Yaşadıkları hayatla problemi olan bir grup Eğitim Sen üyesi bir gün bir masanın başına oturup bir şeyler yapmanın gerekliliğini ortaya koymaya çalışırken, bunların daha çok kendi gerçekliklerine dair olmasına özen gösterdiler. Mardin Eğitim-Sen İşçi Filmleri Günleri adı konulan bir çalışma bu şekliyle hayat bulmuş oldu. Çıkış noktası “göreceğimiz kendi yüzümüzdür” vurgusundan hareketle bir yüzleşmeyi sağlamaktı. […]
Yaşadıkları hayatla problemi olan bir grup Eğitim Sen üyesi bir gün bir masanın başına oturup bir şeyler yapmanın gerekliliğini ortaya koymaya çalışırken, bunların daha çok kendi gerçekliklerine dair olmasına özen gösterdiler.
Mardin Eğitim-Sen İşçi Filmleri Günleri adı konulan bir çalışma bu şekliyle hayat bulmuş oldu. Çıkış noktası “göreceğimiz kendi yüzümüzdür” vurgusundan hareketle bir yüzleşmeyi sağlamaktı. İnsanları kendi gerçeklikleri ile yüzleştirmek ve yüzleştirirken onların mevcut durum ve konumlarını rahatsız edecek kadar da etkili olmalıydı.
Yaklaşık dört aydır devam ettirmeye çalıştığımız işçi filmleri atölyesi son bir ay içerisinde bir yüzleşmeyi yaşıyor. “Göreceğimiz kendi yüzümüzdür” sloganı “göreceğiniz kendi yüzünüzdür” şekline dönüşmeye başladı. Mademki amaç yüzleşmeyi sağlamaktı, yüzleşirken ya da yüzleştirirken bu yüzleşme fillinin öznesi olan insanların da mevcut durum ve konumlarının sorgulanması, bununla birlikte bu durum ve konumlarının rahatsız edilmesi gerekiyordu.
Yüzleşme Mardin Eğitim Sen başkanının Hrant Dink sürecini anlatan “19 Ocak’tan 19 Ocak’a” belgeselinin gösteriminin yapıldığı işçi filmleri günlerine gelmesiyle başladı. O güne kadar işçi filmleri atölyesine katılmayan ve destek sunmayan bu insanların o gün atölyeye katılmaları sonrasında bu zorunlu yüzleşmeyi yapmamıza neden olan olayların gelişmesi de düşündürücüdür.
Bugüne kadar yaşanan tartışmalar bir şekilde çözüme kavuşturulmuş ve her tartışma atölyeye katkı sunmuşken, o gün yaşananların bir tartışmayı başlatması ve atölyeyi olumsuz yönde etkilemesi katılan insanların tam da bu yönlü bir süreç başlatma amaçları taşıdığını ve amaçlarının üzüm yemekten çok bağcı dövmek olduğunu ortaya koymaktadır.
Hrant Dink’in konuşulduğu o ortamda ısrarla tartışmaları Hrant Dink gerçekliğinden uzaklaştırarak, “Hrant Dink’i görüyorsanız şunları da görmelisiniz” tarzında kıyaslamalar yapmaya çalışmışlardır. Bunun karşısında Hrant Dink gerçekliği vurgulanmaya çalışılınca ve Hrant Dink’in devrimci, sosyalist kişiliğine vurgu yapılınca, “Yaşasın Emperyalizm ve özgürlük nereden gelirse gelsin fark etmez; ABD getirirse yaşasın ABD” tarzında yaklaşımlar sergilenmiştir.
