Türk medyasının “yakalandı” dediği KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, katıldığı bir 15 Ağustos kutlamasında, çok sert açıklamalarda bulundu. Karayılan, suikast planlarının yapılmakta olduğunu belirterek, Güney Kürdistan’ın Ranya kentine “özel kuvvet” elemanlarının gönderildiğini belirtti. Erdoğan’ın tehditlerine karşılık, güçlerinin sadece yüzde 5’ini harekete geçirdiklerini belirten Karayılan, “Eğer biz savaş gücümüzün önünü açar, resmi savaş karar ve […]
Türk medyasının “yakalandı” dediği KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, katıldığı bir 15 Ağustos kutlamasında, çok sert açıklamalarda bulundu. Karayılan, suikast planlarının yapılmakta olduğunu belirterek, Güney Kürdistan’ın Ranya kentine “özel kuvvet” elemanlarının gönderildiğini belirtti. Erdoğan’ın tehditlerine karşılık, güçlerinin sadece yüzde 5’ini harekete geçirdiklerini belirten Karayılan, “Eğer biz savaş gücümüzün önünü açar, resmi savaş karar ve talimatını verirsek, Türkiye’yi alt-üst ederler. Başbakan kendisini kaybetmemelidir!” dedi. Karayılan, Öcalan’dan da üç haftadır haber alamadıklarını belirterek, “Eğer Önderliğimize herhangi bir şey olursa o zaman Türkiye’de bir tek lider bile kalmaz. Bu durumda herkes çok pişmanlık yaşar” diye uyardı.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gerillanın denetimindeki Medya Savunma Alanlarında bulunan PKK’nin kadro eğitim okulunda 15 Ağustos Atılımı’nın 27. Yıldönümü nedeniyle yapılan kutlamaya katıldı. Karayılan, burada yaptığı konuşmada önemli açıklamalarda bulundu. Karayılan, konuşmasında Türkiye için “AKP devleti” tanımını kullanırken, hakkındaki yakalanma haberlerini yalanladı ve sert uyarılarda bulundu. Karayılan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “tehditleri” ile Öcalan’a uygulanan tecrit ve görüş engellerine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Karayılan, Türk devletinin planlarına ilişkin önemli açıklamalar yaptı.
Karayılan 15 Ağustos atılımına ilişkin şunları söyledi: “15 Ağustos Atılımı insanlığa sahip çıkma adımıdır. Ama her şeyden önce demokratik bir adımdır; faşizme karşı atılan demokrasi ve özgürlük adımıdır. 15 Ağustos Atılımı ve Kürdistan gerillasının direnişi olmasaydı Türkiye’de askeri-faşist cunta sistemi oturtulur ve kimse on yıllarca da onu oradan söküp atamazdı. Ama ne var ki Kürdistan’da yaşanan direniş, cuntanın sisteminin çatlamasına, idamın durdurulmasına ve toplum üzerindeki baskının hafifletilmesine yol açtı. Bütün bunlar Kürdistan gerillasının direnişi sayesinde oldu. Kürdistan gerillası hem diriliş devrimini yarattı; Kürt halkını yeniden canlandırarak iradeleştirdi, güven, cesaret ve ruh verdi, hem de Türkiye’de demokrasi dalgasını geliştirdi. Bu tarihi dönemde atılan bu adım böyle bir rol oynadı. Türkiye’de bu şekilde bazı zorunlu değişimler gündeme girdi. 15 Ağustos Atılımı insanlık, özgürlük, demokrasi ve Kürt halkını yeniden yaratan bir rol oynadı.”
Öcalan’ın barış çabalarına yanıt verilmedi
Güncel-siyasal gelişmelere de değinen Karayılan, Öcalan’ın18 yıllık barışçıl çabalarına karşılık bir adım atılmadığını, çağrılarının cevapsız kaldığını ve son olarak sunduğu protokollere de olumlu yanıt verilmediğine söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Diriliş Devrimi, 15 Ağustos Atılımı’ndan ’93 yılına kadar devam etti ve tamamlandı. Ondan sonra ortaya çıkmış olan toplumsal sorunu barışçıl-siyasal yöntemlerle çözme gündeme girdi. ’93 yılından bu güne 18 yıl geçti. Önderliğimiz bu 18 yıllık zaman dilimi içerisinde siyasal-barışçıl çözümün gelişmesi için çaba harcadı. Sorunun siyasal ve demokratik yollarla çözülmesi gerektiğini belirtmemize, ateşkes ilan etmemize rağmen Türk devleti her seferinde bu durumdan istifade ederek, bizi tasfiye etmek istedi. Yani Önderliğimizin ve hareketimizin barışçıl çabaları cevapsız bırakıldı, tersine tasfiye etme çabası içerisine girildi.
