Son günlerde Ortadoğu’da ve coğrafyamızda, önemli gelişmeler yaşanıyor. Ortadoğu’nun yoksul halkları, demokrasi ve insanca yaşam için ayaktalar. Ama öte taraftan ülkemizin batısında yaprak bile kımıldamıyor. Bu sessizlikte AKP işsizlik ve yoksulluk politikalarını tüm hızıyla yürütüyor. Kıdem tazminatının kaldırılması, bölgesel asgari ücret, kiralık işçi büroları, performans odaklı çalışma, esnek çalışma, kamu çalışanlarının başka kurumlara görevlendirmesi gibi […]
Son günlerde Ortadoğu’da ve coğrafyamızda, önemli gelişmeler yaşanıyor.
Ortadoğu’nun yoksul halkları, demokrasi ve insanca yaşam için ayaktalar.
Ama öte taraftan ülkemizin batısında yaprak bile kımıldamıyor. Bu sessizlikte AKP işsizlik ve yoksulluk politikalarını tüm hızıyla yürütüyor.
Kıdem tazminatının kaldırılması, bölgesel asgari ücret, kiralık işçi büroları, performans odaklı çalışma, esnek çalışma, kamu çalışanlarının başka kurumlara görevlendirmesi gibi pek çok sorun, emek hareketinin önünde dağ gibi yığılmış durumda.
Doğal olarak içte ve dışta yaşanan devasa gelişmelere karşı, emek örgütleri tarihsel ve toplumsal rollerini oynamak ve bir direniş hattı oluşturmak zorundadırlar.
Çünkü sendikalar, emekçilerin en temel mücadele kurumlarıdır. Sendikaların görevi de, toplumun ekonomik, demokratik, sosyal, siyasal haklarını, ulusal ve küresel düzeyde, bir mücadele çizgisine kavuşturmaktır.
Bu nedenle kapitalist moderniteye karşı, sendikal hareketin toplumsal değerleri savunmaları, özgürlük ve demokrasi mücadelesini büyütmeleri, olmasa olmazıdır.
Fakat sendikal hareket günümüzde kendisine yöneltilmiş saldırılara, demokratik eylem çizgisini geliştirme ve sisteme alternatif olma, emekçiler adına hak ve özgürlükleri geliştirip büyütme konusunda, ciddi bir daralma yaşamaktadır.
Tüm bu çelişki ve çatışmaların yaşandığı bir konjektürde, KESK şube kongrelerini yapıyor.
Ne var ki dışarıda olabildiğince bir yaşam, hızla akıp gidiyor. Oysa KESK kendini bu yaşamın akışına göre, konumlandırması gerekiyor. Ancak sürece doğru bir müdahale yapılamazsa, KESK’te bir değişim ve dönüşümün, olma şansı ne yazık ki görünmemektedir.
KESK 12 Eylül faşizminin yıkıntıları arasından, kendini küllerinden yaratmış bir örgüttür. Sorunlarını tartışıp aşma konusunda, önemli bir örgütsel deneyim ve birikiminin olduğu biliniyor.
Dolayısıyla KESK kongrelere giderken örgütsel daralmanın nedenlerini, yasalarla kuşatılmışlığı nasıl aşacağını, örgütsel yozlaşma ve bürokratikleşmeden nasıl kurtulacağını ve yeni bir örgütsel model sorununu masaya yatırmak mecburiyetindedir.
Şüphesiz yasanın henüz olmadığı dönemde, KESK daha diri ve mücadeleci idi. Ne zaman ki devlet KESK’i yasalarla sıkıştırdı. O andan itibaren kadrolar iş yerlerinden koptu, profesyonel sendikacılığın nimetleri için didişme başladı ve bu aşamadan sonra iktidarcı konformist, bürokratik eğilimlerin geliştiğini rahatlıkla belirtebiliriz.
Nitekim henüz 90’lı yıllarda kirli savaşın en yoğun yaşandığı profesyonelliğin olmadığı süreçlerde, KESK başta Kürt sorunu olmak üzere diğer toplumsal sorunları, kendi mücadele gerekçesi olarak gördü ve bunun üzerinden büyüdü.
Ne zamanki bu değerlerden uzaklaşıp, mücadele alanlarından koptu, o vakit KESK’te daralma ve yasalara sığınma, yasalcı bir zihniyet baş gösterdi.
Hal bu ki KESK sokakta fiili ve meşru mücadele yürüten örgüttü. Mücadele tarihinde 125 şehidi, binlerce sürgünü sığdırmıştı.
Ancak gelinen aşamada öz güvenini yitirmiş, mücadele odağı olmaktan uzaklaşmış, devlet sendikalarıyla baş edemeyen, eylem ve mücadele çizgisi silikleşmiş, içe büzülmüş bir örgüt görüntüsü çiziyor.
Elbette her şeye rağmen, hala toplumun KESK’ten beklentisi söz konusudur. Umut edilen şey, KESK’in süratle derlenip toparlanması ve tekrar bir mücadele örgütü haline gelmesidir.
Şüphesiz kongreler örgütsel yenilenme, değişim, dönüşüm ve örgütsel eksikliklerin gidermesi için yapılır. Ne var ki KESK böylesi bir süreçte doğru bir tartışma, kararlaşma yaşayıp, güçlü çıkışla süreci lehine çevirebilirse, tarihsel ve toplumsal rolünü oynamış olur.
Fakat bu süreç dar iktidarcı bir anlayışın aracı haline getirilirse de, o zaman bireyler yapılar koltukların sahibi olurlar ama örgüt daha da daralır. Emekçi toplumun beklentileri gerçekleşemez.
Zira yaratılan değerler Kürt ve Türk emekçiklerinin ortak değerleridir. KESK’i büyütmek ve yirmi milyon örgütsüz emekçinin umudu haline getirmek, örgütü tekrar özgürlük değerleri etrafında buluşturmak, herkesin/kesimin tarihsel görevidir.