Bir eğitim sendikası çatısı altında ve tam da o sendikanın başkanı orada iken bu söylemlerin geliştirilmesine duyarsız kalamayan atölye emekçilerinin bunları sorgulamaları karşısında “neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz ki” diye bizlere yönelmeleri karşısında, bizler de sendikayı temsil eden bu iradenin neden rahatsız olmadığı sorusunu uyandırmıştır. Atölye çalışmasının bitiminde bu tavır ayyuka çıkarılmış, atölye emekçilerinin rahatsız olma durumunu Türk olmaya ya da “Türk Solu” olmaya -niyet okumaları üzerinden- bağlanması ve sonrasında da “biz bugün burada olmasaydık siz Kürtlerden bu kadar bahsetmezdiniz” denilmesi oradaki yurtsever, demokrat emekçilere hakaret değilse nedir? (Kumalık filmindekilerin, Tekel sürecinde mücadele edenlerin, Dersim 38’deki insanların, Hasankeyf’le ilgili filmdeki direnenlerin, Mardinli midyecilerin, mevsimlik işçilerin, serbest bölgelerde çalışanların, işkenceye tolerans gösteriminde Diyarbakır sürecini yaşayan insanın, Mersin limanında çalışanların Kürt olduklarını söylemek sanırım bu kör anlayışın gözüne parmak sormak gibi anlamsız kalacaktır.)
İşçi filmleri bağlamında gündemleştirmeye çalıştığımız emek sermaye mücadelesini ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorunuyla birlikte tartışan ve hatta bunların kesiştiği ve birbirine ne denli bağlı olduğu ve demokrasi mücadelesinin en önemli ayaklarından birinin de Kürt sorununun demokratik çözümü olduğu tespitlerini yapan Eğitim Sen mücadele perspektifi ile hareket eden atölyeyi kavramayan bir tavır sergilenmiştir.
Bu tavırdan rahatsız olan işçi filmleri atölyesi emekçileri sendika yönetimi ile görüşmüş ve tüm bu sorunları tartışmış, tartışma sonucunda işçi filmleri atölyesi için yaratılan manipülasyonların, dedikoduların engellenerek, bu atölyenin Eğitim Sen’in bir çalışması olarak daha güçlü sahiplenilmesi noktasında söz alınmıştır.
Tartışmalar tüketilmiş ve sorunlar aşıldı diye düşünülürken, atölye emekçisi olan insanlarla kapalı kapılar arkasında birebir görüşmeler yapılıp “bu insanlar kim oluyor da bize hesap soruyorlar, üç aydır sendikaya geliyorlar oysa biz yıllardır bedel ödüyoruz” denilerek atölye emekçilerini hiçleştirmiş, bunların Eğitim Sen üyeleri oldukları gerçekliği ıskalanmıştır.
Atölye emekçilerinin kendilerine saldırdıkları ve kendilerini yıpratmak istedikleri belirtilerek, atölye emekçilerinin kendilerini tartıştırdıkları iddia edilmiş, “yaptıklarınız bizi de aşar sizleri de aşar” denilmiştir. Bizleri ve Eğitim Sen yönetimini aşan şeyin ne olduğunu merak ediyoruz. Yine işçi filmleri atölyesinden bahsederken “onlar iyi çalışıyorlar ama bizden değiller” derken, bizlerin ve kendilerinin kim olduğunu sorma gereği duyuyoruz. Çünkü bizler Eğitim Sen üyesi emekçiler, onlar ise bizler tarafından seçilmiş olan Eğitim Sen yönetimidir. Sınıf mücadelesi perspektifi ile her türlü çelişkiyi çözme refleksi geliştiren mücadeleleri konu alan filmleri gösteren ve bunları tartışarak bunlardan öğrenmeye çalışan insanları siz-biz, onlar-bizler diye ayırarak sınıflı toplumun ürünü olan çelişkilere yeni bir çelişki katma gayretine düşen bu anlayışa Tekel işçilerinin birlik ve mücadele pratiklerini hatırlatmak gerekir.
Mardin Eğitim Sen yönetimi sadece bu olay bağlamında bize bu tarz bir yaklaşım sergilememiş üç aydır bizim Eğitim Sen’deki varlığımız süresince bu tarz yaklaşımların var olduğunu da belirtmek isteriz.