Önderliğimiz 10 Mayıs 2011 tarihinde devlete ve KCK’ye üç protokol sundu. ‘KCK ve devlet bu protokolü kabul ediyor mu, etmiyor mu; bana cevap vermelidirler. Eğer her iki tarafın da görüşleri olumlu olursa o zaman ben bu sorunu kısa bir sürede çözerim’ dedi. Biz bunun üzerine yönetim olarak toplantı yaptık, Önderliğimizin hazırladığı bu protokolleri kabul ettik. Ama devlet buna cevap vermedi. Heyet makul gördü ama ‘üzerinde tartışmamız, Başbakana sunmamız gerekiyor ki devlet bir karar versin’ dedi. Üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen cevapsız bıraktılar. Olumlu cevap verme yerine barışçıl çabaları boşa çıkarmaya çalıştılar. Bu şekilde inkar ve imha siyaseti farklı biçim, yöntem ve üsluplarla yeniden devreye girdi.”
Kandil’e saldırı komplodur
İran’ın 16 Temmuz’dan beri Kandil’e yönelik gerçekleştirdiği saldırılara da dikkat çeken Karayılan, bu saldırıların salt PKK ve PJAK’a yönelik olmadığı, Kürt halkının iradesine yönelik olduğunu da belirtti. Karayılan şöyle konuştu: “Kandile yönelik bu saldırı bir yıl öncesinden Irak, Türkiye ve İran tarafından planlanmıştır. Bu saldırının amacında hem Demokratik Özerkliğin boşa çıkarılması hem de ulusal birliğin gelişmemesi amacı vardı. Bu bir plan ve komplodur.”
Karayılan şöyle devam etti: “Kürt siyaseti tarafından ilan edilen Demokratik Özerklik aslında AKP’nin gerçek yüzünü daha da açığa çıkardı. Demokratik Özerkliğin ilanı ardından Kandil’e yönelik saldırılar gerçekleştirildi. 14 Temmuz’da Özerklik ilan edildi, DTK yaptığı kongrede ulusal birliğe ilişkin bir komisyonun oluşturulduğunu dile getirdi. Bunun üzerine hem ulusal birliğin gelişmemesi hem de Demokratik Özerkliğin boşa çıkarılması amacıyla Kandil’e yönelik saldırılar gerçekleştirildi. Saldırı elbette sadece İran tarafından gerçekleştirilmedi. Kürt halkını güçten düşürmek, Kürtler arası bir çatışma yaratmak ve bölgenin dizaynında Kürtlere yer vermemek amaçlı böyle bir saldırı derin sömürgecilik tarafından gerçekleştirildi. Bir konsept dahilinde gerçekleştirilen bu saldırı daha bir yıl öncesinden Türkiye ve İran arasında yapılan bir anlaşma sonucu pratiğe geçirilmiştir. Irak, Türkiye ve İran, Kandil’i Kandil olmaktan çıkarmak için oturup, anlaşmışlardır. Ama Kandil Kürtlerin tarihinde her zaman bir direniş yeri olmuştur, şimdi de misyonu budur. Her dört parça açısından bir rolü vardır. İşte Kandil’i bu misyonundan çıkarmak için bir çaba içerisine girdiler. Bu ciddi bir plan ve devamında gündeme girecek farklı saldırılarla geniş bir konsepttir.”
Kandil’e saldırı altında suikast planları var
Bu saldırı planının 12 Haziran seçimlerinden önce de karar altına alındığını belirten Karayılan, “Kandil’e yönelik planların altında hareketin yönetimine darbe vurmak, suikast yapma amacı vardır. Basına yansıyan tutuklama haberlerini sadece yalan-yanlış haberler, psikolojik savaş yöntemleri ve haberleridir, diyerek ele almamak gerekiyor. Konseptin çapı geniştir” diyerek, devamla şunları belirtti:
“Bu plan seçimlerden önce de vardı ama şimdi gündeme girdi. Hareketin komuta kontrol merkezini darbelemek, hareketin yönetimine saldırmak ve suikast yapma girişimleri var. Kandil’e yönelik bütün planların altında bunlar var. Bunu bir komplo olarak algılayabiliriz. Konseptin çapı geniştir. 2008 yılında Türkiye öncülüğünde bir konsept vardı.
