Bu (kapitalizm) gerçekten hasta bir uygarlık. “Ne bir şey unutuyor, ne de yaptıklarından bir şey öğreniyor”. Yine bir yapısal kriz, küreselleşmeye, onun canlandırdığı finansallaşma bir mali krize, o da bir “büyük durgunluğa”, toplumsal yıkıma yol açtı. Bu yıkım da şimdi, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kadın düşmanlığı, eşcinsel düşmanlığı, ne kadar pislik varsa hepsini yeniden canlandırmaya başladı. […]
Bu (kapitalizm) gerçekten hasta bir uygarlık. “Ne bir şey unutuyor, ne de yaptıklarından bir şey öğreniyor”.
Yine bir yapısal kriz, küreselleşmeye, onun canlandırdığı finansallaşma bir mali krize, o da bir “büyük durgunluğa”, toplumsal yıkıma yol açtı. Bu yıkım da şimdi, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kadın düşmanlığı, eşcinsel düşmanlığı, ne kadar pislik varsa hepsini yeniden canlandırmaya başladı. Üstelik daha yeni başlıyoruz…
Marine Le Pen, Galliano ve öteki pislikler
Önceki hafta Fransa bir kamuoyu yoklamasıyla sarsıldı. Le Parisien gazetesi için yapılan bir anket, faşist eğilimli Ulusal Cephe Partisi’nin yeni başkanı Jean Marine Le Pen’in yaklaşan Başkanlık seçimlerinin ilk turunda Nicolas Sarkozy ve Sosyalist Parti’den aday olması beklenen Martine Aubry’den daha fazla (yüzde 23) oy alarak ikinci tura kalacağını gösteriyordu. Kamuoyu yoklaması sonuçları belki Le Pen’in başkanlık seçimlerini kazanacağını söylemiyordu, ama seçmenin ne kadar ırkçı ve yabancı düşmanı bir çizgiye kaydığını, bunun da seçimlerin iklimini, en azından bu iklimden yararlanmak için daha da sağa kayacak olan Sarkozy açısından belirleyeceğini gösteriyordu.
Bu sırada, Kuzey Ligi’nin güçlü olduğu İtalyan kentlerinde göçmenlerin kendi dillerini konuşmalarını yasaklama eğilimi yayılıyor (IPS, 13/03). Yunanistan’da ekonomik kriz derinleştikçe, “Yahudi bankerlerin komplosu” fantezileri giderek daha çok insanı etkiliyor (Los Angeles Times).
Aynı hafta gazeteler ünlü modacı John Galliano’nun Paris’te bir barda birilerine Yahudi düşmanı ifadelerle saldırdığına ilişkin söylentilerden sonra basına sızan bir video klibindeki, kendisine korkuyla bakan iki kadına, “Hitler’i seviyorum. Sizin gibiler çoktan ölmüş olacaktı, analarınız dedeleriniz gazlanmış ölmüş olacaktı” diyerek avaz avaz bağıran görüntülerini konuşuyorlardı. Moda endüstrisinin ne kadar cinsiyetçi, erkek egemenliğini üretmeye programlanmış, genç kızları nasıl hoyratça sömüren bir bataklık olduğunu biliyordum ama Yahudi düşmanlığını bu açıklıkla dile getirecek kadar ırkçı bir kültür sergilemesini doğrusu beklemiyordum. Tasarımcı Anand Jon geçen yıl, 14 yaşında mankenleri de kapsayan 16 adet tecavüz, cinsel şiddet olayından mahkûm olmuştu ama yine de Hitler’i, gaz vb… Zamanın yeni ruhu bu olsa gerek…
Charlie Sheen, menajerine, “Alçak Yahudi domuz” sözleriyle hakaret ediyor, Mel Gibson, “Tüm savaşların sorumlusu Yahudiler” diyor; şu sıralarda da karısını dövmekten yargılanacak. Oliver Stone’a göre “Tüm medya Yahudilerin elinde”, WikiLeaks Assange bile sonunda döndü “Yahudi komplosu” açıklamasına sığındı…
Ve Avrupa çapında bir araştırma
“Bunlar tek tük olaylar, genelleme yapamazsın” demeye hazırlanıyorsanız, size Friedrich Ebert Vakfı’nın geçtiğimiz haftalarda yayımlanmış 190 sayfalık bir raporunun ana bulgularını aktarmak isterim.
Rapor sekiz Avrupa ülkesinde (Fransa, Almanya, İngiltere, Macaristan, İtalya, Hollanda, Polonya, Portekiz), 16 yaşın üstünde, biner kişilik gruplar üzerinden gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklamasının sonuçlarına dayanıyor. Rapora Avrupa’da hoşgörüsüzlük, önyargı, ayrımcılık tavırlarının, gruplara yönelik düşmanlıkların düzeyini araştırıyor.
Rapor, “gruplara odaklı düşmanlıklar, Avrupa’da çok yaygın bir durumdur. Bu siyasetin varoşlarıyla sınırlı bir olgu değildir; toplumun merkezindeki bir konudur” diyor. Rapora göre “Avrupalılar, göçmenleri, Müslümanları dışlamakta belirgin bir biçimde birleşiyorlar” Avrupalıların yaklaşık yarısı ülkelerinde çok fazla göçmen olduğunu düşünüyor. Ülkelere göre yüzde 17’den (Hollanda) yüzde 70’e (Polonya) değişen oranlarda, Avrupalılar, Yahudilerin Soykırım olayını istismar ettiğine inanıyor.
Rapor, bir gruba yönelik önyargı genelde başka gruplara karşı, değişen oranlarda önyargılarla birlikte bulunuyor. Yahudi düşmanlığı, cinsiyetçilik, homofobi (eşcinsel düşmanlığı) oranları ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, aşırı uçlara değil ortalama vatandaşa ait duygular olarak karşımıza çıkıyor. Bir gruba karşı düşmanlık besleyenler başka grupları da hedef alıyorlar.
Yahudi ya da yabancı düşmanlığı yüksek olan ülkelerde, homofobinin ve cinsiyetçiliğin (kadın düşmanlığının) da yüksek olduğu görülüyor. Araştırma, kendilerini sağ eğilimli olarak tanımlayan, siyasette güçlü liderlik arzulayan, idam cezasını savunan kişilerin genelde söz konusu gruplara karşı güçlü önyargılar sergilediğini saptıyor (Rapora, Friedrich Ebert Stiftung web sitesinden ulaşabilirsiniz).