Yargıç ve Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, geçen pazarki Radikal İki’ye çok net bir yazı yazdı. Yazı Ahmet Şık’ın müstakbel kitabı ve nüshaları hakkında verilen kararla ilgiliydi. Yeni Şafak’tan Kürşat Bumin’in de iki gün boyunca hak vererek bahsettiği bu yazı, bence yaşadığımız süreci en iyi açıklayan metin. Ertekin, bu yazıda özetle diyor ki; […]
Yargıç ve Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, geçen pazarki Radikal İki’ye çok net bir yazı yazdı. Yazı Ahmet Şık’ın müstakbel kitabı ve nüshaları hakkında verilen kararla ilgiliydi. Yeni Şafak’tan Kürşat Bumin’in de iki gün boyunca hak vererek bahsettiği bu yazı, bence yaşadığımız süreci en iyi açıklayan metin. Ertekin, bu yazıda özetle diyor ki; TSK’nın 27 Nisan Bildirisi nasıl sadece hükümetin değil, bütün toplumun siyasal özgürlükleri için bir tehditse, yargının Ahmet Şık’ın kitabı hakkında verdiği karar da sadece Ahmet Şık’ın değil, bütün toplumun siyasal özgürlükleri için bir tehdittir ve dolayısıyla bu da bir “yargı muhtırasıdır.”
Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’yı izliyorsanız, son haftalarda yazı üslubunun iyice sertleştiğini siz de fark etmişsinizdir. Bu üslubuyla kendi mahallesi içinden bile eleştiriler alıyor artık. Özellikle geçen hafta yazdığı “Medya düzelmeden asla!” başlıklı yazı, tehditkâr havasıyla da epey dikkat çekti. Ben de tıpkı o yazıda amaçladığı gibi, bu saatten sonra medyayı sadece Ekrem Dumanlı’nın düzeltebileceğini düşünüyorum, bu haftaki Köşe Vuruşu’nu bunu nasıl yapabileceği sorusuna ayırdım, bunu yaparken Orhan Gazi Ertekin’in yazısını da kılavuz olarak yanıma aldım.
Karanlık ilişkileri aydınlatabilir
Ekrem Dumanlı, “Medya düzelmeden asla!” başlıklı yazısında “üzülerek söylemek zorundayım ki dünyada hiçbir demokratik ülkenin medyası bizimki kadar gizli ve karanlık ilişkiye sahip değil” demiş. İşte tam bu ifadesinden yola çıkarak bizim gazeteden Onurkan Avcı’nın geçen haftaki haberini hatırlayalım. Onurkan Avcı, Oda Tv Baskını’nda ele geçirilen belgelerin iktidarı destekleyen medyaya nasıl sızdırıldığını belgeleriyle ortaya koymuştu. 19 sayfalık belgelerde “haber yapılırken en çok nelere vurgu yapılması gerektiği ve hatta yer yer başlık bile önerildiği” dikkat çekiyordu Alın size gizli ve karanlık bir ilişki. “Medya düzelmeden asla!” diyen Ekrem Dumanlı, hazır olay sıcakken kendi gazetesine de servis edilen bu belgelerle ilgili bir açıklama yapabilir ve bir gizli ilişkiyi aydınlatabilir.
Muhalefeti bitirme planını deşifre edebilir
Ekrem Dumanlı, aynı yazısında “Ak Parti’yi bitirme planı olarak hareket eden bir zümrenin ortak çalışması” gibi bir ifade kullanıyor ve medyayı bundan sorumlu tutuyor. Burada, girişte bahsettiğim Yargıç Ertekin’in yazısına geri dönmek istiyorum. Çünkü Ertekin tam da bu duruma “siyasetin kriminalleştirilmesi” ismini veriyor. Yani “siyaset yapmak suç sayılıyor” diyor. Sonuçta AKP bir siyasal partidir ve onu bitirmek için yapılan bir faaliyet; silaha, cebre, şiddete veya bunların övgüsüne dair bir beyan taşımıyorsa en fazla karşı siyasi faaliyet olur. Öyleyse ortada bir AKP’yi bitirme planı varsa, hukuk yoluyla yürütülen bir de muhalefeti bitirme planı var. Ekrem Dumanlı medyayı düzeltecekse, asıl bu bitirme planını deşifre etmeli.
Herkesi suçlu ilan etmeye son verebilir
Ekrem Dumanlı, yine aynı yazıda cemaati savunmak için “bazı kişilerin, her icraatını kanunlar çerçevesinde yapan kitleler hakkında illegal bir yapıymış gibi konuşmasının sebebi “cambaza bak” kurnazlığıdır” gibi bir ifade kullanıyor. Madem cemaat her icraatını kanunlar çerçevesinde yapıyor, neden kanunlar çerçevesinde kitap yazan Ahmet Şık suçlu oluyor? İşte tam burada “ama Ergenekon yazdırmış” savunusu devreye giriyor. Ahmet Şık’ın Ergenekon’dan talimat aldığı iddiasının iftira olduğunu düşünmekle beraber, ne zamandan beri her yurttaşın en temel hakkı olan hükümeti değiştirme planları suç oldu, önce onu sormak gerek? Nitekim Ertekin, Radikal İki’deki yazısında tam da bunu ifade ediyor, yazdıklarımız, konuştuklarımız, mesajlarımız, maillerimizdeki hükümeti değiştirme ifadeleri, terör suçu değil siyasettir diyor özetle. Ekrem Dumanlı cemaati gördüğü gibi; silaha, cebre şiddete övgü içermeden kitap yazan birini de “kanunlar çerçevesinde görürse” medya düzelir belki de.
Anlaşılan o ki, Ekrem Dumanlı sadece “Medya düzelmeden asla” yazısında karşı tarafa yönelttiği eleştirileri bir kere de kendisine yöneltse medyayı düzeltme konusunda ciddi adımlar atmış olur. Şimdi tam da gücü elinde tutarken, o nefretle bahsettiği medyaya benzememeyi ne kadar becerebiliyor? 12 Eylül’deki, 28 Şubat’taki, 27 Nisan’daki medya rolüne eyvallah diyorum. Burada defalarca yazdım zaten. Türkiye’de sol, o medyadan çok darbe yedi ve o medyayı iyi tanıyor. Medyadan yükselen sol sesler gösteriyor ki, o medyanın bu medyadan farkı yok, yer yer fazlası var. O medyanın zamanında askeri muhtıraları desteklemesi gibi, bu medya da “Yargı Muhtırası”nı desteklerse, gelecek nesiller de bunlardan “Türkiye’deki derin çetenin göbeğindeki medyatik yapılanma” diye bahseder. Hatta daha da ileriye gidip zamanında devlet terörüne destek çıkmadınız mı diye sorarlar? Yaparlar bunu.