Yakalanma haberlerine ne dedi
Türkiye Zap’ta bu konsepte başladı ama orada kırıldı. 2011 yılındaki konsept de İran öncülüğünde Kandil’e yönelik olarak başlatıldı. Nasıl ki diğeri Zap’ta kırıldıysa bu konsept de Kandil’de kırıldı. Hareketin yönetimini hedef alarak, Kürt halkının iradesini kırmak için de bütün yöntemleri kullanıyorlar. İşte ‘Karayılan’ı tutukladık’ diyorlar. Açık ki yapılan bazı teşebbüslerden sonuç almamışlardır. Erkenden basına yansımasına yol açan birbirlerine yanlış bilgi verme de olabilir. Bu haberler de genel konseptin bir parçasıdır. Sadece yalan-yanlış haberler olarak ele almamak, 15 Ağustos’ta Kürt halkının psi
kolojisini bozmak için yayılan psikolojik savaş haberleridir, dememek gerekiyor. Bu yönü de var ama adım adım bazı sonuçlara gitmek istiyorlar. Şunu açıkça söylemek istiyorum ki egemen güçlerin tehditleri, saldırıları bu tarihi dönemde sonuç almayacaktır. Çünkü Kürt halkı ve özgürlük hareketi iradeleşmiş, Önder Apo’nun öncülüğünde kendi sistemini kurmuştur.
Ben de diğer arkadaşlar da şehit düşebilir, halk hazır olmalı
Artık Kürt halkı kimseye karşı boyun eğmeyecektir. Bu hareketin yönetimi olarak; ben de, bu hareketin yönetimindeki diğer arkadaşlar da mücadele içinde şehit düşebiliriz. Arkadaşlarımız, halkımız bu tür şahadetlere hazır olmalıdırlar. Çünkü biz bu hareketin fedaileriyiz, devrimciyiz ve bir mücadele yürütüyoruz. Bu durumda şehit düşme ihtimali de vardır. Ama onların çokça dile getirdikleri gibi tutuklamaları, pazarlık konusu yapmaları da en zor işlerden birisi olacaktır. Bu konuda halkımız ve arkadaşlarımız rahat olmalıdırlar. Biz her türlü tedbir, doğru yol ve yöntemlerle direneceğiz ve direnişimiz başarıya ulaşacaktır. Artık özgürlük ve başarı aşamasına gelmiş durumdayız. Kimse bu tarihi yürüyüşü durduramaz. Bir-iki şahadetle kimse bu yürüyüşü durduramaz. Aksine şimdiye kadar gerçekleşen kahramanca şahadetlerle bu mücadele kendisini daha da büyütmüş ve güçlendirmiştir. Bundan böyle de böyle olacaktır, bu gerçeği herkesin görmesi gerekiyor.”
Karayılan Başbakan’ın “artık iyi niyet göstermeyeceğiz” sözlerine işaret ederek, bir savaş kararının alındığına vurgu yaptı ve şöyle devam etti:
“Protokollerin devlet tarafından yanıtsız bırakılmasının ardından üslupta bir sertleşme, gerginlik ve Kandil’e yönelik saldırılar başladı. Erdoğan da tüm bu olaylarla birlikte ‘biz artık iyi niyet göstermeyeceğiz’ dedi. Zaten daha önce de bir iyi niyet sergilemediği aşikardır. Sen çocuklarımızı öldürüyorsun, sivil insanlarımızı öldürüyorsun, gerillalarımıza yönelik operasyon geliştiriyorsun, Kürt siyasetçilerini iki kelime söyledikleri için tutukluyorsun. Silahsız siyaset yapan üç bin sivil Kürt siyasetçisini cezaevine koyuyor, Kürdistan sokaklarında vahşet, zulüm uyguluyorsun. Sadece 2011 yılı içerisinde çeşitli gerekçelerle 37 sivil Kürdistanlı insanı öldürmüş bulunuyorsun. 13 yaşındaki Kürt çocuklarını şehit düşürüyorsun. Doğan Tayboğa polisin attığı gaz bombasıyla şehit düştü. Ama hiçbir sorgulama ve tutuklama yapılmadı. Çaldıran’da askerlerin vurması sonucu 12 yaşındaki Sami İştenyılmaz şehit düştü. Devlet bu olayla ilgili olayın da faillerini korudu. Sömürgeci güçlerin mantığına göre Kürtler her zaman ölmeye müstahaktır. Afrika’da hiçbir hakkı bulunmayan ve köle statüsünde sayılan zencilere bile daha fazla değer veriliyordu. Ama şimdi Kürtlerin durumu köle statüsündeki zencilerden ne farkı var? Peki, Çaldıran’da Sami İştenyılmaz için kimse tutuklandı mı? Doğan Tayboğa için kimse tutuklandı mı? Hayır! Belki ileride bu Kürt çocuklarının katilleri ödüllendirilirler.”
