunu dinlerdik. Bu arada not düşeyim, o dönemlerde öğrettiler bana teröristlerin Kürtler olduğunu. Bunlar milletin birliği ve bütünlüğüne kast ediyormuş, yüzlerce binlerce defa bu hikâyeyi anlattılar bana.
Üniversiteye gittim İstanbul’a. 2000’lerdeydik artık. İstanbul, İzmir’de yaşadığım mahalleye, hele Aydın’da çocukluğumun geçtiği mahalleye hiç benzemiyordu. Lazlar, Kürtler vardı çokça o şehirde. Sonra arkadaş olduk bazılarıyla; biz arkadaş olduk ama hala kırmızı bayrağa sarılı tabutlar gelmeye devam ediyordu. O tabutlar gelirken, Kürt arkadaşlarımın da tabut başında çok ağladığını öğrendim. Onlarınki biraz farklıydı, aslında sadece üstünde bayrak yoktu. Onlarınki de tabuttu. Ama onlardan da duydum, onlarda intikam diye bağırıyorlarmış; ama tabii ki Kürtçe.
30 yaşında geldim; bu yaşadığım kısa hayatta onlarca sınır ötesi operasyon haberi okudum, binlerce defa televizyonlardan, politikacılardan, pahalı takım elbise giyen bürokratlardan teröristleri bitirme planı dinledim. Milliyetçisinden sosyal demokratına, askerinden okul müdürüne kadar herkes bana şehitlerin kanının yerde kalmayacağını, vatan toprağından bir parçanın bile verilmeyeceğini anlattı. Sonra beni küçük bir askeri kurmay yaptılar, artık herkes gibi ben de biliyordum binlerce asker ile nasıl teröristlerin yuvalarını nasıl zapt edileceğini. Yüzlerce, binlerce defa anlatılar bana bu yaşıma kadar.
19 Ekim’de 2011’de sabah sabah, Hakkari’den çok uzak bir yerde 26 tane askerin öldürüldüğünü okudum. Sonra Cumhurbaşkanı’nın ‘bu saldırının intikamı çok büyük olacaktır’ diyen demecini. Sonra Başbakan Erdoğan’ın “bu ülkenin birliğine, dirliğine, bütünlüğüne kastedenler karşısında her zaman için bu milleti bulacaktır” sözlerini. Sokağa çıkıp intikam naraları atan, kendini askere kaydettirmek isteyen insanların hikâyeleriyle karşılaştım. Benden yaşça küçük olan ölen gençlerin annelerinin babalarının perişan, çaresiz suratlarını gördüm.
Büyüdüm; 30 yaşından gün bile aldım; öğretmenlik yaptım; kendi halinde bir sosyal bilimci oldum. Çok kitap okudum; çok yazı yazdım. Ama ne savaşın tahlilini, ne de politik dengeleri analiz edesim var. Artık yeter! Sadece barış istiyorum; bir de savaş çığırtkanı kanı kan ile yıkamak isteyen politikacılardan kurtulmayı. Sadece ve sadece çocuğum gözlerini dünyaya açtığında gazetelerde, televizyon kanallarında benim gibi ceset görmesin diye. Ne babam, ne annem, ne de bir yakınım ağlasın diye. Ne ben, ne de komşum, bir akranım, onun oğlu başkasının annesini babasını ağlatsın diye. Bir otuz yıl daha kim bu acıya daha fazla dayanabilir. Bir atom taneciği kadar insanlık varsa içinde.
19 Ekim 2011