Eğitim Sen üyelerinin sendikaya gelmeyişleri ve Eğitim Sen ile üyeleri arasındaki iletişim kopukluğu ve sıkıntıların tespiti için yapmaya çalıştığımız anket çalışması “sizler bizi tartıştıramazsınız” denilerek tahakküm kurulmaya çalışılmıştır. Özellikle Kadın Komisyonu’nun kendi çalışmaları süresince edindikleri tecrübe ışığında sordukları sorular tartıştırılarak, Eğitim Sen’in yaptığı Kadın Kurultayları ile kadın mücadelesine verdiği önem yok saymıştır. Sadece okul temsilcileri toplantısına gelme anket çalışmasına katkı olarak değerlendirilmiş sonraki süreçler de anketin uygulanmasına katkı sunulmamış, sendika yöneticilerinin olduğu okullarda anket uygulanamamıştır.
Sendika üyelerinin kendi sözünü söylemesini amaçlayan anket çalışmasını sendika üyelerinin kendisini tartışacağını düşünerek tartışan bu anlayış, sendika üyelerinin söz karar ve yetki sahibi olduklarını bunu da üye olarak sendika ile kurdukları hukuksal ilişkiden aldıklarını unutmuştur.
İşçi filmleri atölyesinin ana teması olan “güvencesizliğe seyirci kalma” perspektifinden hareket eden atölye emekçileri güvencesiz çalışan öğretmenlerle ilişkiye geçmiş, dört haftalık mesai ile ücretli öğretmenler platformunun kurulması sürecini tartışmaya açmış, dördüncü haftada “Eğitim Sen olmasaydı merkezde ücretli öğretmenlik yapamazdık” diyen bir ücretli öğretmen çağrılmış ve dönem sözcüsü ilan edilmiştir. Ücretli öğretmenlerin büyük bir kısmı köylerde görevlendirilirken ataması yapılmayan komisyonun dönem sözcüsünün sendika sayesinde merkezde nasıl ücretli öğretmen olduğu da manidardır.
Bu tepeden i
nme ve o güne kadar emek veren ücretli öğretmenleri dıştalayarak ve yok sayarak yapılmış bunun üzerine de emek veren ücretli öğretmenler bir daha sendikaya uğramamıştır. Ücretli öğretmenlerle yapılan görüşmelerde atölyemize söz hakkı tanınmamasını hatta bizlere Eğitim Sen üyesi değilmişiz gibi yaklaşılmasını da anlayabilmiş değiliz.
Ücretli öğretmenler ve üniversite öğrencileri ile kurmaya çalıştığımız ilişki karşısında “işçi filmleri atölyesi hangi yetki ve hakla ücretli öğretmenler ve öğrencilerle görüşüyor” denilerek işçi filmleri atölyesi işlevsiz kılınmak istenmiştir.
İşçi filmleri atölyesinin önceliklerinin farklı olduğu iddia edilmiştir. Eğitim Sen çatısı altında mücadele veren işçi filmleri atölyesi emek mücadelesi verirken önceliklerinin sorgulanması emek mücadelesinin nasıl sığ ve tek yanlı bir noktaya indirgendiğini açığa çıkarmaktadır.
İşçi filmlerinin dört aydır yapmış olduğu etkinlikler ve söylemleri gerçek anlamda kavranabilseydi, niyet okumaları üzerinden atölyenin niteliği sorgulanmaz ve atölyenin özellikle vurgulamaya çalıştığı sınıf mücadelesi ve bu mücadeleyi konu alan filmlerin gösterilmesi bu denli rahatsızlık yaratmazdı. Sınıflı toplum gerçekliğini görerek bu çelişkiden muzdarip olan tüm kesimlerin sesini duyurmaya çalışan atölyenin öncelikleri kendi öncelikleri değilmiş gibi gösterilmezdi? Gösteriliyorsa da Mardin Eğitim Sen yönetimi önceliklerini açıklamak zorundadır. Bizler Eğitim Sen’in önceliklerinin neler olduğunu anlatma gereksizliğine burada girmeyeceğiz. Ama onlar Eğitim Sen’i nasıl kavradıklarını açıklamak zorundalar. Hele ki emek mücadelesi veren hiç kimsenin özellikle de sendikal mücadele içerisinde bulunan hiçbir emekçinin niyeti sorgulanamayacakken.
