Parlamentoda temsil edilse de Kürt Siyasal Hareketi’nin tek bir siyasal partinin bünyesinde yaşayacağı daralma ihtimaline karşı oluşturulan Demokratik Toplum Kongresi ilk günden itibaren statükocu Ankara siyasetinin hedefi oldu. Yöneticilerinin ve bileşen temsilcilerinin bir bölümü KCK operasyonu adı altında AKP Hükümeti’nce tutsak alınmasına karşın DTK faaliyetlerini sürdürdü. Doğası gereği BDP’nin sadece bileşenlerinden birini oluşturduğu Kongre bu […]
Parlamentoda temsil edilse de Kürt Siyasal Hareketi’nin tek bir siyasal partinin bünyesinde yaşayacağı daralma ihtimaline karşı oluşturulan Demokratik Toplum Kongresi ilk günden itibaren statükocu Ankara siyasetinin hedefi oldu. Yöneticilerinin ve bileşen temsilcilerinin bir bölümü KCK operasyonu adı altında AKP Hükümeti’nce tutsak alınmasına karşın DTK faaliyetlerini sürdürdü.
Doğası gereği BDP’nin sadece bileşenlerinden birini oluşturduğu Kongre bu anlamıyla da Kürdistan açısından partiler üstü bir yapıdır. Toplumun farklı kesimlerinden birçok çevre, grup ve kişinin katılımıyla oluşmuştur. Amacı Kürdistan’da en geniş anlamda fikirlerin tartışılabileceği bir Kongre oluşturmak yoluyla Kürdistan’ın her anlamda örgütlü bir toplum olmasını sağlayabilmektir.
DTK’nın 18-19 Aralık 2010 tarihleri arasında Diyarbakır’da gerçekleşen Demokratik Özerklik Çalıştayı ele alınan bir taslak metin nedeniyle halen tartışılıyor. İsminden de anlaşılacağı gibi Demokratik Özerklik modeli gündemiyle toplanan çalıştay bu anlamda bir düşünce fırtınasının yaşanmasına zemin olmayı hedefliyordu. Hedefine ulaşmış olmalı ki çalıştaya katılan Türkiye Sosyalist Hareketi’nin önde gelen isimlerinden Ertuğrul Kürkçü konuya ilişkin Bianet’te ki yazısına, ”Kürtler’in özgürleşmesine eşlik etmek” başlığını attı.
Çalıştaya katılan gazeteci Nuray Mert de Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde çalıştayı değerlendirirken şunları söylüyordu: “Kürtler, uzun süre ne istediklerini açık açık söylemedikleri şeklinde suçlandılar. Şimdi, Kürt siyasal hareketi, DTK çerçevesinde ne istediğini açıkça söylüyor; ‘Demokratik özerklik.’ İşi daha fazla uzatmadan ‘demokratik özerkliği’ hep birlikte tartışmaya başlamak durumundayız.”
Çalıştayın bir tartışma maddesi de katılımcı bir grup tarafından hazırlanan ”Demokratik Özerk Kürdistan” başlıklı taslak metindi. Metin destekleyeni olduğu kadar karşıt görüşlerin de dile getirildiği tartışmalara vesile oldu. Basına kapalı yapılan çalıştaydan yansıyan tablo tartışmaların son derece demokratik bir zeminde yürütüldüğüydü.
Herhangi bir şekilde bir oylama, bir onaya sunma söz konusu değildi, zira metnin başlığında da bunun bir taslak olduğu belirtilmişti.
Basına kapalı bir çalıştaydan böylesi tartışmaların basına sızması “doğal” karşılanabilir. Doğal olmayan bundan sonra yaşanan tartışmaların bilimsel içerikten yoksunluğu, demokratik teamüllerden uzak oluşudur. Kürtler ortak coğrafyalarında birlikte yaşadığı halklarla özgür bir gelecek planlamak ve bu uğurda ödenecek tüm bedelleri göze alarak bu inşayı gerçekleştirmekte ısrar ve özveride bulunurken, kimi Türk aydınlarının bu çabayı sabote etme hezeyanları haddini bilmezliktir.
Çalıştaya katılan Taraf Gazetesi köşe yazarı Ayşe Hür’ün bütün katılımcılar yoğun tartışmalar yürütürken, tartışmalara katılmak yerine kendisine verilen taslak metni içeriğinden ziyade kelime kelime saymakla uğraşmış olması (çalıştayda yer işgal etmesi dışında) neye hizmettir. Hür’ün bununla da kalmayıp 2007 yılında kaleme alınmış BDP sitesindeki bir metinle bu metni kelime bazlı kıyaslaması zehir hafiyecilik değilse en hafif tabiriyle art niyetli bir çabanın hazırlığıdır. Farklı zaman, mekan ve kişilerce kaleme alınmış iki metni Kürtler arası bir çelişkinin ürünüymüş gibi sunmak yalancılık değil ise düpedüz gerçekleri çarpıtmaktır.
