İngiltere’de halk 5 Mayıs perşembe günü, yerel seçimlerle beraber seçim sistemi hakkında bir referanduma gitti. İktidardaki koalisyonun bir parçası olan Liberal Demokratlar, uzun yıllardır, mevcut seçim sisteminin demokratik olmadığını ve azınlık partilerin oylarının tamamı ile çöpe gittiğini ileri sürüyorlar ve önce gelen seçilir seçim sistemi denilen mevcut seçim sisteminin nispi seçim sistemi ile değiştirilmesi gerektiğini […]
İngiltere’de halk 5 Mayıs perşembe günü, yerel seçimlerle beraber seçim sistemi hakkında bir referanduma gitti. İktidardaki koalisyonun bir parçası olan Liberal Demokratlar, uzun yıllardır, mevcut seçim sisteminin demokratik olmadığını ve azınlık partilerin oylarının tamamı ile çöpe gittiğini ileri sürüyorlar ve önce gelen seçilir seçim sistemi denilen mevcut seçim sisteminin nispi seçim sistemi ile değiştirilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Ancak iktidara geldiklerinde birden her liberale “yakışanı” yaptılar ve seçim öncesi sözlerini unutuverdiler. Şimdi ise nispi seçim sistemi yerine Alternatif Oy adı verilen ve mevcut seçim sisteminden daha da kötü bir seçim sistemini savunuyorlar. Referandumda halk önce gelen seçilir seçim sistemi ile nispi seçim sistemi arasında oylama yaptı ve eski sistem büyük oy farkı ile kazandı.
İngiltere’deki mevcut seçim sistemi, dünyadaki seçim sistemleri arasındaki en anti-demokratik seçim sistemlerinden birisidir.*
İngiltere 650 seçim bölgesine ayrılmıştır ve her seçim bölgesinden bir milletvekili parlamentoya gider. En fazla oyu alan aday isterse yüzde 25 olsun meclise gider, oyların geri kalanıysa çöpe gider. Örneğin son seçimlerde oyların yüzde onunu alan Liberal Parti, milletvekillerinin yüzde onunu ancak alabilirken, oyların yüzde otuz altısını alan Muhafazakar Parti milletvekillerinin yüzde 46’sını almıştır. Geçmiş seçimlerde durum daha da vahimdi. Örneğin bundan önceki son iki seçimde sırasıyla yüzde 40 ve yüzde 35 oy alan İşçi Partisi sırasıyla milletvekillerinin yüzde 60 ve 55’ini alarak ülkeyi tek başına yıllarca yönetmişti.
Olayın daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vereyim; Eğer aynı seçim sistemi Türkiye de olsaydı, son genel seçimlerde yüzde 21 oyla ancak 112 milletvekili çıkaran CHP onu da alamıyacak, en çok oy aldığı illerdeki 42 milletvekili ile yetinecekti. Bu durumda 71 oy alan MHP nin (yüzde 14 oy oranı ile) milletvekili sayısı ise 16’ya düşecekti. Geri kalan tüm milletvekillikleri silme AKP’ye gidecekti. Aslında biz benzer seçim sistemini 1946, 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde kullanmıştık. Sonuçta mesela 1957 seçimlerinde yüzde 48 oy alan DP 424 milletvekilini alırken oyların yüzde 52’sini alan muhalefet toplam olarak 186 milletvekili çıkarabilmişti. O dönemde Menderes’in bir diktatör gibi davranmaya başlamasının temelinde bu seçim sisteminin var olduğu iddia edilir.
Yani sonuç olarak İngiltere’deki mevcut seçim sistemi en anti-demokratik seçim sistemlerinden biridir. Muhalefette iken Liberal Parti seçim sistemini nispi seçim sistemi ile değiştireceğini söylerken birden türküyü değiştirdi ve Alternatif Oy (AO) denen ve aslında sistemi bence daha da kötüleştiren bir sistem için halkı referanduma çağırdı. AO’da liste usulü seçim sistemi yine kalıyor ama bu sefer seçmen (örneğin azınlık partilere mensup olan bir sosyalist yeşil vb seçmen) eğer ilk oy verdiği seçilmezse ikinci, üçüncü alternatifi vb işaretliyor. Örneğin yeşillere oy veren seçmen için ikinci tercih Liberal, üçüncü İşçi Partisi ve böyle devam etsin. Eğer seçimde yüzde elli oy alan yoksa bu sefer ikinci tercihler sonra üçüncü tercihler vb sayılıyor, ta ki bir aday yüzde elliyi aşana kadar. Bu durumda azınlıklara verilen oylar da, ikinci tercihler yolu ile yine en büyük iki parti olan Muhafazakarlar ve İşçi Partisi’nde toplanacak. Son seçimlerde Yeşiller Brighton’da seçim sisteminin tüm adaletsizliğine rağmen bir milletvekili almayı başarmışlardı. Alternatif Oy ile onu alma şansları da kalmıyor.