AKP savaş kararı aldı
“Önderliğimizin ‘ben aradan çekiliyorum’ demesinin temel nedeni AKP devletinin uygulamalarıdır” diyen Karayılan şunları söyledi: “Bütün bunlarla birlikte bir de ‘biz artık iyi niyet sergilemeyeceğiz. Biz artık yeni strateji ve uygulamalarla ezeceğiz’ diyorsun. Önderlik ‘ben bunu kabul etmiyorum’ diyerek 27 Temmuz’da ‘ben aradan çekiliyorum’ dedi. Protokollere olumlu cevap verilmesi gerekiyordu ama bırakalım olumlu cevap, sertleşme gelişti. Çünkü AKP Kürt sorununu şiddetle çözme kararını almıştır yani savaş kararını almıştır. Önderliğin aldığı bu kararda bize dönük de eleştirileri vardı. Biz Önderliğin eleştirilerine anlam veriyoruz. Çözüme yeten bir pratiğimiz olmadı. Genel olarak geçen dönemde başarılı bir pratiğimiz oldu. Geçen süreçteki pratiğimiz devletin Önderliğimizin yanına gitmesine, onu muhatap almasına ve masaya oturmasına yol açtı. Ama çözüm araçlarını tam olarak geliştiremedik. Biz buna yetmedik, çözüm performansını açığa çıkarmadık, Önderliğimizin elini güçlendirmedik. Önderliğimizin eleştirilerini bu çerçevede anlıyoruz.
AKP devleti
Mücadelemiz belli bir düzey yarattı ama bu, çözümü geliştirecek düzeyde olmadı. Biz bunun özeleştirisini veriyoruz ve üzerinde durulması gerektiğini düşünüyoruz. Ama esas olarak Önderliğimizin tavır almasının nedeni biz değiliz, AKP devletidir! Süreci yumuşatmak, protokollere yanıt vermek ve 12 Haziran seçimlerinin sonuçlarına doğru cevap vermeleri gerekirken savaş kararı aldılar. Şimdi bazıları ‘Öcalan neden geri çekiliyor’ diyorlar. Halbuki hükümet savaş kararı almış; Önderliğimiz nasıl ben barış için daha da çaba harcayacağım, diyebilir ki? Önderlik 18 yıldır barış için çaba harcıyor. Erdoğan ise kendi konuşmasında bizzat ‘bundan böyle yeni taktik ve stratejilerle yöneleceğiz’ diyor. Elbette ki Önderliğimiz de bunun üzerine bu tavrı aldı. Ancak yine de Önderlik bir açık kapı bırakarak ‘devletle bir kez daha görüşeceğim’ dedi.”
En hassas noktamız Öcalan
Karayılan, “Bizim en hassas noktamız Önderliğimiz, bize yönelik en büyük saldırı ise Önderliğimizin tecrit edilmesidir” ifadelerini kullanarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Önderlik avukatlara ‘bir daha görüşmeye gelemeyebilirsiniz’ dedi. Çünkü AKP’nin oyunları olabileceğini düşünüyordu. O günden bu yana 20 gün geçti. Biz hala Önderliğimizin yaşayıp, yaşamadığını bile bilmiyoruz. Yaz ortasında hava muhalefetinden dolayı görüşme olmuyor, deniliyor. Bu yalanın bir temeli yok. Bu insanlık hukuku dışında bir yaklaşımdır, ahlaksızlıktır.
