YÖK’ün kaldırılacağı konuşuluyor. Esas amaç, her üniversitenin başına örülecek yeni minik YÖK’ler kurmak. YÖK kapsamlı bir üniversite reformu hazırlığı içinde. Reform taslağının ana bileşenleri kamuoyuyla paylaşılmış değil. Eğitim-Sen ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği gibi meselenin doğrudan muhatapları tartışma sürecinden dışlanmış durumda. YÖK Başkanı’nın kongrelerine katıldığı ve hatta kurumunu örgütlemeye davet ettiği ‘Eğitim Bir Sen’ gibi […]
YÖK’ün kaldırılacağı konuşuluyor. Esas amaç, her üniversitenin başına örülecek yeni minik YÖK’ler kurmak.
YÖK kapsamlı bir üniversite reformu hazırlığı içinde. Reform taslağının ana bileşenleri kamuoyuyla paylaşılmış değil. Eğitim-Sen ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği gibi meselenin doğrudan muhatapları tartışma sürecinden dışlanmış durumda. YÖK Başkanı’nın kongrelerine katıldığı ve hatta kurumunu örgütlemeye davet ettiği ‘Eğitim Bir Sen’ gibi AKP’nin sendikası gibi çalışan kurumların davet edildiği forumlarda ‘tartışılan’ yükseköğrenim reformu üniversitenin kapısına dayandı.
YÖK’ün kaldırılacağı konuşuluyor. Esas amaç, her üniversitenin başına örülecek yeni minik YÖK’ler kurmak. Mütevelli heyetlerinin idaresine bırakılacak üniversitelerde, üniversite bileşenleri heyetlerin seçiminden dışlanacak. Heyetlere düşünülen üyeler ve hatta başkanlar ticaret odaları başkanları, valiler, işadamları. Üniversite özerkliğini tam anlamıyla bitirecek, üniversiteyi piyasaya servis veren bir kuruma dönüştürecek bir reform programı üniversitelerin üzerine yürüyor.
İlk sinyaller
Rıfat Sarıcaoğlu, uluslararası eğitim yatırım şirketi Laureate’in Bilgi Üniversitesi’ne ortak olduktan sonra üniversite mütevelli heyetinin başına getirdiği işadamıdır. Bir süredir Vatan’daki köşe yazılarıyla AKP üniversite reformunun ana destekçisi haline gelen Sarıcaoğlu, şirket üniversitesi planının Türkiye’deki en önemli lobicilerinden. Geçenlerde Yusuf Ziya Özcan, “İleride üniversitelerimizde okuyacak öğrenci bulamayacağız” demiş. Sarıcaoğlu da “Doğru vallaha” minvalinde bir yazıyla hocasını kutlayıp “Gelecekte nasıl bir üniversite” sorusunu bizim için yanıtlamış.
Yüz binlerce gencimizin üniversiteye giremediğini, yüz binlerce öğrencimizin üniversite demeye bin şahit isteyen tabela kurumlarda okumayı şans saydığı bir ülkede “yakında üniversitede okuyacak genç bulamayacakmışız.”
Amaç başka
Esas amaç, bir reform hareketiyle üniversitelerin piyasa mantığına tamamen entegre olması. Bu ihtiyacın anlamlı ve acil olduğunu artık anlatmak çok zor. Çünkü bütün dünya piyasaların güven vermeyen kurumlar olduğunu kabul etti. Eğitim kadar olağanüstü dikkat sarf etmemiz gereken bir toplumsal sorumluluğun artık sorumsuzluğu tescillenmiş piyasa kurumuna teslim edilmesine herkes en azından şüpheyle bakar. Bu nedenle sanki dünyada çok radikal bir değişim olmuş da biz gerisinde kalmışız gibi bir aciliyet hissiyatı yaratılmaya çalışılıyor.
Sarıcaoğlu’na göre yakında öğrenci kalmayacağı için üniversiteler bile kapanabilirmiş. Hatta “2030 yılında zekâ geliştirici haplar eczanelerde satılacak. Çocukların IQ’su geçici süreler için de olsa, belirli oranda artabilecek. Belki de aynı yıl Uzakdoğu’da genetik mühendisliğin gelişmesiyle artık genetik açıdan mükemmele yakın çocuk doğurmak şart koşulacak ve bunun için teşvikler verilecek”miş. (Vatan, 11.01.2010)
Aciliyet ve radikal değişim hissiyatı yaratıldıktan sonra esas mesele patlatılıyor: Ücretsiz eğitim olmamalı. Hatta Sarıcaoğlu’na göre benim de hoca olduğum Boğaziçi gibi üniversiteler kesinlikle paralı olmalı. Hatta, bilmiyorum, belki bir süre sonra yüz bulunursa kamu üniversitelerinin özelleştirilmesi önerilecek.
Ne güzel olur, devlet Boğaziçi’ni satar. Laureate alır. Üstüne de bir sürü para kazanır. Parası olmayan öğrencilere de karşılıklı burs verilebilir. Okulda çalışabilirler. Yoksul öğrenciler araba yıkayabilir, sınıfların tozunu alabilir. Neden olmasın? Yirmi sene sonra zekâsı az gelişmiş çocukları doğurmak yasaklanabiliyorsa, bu çok mu absürd?
Konu çok önemli. En önemli zenginliğimiz cıvıl cıvıl gençlerimiz. Onları böylesine bir pespaye piyasa mantığının uzantısı haline gelmiş üniversitelerde okutmak isteyip istemediğimizi daha ciddiyetle tartışmamız gerek. Seçimden sonra tartışma olmadan bir reform saldırısı gelecek gibi. 30 yıl sonrayı öngörenler, 30 gün sonrayı nasıl öngöremiyor anlamıyorum. Böyle bir adım üniversiteleri karıştırır.