Demokrasinin beşiği ilan edilen İngiltere’de niye adaletsiz bir seçim sistemi var? Bunun nedeni tamamı ile sınıfsaldır. İngiltere’de demokrasinin tarihi yanlış bir biçimde Magna Carta’ya dayandırılır. Magna Carta, Kral ile feodal beyler arasında bir iktidar paylaşımı aracıdır ve tarihimizde mesela 1808 tarihli Padişah ile ayanlar (yerel derebeyleri) arasında imzalanan senedi ittifak ile benzerlik gösterir. Ancak İngiltere’de modern anlamda ilk demokratik parlamenter yönetim 1644’te Kral ve burjuva parlamento arasında çıkan iç savaşta kralın yenilip infaz edilmesi üzerine kurulmuştur.
Kurulan parlamento bir burjuva parlamento idi ve parlamento seçimlerinde oy hakkı mülkiyet ve vergi verme esasına (o zamanlar sadece toprak sahipleri ve burjuvalar vergi veriyordu) göre belirlenmişti. Bu yüzden işçilerin köylülerin büyük çoğunluğunun ve kadınların oy hakkı 20. yüzyıla kadar olmadı. Bu konuda iki yüz yıl süren değişik düzeyde mücadeleler verilmesine rağmen genel oy hakkı İngiltere’de 1928 yılına kadar tanınmadı.
Bolşevik Devriminin etkisi ve korkusu ile çıkarılan bu yasa tam eşitlik getirmekten çok uzaktı. Örneğin 1948 yılına kadar işçilerin bir oy hakkı varken, işadamlarının biri evlerinin bulunduğu yerde diğeri ise işyeri adreslerinde olmak üzere iki oy hakkı vardı. Hatta eğer üniversitede öğretim üyesi ise bu hakları üçe çıkıyordu. İngiltere burjuvazisi en sonunda 1948 yılında eşit genel oy hakkını kabul etti. Ancak önce gelen seçilir seçim sistemi 1918 yılında Bolşevik Devriminin hemen ertesinde kabul edilen Halkın Temsili Yasası ile oluşturuldu.** Yasa tartışılırken mevcut sistem AO’ya tercih edildi. Demokratik bir seçim sistemi olan nispi temsil sistemi tartışılmadı bile.
Seçim yasaları söz konusu ülkelerin sınıf savaşlarını genel olarak yansıtırlar. İngiltere ve ABD’de antidemokratik seçim yasalarının varlığı bu ülkelerdeki demokratik sosyalist hareketlerin güçsüzlüğünde aranmalıdır. Var olan sosyalist partilerin güçsüzlüğü bir yana motivasyonları o kadar düşük ki, eğer referandumdan bir gün önce var olan sol parti ve örgütlerin internet sayfalarına baksaydınız, ertesi gün önemli bir referandum olduğunu hissetmezdiniz bile. Doğal olarak sol hareketlerin tarihi olarak bu kadar zayıf olduğu, sendikaların ise devletin uzantısı olduğu bir durumda burjuvazi İngiltere’de mevcut antidemokratik seçim yasasını nerdeyse yüz yıldır sürdürüyor.
Dipnotlar:
* Seçim sistemi o kadar berbat ki, mesela Independent gazetesinde yayınlanan baş yazıda AO’ya evet çağrısı yapılmış. Mevcut seçim sisteminin antidemokratik olduğunu söyleyen Independent, AO’nun da pek demokratik olmadığını kabul ediyor, “ancak” diyor “AO tam demokratik seçim sistemine giden yolda atılmış bir adım!” Demokratları sevsinler! (http://www.independent.co.uk/opinion/leading-articles/leading-article-just-say-yes-to-voting-reform-2278567.html). Bu arada burada tartıştığımız şeyin seçim sistemi olduğunu, tüm olarak sistemleri karşılaştırmadığımızı belirtelim. İngiltere için kapitalist dünyanın en antidemokratik ülkelerinden birisi demiyoruz, iddiamız seçim sistemi ve bazı iş yasaları ile sınırlıdır.
** 1918 yılında parlamento tarafından kabul edilen Halkın Temsili Yasası 21 yaşın üzerindeki tüm erkeklere oy hakkı vermesine rağmen sadece mülk sahibi ve 30 yaş üzeri kadınlara bu hakkı veriyordu, yani kadınların yüzde doksan beşinin hala oy hakkı yoktu. Zaten erkek işçi ile burjuvaların oy hakkı aynı değildi. Burjuvaların ev ve iş adreslerinde olmak üzere iki oy hakları vardı. Yasa çıkarılırken parlamento AO ve mevcut sistemi tartıştı ve mevcut sistemi kabul etti, ancak en demokratik seçim sistemlerinden nispi temsil sisteminin tartışılmasını bile reddettiler. 1928’de kadınlar erkeklerle eşit şartlarda oy kullanma hakkı elde ettiler. 1948’de ise burjuvazinin iki oy hakkı kaldırıldı.