Hepsinden önce işçi filmleri atölyesinin niyetini anlamak için üç aylık sürece bakabilirlerdi. Çünkü işçi filmleri atölyesi hem yaptıkları işler hem ulaştığı insanlar açısından hem yazdıkları yazılarla hem de kurdukları ilişkileriyle Mardin Eğitim Sen’in yeniden güven kazanması ve üretken kılınarak birçok kurumsal ilişki geliştirmesi sağlanmıştır.
Şöyle ki Mardin Eğitim Sen’in web sitesinin tıklanma sayısı 2400’den 5000’e çıkmış, haftalık olarak yazdığımız yazılar en az üç farklı yerde yayınlanmış, çeşitli gazete ve dergilerden teklifler gelmiştir. Eğitim Sen Genel Basın Yayın Sekreterliği özellikle atölyeyi arayarak atölye sürecini anlatan tam sayfa bir yazıyı Eğitim Sen bülteni sayı 7-17’ye koymuştur. Yeni Film dergisi tüm yazılarımızı derleyip 22. sayılarında yayınlamışlardır. Doğa Derneği’nin Hasankeyf Girişimi, Hasankeyf ile ilgili yazımızı yayınlamıştır. Sendika.Org’da her pazartesi haftalık yazımız yayınlanmıştır. Ayrıca çeşitli yerel ve ulusal basında yazılarımız yayınlanmıştır. (Ayrıntılara bakmak için www.mardinegitimsen.org adresinde sol tarafta bulunan işçi filmleri atölyesi menüsüne bakılabilir.)
Mardin yerelinde yerel yönetimler ve Süryanilerle ilişkiler geliştirilmiş (www.suryaniler.org adresine bakılabilir), hayatını kaybetmiş Eğitim Sen üyelerinin ailelerine ziyaretler yapılmış, Mardin Eğitim Sen üyesi Kızıltepe Eğitim Sen’de de işçi filmleri atölyesi yapılmaya başlanmıştır. Kumalık belgeselinin Mardin’in ilçelerinde gösteriminin yapılması için görüşmeler yapılmıştır. İnsan Hakları Haftasında geniş katılımlı bir etkinlikle “İşkenceye Tolerans” filmi gösterilip, söyleşiler yapılmıştır. Süryanileri anlatan “Yarına Bir Harf” belgeselinin bahar ayında geniş katılımlı bir salon etkinliğiyle izlenmesi için Süryani yetkililerle görüşmeler yapılmıştır.
İşçi filmleri atölyesinin üç ayda sendikal mücadeleye kazandırdıklarını ve bu mücadeleyi çeşitli alanlarla buluşturduğunu göremeyen bu anlayış, sendika binasında dört kişiyle yaptıkları torba yasası karşıtı basın açıklamasını Mardin’deki yerel gazetede, yaz ayında ve yıllar önce çekilmiş bir fotoğrafı koyarak yayınlamıştır.
Önceliklerimizi tartışacaklarına sendika binasına sıkışmış, az olsun benim olsun, ne yapılacaksa ben yaparım zihniyetinin sahipleri sendikal mücadeleyi nasıl bir derekeye ve sendikal faaliyeti nasıl bir başarısızlığa sürüklediklerini tüm emek mücadelesi birleşenlerine açıklamak zorundadırlar. Yine, Demokratik Toplumcu Sendikacılık yaptıklarını ileri süren bu anlayış işçi filmleri atölyesi tarafından toplumsallaştırılmaya çalışılan sendika çalışmalarının neden engellendiğini de açıklamalıdır.