Eğer bu hafta da görüşme olmazsa farklı ele alacağız
Eğer Önderliğimizle bu hafta görüşme olmazsa biz bu durumu daha farklı ele almak durumunda kalacağız. Birincisi, Önderliğimizin sağlığı hakkında bilgi sahibi değiliz. İkincisi biz bunu bir savaş ilanı gibi ele almak durumundayız. Artık ona göre Kürdistan halkı, demokratlar, yurtseverler, barıştan yana olan herkes devreye girmelidirler. Çünkü durum artık çok ciddi bir aşamaya gelmiş bulunuyor. En büyük saldırı, Önderliğimizin üzerindeki saldırı ve tecrittir. Bizim en hassas noktamız Önderliğimizdir. Bunları dile getirmemize rağmen AKP devleti hala Önderliğimize yönelik tecrit uyguluyor, saldırıyor, Kürt siyasetçilerine, Kürt çocuklarına, gençlerine saldırıyor, kadınlarına yönelik tecavüz siyaseti yürütüyor ve Kürdistan gerillasına da operasyonlar yapıyor. Bütün bunları devlet yapıyor. Bu, haddini aşmadır.
Karayılan, Erdoğan’ın Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne yönelik tehdit içerikli sözlerine karşılık olarak İçişleri Bakanlığından, Genelkurmay Başkanlığına kadar yeni bir dizayna gidildiğini ve bunun da bir savaş hazırlığı olduğunu belirtti.
Güçlerinin henüz 25’ini bile harekete geçirmediklerini, savaş güçlerinin önünü açarlarsa Türkiye’nin alt-üst olacağını söyleyen Karayılan, bazı uyarılarda bulunarak, şunları dile getirdi:
“Erdoğan ‘Ramazan ayının hatırı için şuanda bir şey yapmıyoruz, Ramazan ayından sonra göreceklerdir. Sadece PKK değil -onlar terör diyorlar- PKK ile arasına mesafe koymayanlar da ağır bedeller ödeyeceklerdir’ diyor. Bu çok ciddi bir tehdittir. Tansu Çiller de ’93 yılında ‘PKK’ye yardım edenlerin listesi cebimdedir’ dedi ve ardından birçok Kürt işverenleri tek tek faili meçhul bir şekilde şehit düşürüldüler.
Erdoğan Çiller’i aşan bir durumdadır
Erdoğan bugün Çilleri aşan bir durumdadır ve farklı yöntemler kullanmaktadır
. Bugün bütün Kürt siyasetçilerini ve milletvekillerini ‘terörist’ olarak ele alıyor. Bir de ırkçı-faşist bir zihniyet yapılanmasına sahip olan İdris Naim Şahin’i İçişleri Bakanı yapmışlar. O da her yerde tehditler savuruyor. Artık ordu içerisinde neden yeni bir dizayn yapıldığı, Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanlığı’na getirildiği anlaşılıyor; ordu, polis ve hükümet arasında yaşanan bu dizaynın neden yapıldığı artık gün gibi açığa çıkıyor. Bütün bunların hepsi savaşa hazırlık yapmak amaçlıdır. Tüm gücünü özel polis, özel ordu kurmaya vermiş olan bu zihniyet profesyonel insan öldürme mekanizmasını yaratarak, sonuç alacağını sanıyor. Bütün bunlarla birlikte bir de kalkıp bizi tehdit ediyor. Ben de onun bu tehditlerine karşı şunu söylüyorum:
Güçlerimizin hala yüzde 5’inibile harekete geçirmedik
Başbakan bilmeli ki biz daha gücümüzün yüzde beşini bile harekete geçirmemişiz. Biz şimdi kontrollü bir biçimde sadece savunma savaşı veriyoruz. Eğer biz savaş gücümüzün önünü açar, resmi savaş karar ve talimatını verirsek, Türkiye’yi alt-üst ederler. Başbakan kendisini kaybetmemelidir! Bizi tehdit ederek, askeri güçleri bizim üzerimize çekmek istiyor ve Medya Savunma Alanları’nı hedeflemek istiyor. Yine sivil siyasete yönelerek, bir ezme hareketini geliştirmek ve Önderliğimizi tecrit altına almak istiyor. Başbakan böyle bir plan yapmak istiyor ama herkes bilmeli ki bu çok tehlikeli bir karardır. Bu tehlikeli kararın sonuçlarından Erdoğan sorumludur. Kürt halkına, Önderliğimize ve Medya Savunma Alanları’na yönelik gerçekleştirilecek saldırılar Türkiye’yi bir savaşa ve kaosa sürükleyecektir. Sanki hiçbir gücümüz yokmuş, belli bir denge kurulmamış gibi yaklaşıyor. Bilinmeli ki biz çok şey yapabiliriz. Bizi tehdit ederek, ‘siz görürsünüz’ demektedir. Oysa senin yapacakların karşısında bu halkın ve hareketin de yapacakları vardır. Eğer gönlünde bir savaş ve katliam yatıyorsa bununla sonuç alamazsın çünkü bu halk ve hareket kendini savunabilecek, gereken cevabı verebilecek durumdadır.
