Seçimlere sayılı günler kaldı. Kuşkusuz önümüzdeki seçimler sonrası oluşacak parlamento, tüm ezilenler açısından oldukça anlam ifade etmektedir. Kürt halkının farklı renklerinin, ulusal birlik etrafında buluşmaları… Ayrıca, sol ve emek güçlerinin, Kürt demokrasi hareketiyle kurdukları stratejik ittifak, bu coğrafyada hayal edilmeyecek adımlardır. Çünkü günümüze kadar devlet, sermaye bütünlüklü davrandıkça, ezilen mağdur kesimler bir o kadar dağınık […]
Seçimlere sayılı günler kaldı.
Kuşkusuz önümüzdeki seçimler sonrası oluşacak parlamento, tüm ezilenler açısından oldukça anlam ifade etmektedir.
Kürt halkının farklı renklerinin, ulusal birlik etrafında buluşmaları…
Ayrıca, sol ve emek güçlerinin, Kürt demokrasi hareketiyle kurdukları stratejik ittifak, bu coğrafyada hayal edilmeyecek adımlardır.
Çünkü günümüze kadar devlet, sermaye bütünlüklü davrandıkça, ezilen mağdur kesimler bir o kadar dağınık durmaktaydı.
Şimdi yıllardır hayal edilen, birliğin nüveleri oluşmuş durumda.
Şüphesiz ki “Demokratik Ulus Bloğu” toplumu olumlu etkilemektedir.
AKP oluşan bloğun gücünden, bayağı korktuğu anlaşılıyor.
Bu ruh haliyle, baskıları olabildiğince yoğunlaştırmıştır.
Zira korkmakta haksız da sayılmaz.
Dikkat edilirse AKP bölgede neredeyse, tabela partisine dönüşmüş durumda.
Başbakanın bölgede boş alanlara seslenmesi, bu düşüncemizi haklı çıkarmaktadır.
Gerçekten de oldukça karmaşık, bir süreçten geçiyoruz.
Dün Başbakan “Kürt sorunu benim sorunumdur” derken, bugün ” Kürt sorunu yoktur” diyor. Kürt sorununu yine inkâr ediyor.
Elbette tüm demokrasi ve emek güçleri bu ikiyüzlü tavrı reddetmelidir.
Kürt sorununun çözümünde, daha ısrarlı davranmalıdırlar.
Ancak Erdoğan ne derse desin, çözümsüzlükte ki bu ısrarı nafiledir.
Çünkü cin şişeden çıktı bir kere.
Ortadoğu halk isyanlarının hayaleti, bir kâbus gibi Avrupa üzerinde dolaşırken,
Türkiye egemenleri, bu süreçten sıyrılacağını sanıyorlarsa, bence yanılırlar.
Ortadoğu’daki bu yeni bir süreç, Kuşkusuz Türkiye sol hareketine ve emekçi sınıflara, önemli bir olanak ve mücadele zemini sunmaktadır.
Ne var ki Türkiye devleti günümüze kadar, kendini ret ve inkâr üzerine politikaları üzerinden ayakta tutmuştur.
Dolayısıyla devlet demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine cumhuriyet tarihi boyunca açık olmamış, halkların emekçilerin özgürlük ve demokrasi taleplerini, hep baskı ve militarist zorla tasfiye etmiştir.
Kuşkusuz cumhuriyet tarihi boyunca, bu inkâr tasfiye politikalarından, başta Kürtler olmak üzere, tüm halklar, sol ve sosyalistler nasibini almışlardır.
Her ne kadar Kürtler isyan, başkaldırılarla, devlettin asimilasyon ve eritme politikalarına karşı belli bir direniş geliştirmişlerse de…
Fakat diğer halklar ve sol hareketler sonuçta, tasfiye edilmişlerdir.
Kaldı ki Şefik Hüsnü, Mustafa Suphilerden beri, sol ve komünist hareket, belli bir direniş çizgisi oluştursa da, yine tasfiyeden kurtulamamışlardır.
Bu tasfiye çizgisi 12 Eylül’le yine devam etmiştir.
Kısaca bu baskı ve soykırım politikaları Kürtlerin, solun sistem karşısında bir odak olamama, alternatif yaratamama durumu ile karşı karşıya bırakmıştır.
Nitekim bu nedenledir ki sömürü altındaki kitlelerin örgütlenmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi gibi birçok soruna, sol ve emek güçleri müdahil olamamıştır.
Hemen tüm emek karşıtı politikalar, sineye çekilmiştir.
Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi, tümüyle kamusal yaşamın tasfiye edilmesine engel olunamamış.
Toplumun güvencesiz, işsiz, yoksul ve muhtaç bırakılmasına, ekonomik soykırıma uğratılmasına çözümsüz kalınmış, emekçilerin örgütlülük talebi karşılanamamıştır.
Ancak başlarken de söylediğim gibi, Türkiye demokrasi ve emek güçleri, Kürt demokratik hareketi ile kurdukları ilişki, ülkede çözümsüz kalan tüm sorunları sahiplenebilecek, güçlü bir demokrasi odağının oluşması konusunda bir olanak yaratmıştır.
Oluşan bu blokla, Kürt halkının talepleri, Türkiye emekçi sınıfının talepleri ile buluşmuştur.
Dolayısıyla demokratik blok eksiklerine rağmen, tüm halkların ve emekçi kesimlerin demokratik bir ittifakı durumundadır.
Şimdi halklar, emek demokrasi güçleri, baskıcı ve tasfiyeci bu sistemi demokratikleşmek zorundadır.
Bunun olanakları doğmuştur.
Öncelikle 12 Eylül anayasasından kurtulup, Yeni Demokratik bir Anayasanın hazırlanması, Kürt sorununun çözümü ve emekçilerin haklarının alınması 12 Haziran seçimleri ve sonrası mücadeleye bağlıdır.
Şüphesiz 12 Haziran seçimleri, ‘blok’ bileşenleri için, önemli bir sınav olacaktır.