Sendikal mücadeleyi örgütlemeden çok üye yapma anlayışına indirgeyen, üyeleri sürece dahil etmeyen, pasif bırakan, bununla beraber herkesi bu alanlardan uzaklaştırarak kendi iktidarları için bina eden bu anlayış elbette anket yapmaz, insanların sorgulamasını istemez, insanları sürece dahil etmez, dahil olmak isteyen, üreten insanları da önceliklerinin farklı olduğunu, hizipçi ve oportünist ilan ederek bu insanları tasfiye etmek için çabalar.
Evet, önceliklerimiz farklıdır; önceliklerimiz etkin ve yetkin, üyeleriyle tabandan gelen bir örgütlenme ile söz karar yetki mekanizmalarını işleterek sınıf, kimlik, dil, kadın… yani hak arama mücadelesi ekseninde tüm toplumsal sorunlara karşı mücadele etmektir.
Bu nedenle işçi filmleri atölyesi emek mücadelesini kavrayamayan bu dar anlayışla uzlaşmayacak; üç aydır izlediği ve tartışarak öğrendiği, işçi mücadelelerinden, -Tekel direnişinden, tersane işçilerinden, mevsimlik işçilerden, kadın işçilerden, kumalığa karşı koyan Kürt kadınlarından, Hasankeyf’teki barajlara karşı direnen Kürt halkından, Mardinli midye işçilerinden- öğrendiği gibi, güçlü olana, iktidar olana ve ezene karşı mücadele etme mirasını kuşanacak ve tüm baskılar karşısında Hrant Dink’çe, Apê Musa’ca bir tavır gösterecektir.
İşçi filmleri atölyesi; sendikaları kendi iktidarlarını tesis etmek için kullanan kişilerin de maskelerini düşürerek tüm emekçilerin bu zihniyetle mücadelelerini esas alarak, Tekel işçilerinin Türk İş’e karşı gösterdiği mücadeleden feyz alarak yüzleşmeyi- yüzleştirmeyi tüm emekçilere (işçilere-Kürtlere-kadınlara) borç bilir.
Bugüne kadar işçi filmleri atölyesi ile bu süreci paylaşan emek dostlarına karşı bu açıklamayı yapmayı bir zorunluluk olarak hissettik. Ayrıca kendilerinin yarattığı sıkıntıları dar alanlara sıkıştırarak saklayan ve tartışılmasını istemeyerek kendi varlıklarını devam ettirmeye çalışan bu tarz yaklaşımların sahiplerine karşı herkesi uyarmak istedik.
Ayrıca Eğitim Sen Genel Merkezi başta olmak üzere tüm emekçileri, işçileri ve bugüne kadar işçi filmleri atölyesi ile tanışmış olan insanları bu süreçleri sorgulamaya, takip etmeye, bu tarz yanlış yönetim anlayışlarının sendikal mücadeleye, emek mücadelesine verdiği zararı engellemeye, daha güçlü bir demokrasi mücadelesi için tüm süreçlere aktif olarak katılmaya çağırıyoruz.
Çünkü bu yazıya konu olan meseleler de göstermiştir ki, hâlihazırda bir tıkanıklık ve yabancılaşma yaşayan sendikaların önlerini açıp mücadele azimlerini yükselterek daha güçlü bir sendikal hareket yaratmanın ilk adımı, kendimizden başlayarak, kendimizle bir yüzleşmeyi sağlamak ve bu şekilde bu mücadeleyi darlaştıran, tıkayan ve cılızlaştıran zihniyetleri deşifre etmektir.
* MARDİN EĞİTİM SEN İŞÇİ FİLMLERİ ATÖLYESİ emekçileri
E-mail: filmlerdekibizler@hotmail.com