8 kez ateşkes ilan ettik bozdular
Biz 8 kez ateşkes ilan ettik ama onlar bu ateşkesleri her seferinde bozdular. Bir taraf ateş kesiyor, diğer taraf ateşe devam ediyor. Açık ki silahların susması ve ateşkesin olması için çift taraflı karara ihtiyaç vardır. Artık ateşkesin tek taraflı olmayacağını anlamış bulunuyoruz. Bu düzeyde bir çatışmayı kendileri tercih ettiler. Nerede bir gerilla grubunu gördülerse oraya yönelip, fırsat bilip, operasyon başlatıyorlar. Gerilla da nerede operasyona çıkarak, kendisine dönük risk oluşturan asker görmüşse harekete geçerek, kendi savunmasını yapmaktadır.
Ey Erdoğan savaşın sorumlusu sensin
Buradan şunu söylüyorum: Ey Erdoğan! Bu çatışma durumu senin siyasetinden ve zihniyetinden kaynaklanıyor. Siz gerillayı vuruyorsunuz; gerilla can değil midir? Gördüğünüz gerilla güçlerini kimyasal silahlarla vuruyorsunuz. Gerilla da kendi savunmasını yapmak için elbette ki eylem yapacaktır. Gerillanın yaptığı her eylem ardından bizi tehdit ediyorsunuz. Ama bu tehditler boştur, biz kimseden korkmuyoruz ve korkmayacağız”.
Ranya’ya özel kuvvet elemanları gönderildi
“Bizi yeni kararlar almaya zorlamayın, hele hele Önderliğimize yönelik kesinlikle ve kesinlikle yeni saldırı planlamalarına gitmeyin” diyen Karayılan şöyle konuştu:
“Türk devletinin bizi vurmak için Özel kuvvet elemanlarını Ranya’ya, şuraya-buraya gönderdiğini iyi biliyoruz. Ama bu bizi korkutmayacaktır ve onlar asla bu konuda sonuç almayacaklardır. Bu tehditlerin hepsi boştur. ‘Başka yöntemlerle üzerlerine gideceğiz’ sözleri suikast girişimlerinde bulunmadır. Bu tür girişimlerle hareketimizi darbelemek istiyorlar. Bunlar beyhude çabalardır, ne yaparlarsa yapsınlar sonuç alamazlar. Kimse tehlikeli yöntemlere başvurmamalı ve bizi yeni kararlar almaya zorlamamalıdır. Hele hele Önderliğimize yönelik kesinlikle ve kesinlikle planlamalara gidilmemelidir!
Öcalan’a en ufak yönelimden AKP sorumludur
Örneğin; bugünlerde Erdoğan’ın bir takım yakın çevresinden çok tehlikeli tartışmalar yürütülmektedir. ‘Acaba Öcalan’ın yaşaması mı faydalı, ölümü mü faydalıdır’ şeklinde tartışmalar yürütüyorlar. Ben buradan bütün kamuoyuna açıkça söylüyorum: Önderliğimize en ufak bir yönelimde Erdoğan ve AKP sorumludur. Doğal bir şekilde gelişen herhangi bir şey karşısında da onlar sorumludurlar. Kürt Halkının Önderi’nden AKP devleti-hükümeti sorumludur; çünkü onların kontrolü altındadır. Daha önce zehirleme yöntemine giriştiler. Ama biz deşifre ettik ve sonuçsuz bıraktık. Eğer tehlikeli kararlar alırlarsa o zaman Türkiye’nin parçalanması gerçekleşir. Yüzyıl da geçse gerçekleşecektir. Çünkü Kürt halkı ile Türkiye halkını birleştiren tek köprü Önder Apo’dur. Bu konuda Türkiye yöneticileri kendilerini kaybetmemeli, kimse telafisi asla mümkün olamayacak olan tehlikeli yönelimlere girmemelidir.