AKP Hükümeti’nin KCK operasyonu adı altında DTK bileşenlerine saldırısı sonuç vermeyince Hür gibilerin çabası, ”AKP saldırılarının sivil uzantıları mı” sorularını ister istemez düşündürüyor.
Zira DTK çatısı altında Kürtlerin hedeflediği örgütlü toplum hedefini hiçe sayıp Kürtlerin arasına nifak sokarak bölmeye çalışmak Hür’ün keşfettiği bir yöntem de değildir.
Bilindiği üzere Kürtler büyük mücadeleler sonucu bu çabaları bertaraf ederek DTK çatısı altında toplanmayı başarmışlardır. DTK bunun bir sonucudur. Farklılıklarına rağmen bir araya gelmeye çalışan Kürtlerin bu tip ayak oyunlarıyla ayrıştırılmak istenmesi ortak yaşam ruhunun Sivas’ın öteki yakasına ulaşmadığının göstergesidir.
Hür’ün misafir olarak çağrıldığı yere nifak sokması bir yana, onun sözlerinden yola çıkan Prof. Baskın Oran’ın katılmadığı bir çalıştaya ilişkin vardığı yerse ”Etrak-ı bî idrak’ın” hortlamasıdır. Radikal İki’deki yazısın da Türkiye için bir nimet olduğunu iddia ettiği BDP’nin internet sitesini, “arkaik” addeden Oran’ın nimetine sevgisi de ancak bu kadar. İlkel gördüğü Kürdü kendine yakın buluyor Baskın Oran.
Üzerinde hiç ”düşünmeden” Hür’ün hafiyeciliğinden hareketle, ”kurdunun” iz sürücülüğünde, Google ön belleklerine girerek hangi metin ne zaman okunmuş ”bilimsel” çabasına düşüyor. ”DTK’da tartışıldı o zaman BDP’ye cevaptır” ”bilimsel sorguculuğuyla” hareket eden Oran, AKP gibi, ”iyi Kürt-kötü Kürt” tercihlerini ilan ediyor.
Türkçe’de Fırat Haber Ajansı olarak kullanılmasına karşın Kürtçe isminin- Ajansa Nûçeyan a Firatê- kısaltması olan ANF adıyla anılan ajansın ismini Oran tarafından ısrarla Türkçeleştirilmesi dikkat çekicidir. Oran’ın yazısı Demokratik Özerklik Çalıştayı’na yönelik kendi tercihini Kürtlere dayatıp, olması gereken ideal model olarak ilan etmesi ve bunun üzerinden manipülasyonlara girişmesi ortak bilinç altının ürünü olarak tezahür ediyor.
Oran’a göre Kürtler kendi ajanslarına ANF diyemezler Türkleşmek zorundadırlar, yok Türkleşmiyorlarsa Baskın Oran onları Türkleştirir. Daha da “sertleşirlerse” Oran onları ”bölücü, kriminal” ilan eder.
Çalıştayda katılımcılara dağıtılmış olmasına karşın söz konusu taslağın ‘PKK’ye yakın ANF sitesinden’ alındığını söyleyerek gerçekleri çarpıtan Oran, bir haber sitesinin mesleki kaygılarını milliyetçi saldırganlığına malzeme etmeye çalışıyor. Oysa bu haberi ilk kez duyuran da Dicle Haber Ajansı’ydı.
Kürtlere muhtariyet öngördüğü için 1924’ten itibaren yok sayılan 1921 Anayasası’nı örnek gösteren Baskı Oran, o gün 21 Anayasası’nı yok ederek Kürd inkarını başlatanların rolüne soyunuyor. Oran Kürtlerin kendileri için tartışmaya açtıkları özerkliği hedef alıyor. Yeni bir Anayasa yazılacaksa 1924’te olduğu gibi Oran da bugün var olmasını çok istediği Kürt Burjuvazisiyle yazmak istiyor.
Yazısının sonunda Mustafa Kemal’e atfen ” Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman, bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür.” (16.01.1923, İzmit Basın Toplantısı)” alıntısını yapan Oran, Kürt meselesinde biz ve onlar dikotomisi bakımından 1923 zihniyetindedir. Oran özgürlük isteyen Kürdü sorun olarak görüyor. Tıpkı 1923’te ki gibi.
Oysa bugün O’nun beklentisi içinde olduğu itaat eden Kürt yok. 1923 Kürtler için olduğu kadar insanlık açısından da oldukça geride kaldı.