Öcalan’a bir şey olursa Türkiye’de tek bir lider kalmaz
Bu konuda özellikle başta Erdoğan ve AKP devletini uyarıyorum: Bazı şeyler vardır ki onlarla oynanmaz, bazı şeyler vardır ki hassastır. Önderlik konusu Kürt halkı ve hareketimiz açısından çok hassastır. Bu kadar fedaimiz kendisini boşu boşuna mı hazırlıyor! Ölümsüzler taburumuz yıllardır boşuna hazırlık yapıp, yoğunlaşmıyor. Bütün bunlar Önderliğimizin savunması içindir. Eğer Önderliğimize herhangi bir şey olursa o zaman Türkiye’de bir tek lider bile kalmaz. Bu durumda herkes çok pişmanlık yaşar. Onun için herkesin akli selim olması ve oynanmaması gereken şeylerle oynamaması gerekiyor. Biz barışçıl ve demokratik yollarla çözüme hazırız. Ama savaş kararını verenlere ve şiddete karşı biz savaşa da hazırız.
Bu dönemde sadece kendimizi korumayı değil, dönemin hedeflerini de yerine getireceğiz. Dönemin hedefleri Önderliğimizi özgürleştirmek ve demokratik özerkliği yaşamsallaştırmaktır. Bu hedefimizi pratikleştireceğiz. Mücadelemiz buna yönelecektir. Bundan böyle artık sorunun çözülmesi demek öncelikle Önderliğimizin sağlık sorununu çözmek, güvenlik ve özgürce hareket edebilme sorununu çözmek anlamına geliyor. Bu pratikleşmezse artık bu sorunun çözümünde gelişme de olmaz.”
Artık yeni bir dönem gelişti
Demokratik Özerkliğin Kürdistan’ın her alanda yaşam bulması için Kürt halkının kendisini örgütlemesi ve artık özerkliği hayata geçirmesi gerektiğini belirten Karayılan şunları söyledi:
“Önümüzdeki aylar çok daha önemli aylar olacaktır. Çözüm koşulları çok daha fazladır. Kuzey Kürdistan’da ilan edilen Demokratik Özerklik artık yaşamsallaştırılabilir. Güneybatı Kürdistan’da da açığa çıkan imkanlar dahilinde aynı perspektif çerçevesinde oradaki sorunlar çözülebilir. Bundan böyle devletle olan ilişkilerimizi Demokratik Özerklik perspektifi temelinde yeniden ele almalıyız. Şimdiye kadar devletle Kürt toplumunun ilişkileri egemen-köle ilişkisidir ya da ezen-ezilen ilişkisidir. Kürt halkı artık devletle köleliğe dayanan bu ilişki biçimini fesih ediyor. Bunun yerine demokratik özerklik ekseninde yeni bir ilişki biçimini inşa etme zorunluluğu vardır. Bu nedenle devletle kendi dilimizle konuşma dahil yaşamın bütün alanlarında var olan ilişkileri yeniden düzenlemek gerekiyor. Sadece KCK davasında yargılananlar değil, tüm Kürtler devletle artık kendi ana diliyle konuşmalıdır. Yine diğer bütün hususlarda yeni bir ilişki sistemini geliştirme zorunluluğu vardır. Herkes bilmeli ki artık yeni bir dönem gelişti. Eski kölelik ilişkileri anlamsızlaştı ve Kürt halkı b
unu kabul etmeyecektir.
Bu önemli dönemde Kürtler kendini güç yapmalı ve bölgenin yeniden düzenlenmesinde özgür bir toplum olarak gereken yeri almalıdır. Bunun için kendini örgütlemeli ve bir iradi güç haline getirmelidir. Bu temelde hareketin tüm öncü kadroları rollerini doğru oynar ve Kürt halkını her yerde örgütleyerek, bir irade haline getirirlerse bu temelde yeni dönem görevlerine cevap olurlarsa halkımız her yerde sarsılmaz bir güç haline gelir ve yürüttüğü mücadelede başarıyı kesinleştirir.”
PKK militanlarının bu önemli süreçte hangi görevlerle karşı karşıya olduğunu ve bu görevlerin yerine getirilmesi için 15 Ağustos Atılım ruhuyla canla-başla görevlere sahip çıkılması gerektiğini ifade eden Karayılan, bir kez daha 15 Ağustos Atılımı’nın 27. Yıldönümünü kutlayarak, toplantıyı “Biji Serok Apo” sloganlarıyla bitirdi.