AKP’nin yalanı sandıktan galip çıktı. Neden yalan dediğimiz çok açık. Baştan aşağıya sermaye lehine düzenlemeleri içeren (yani emek/halk düşmanı) ve yeni rejimin restorasyonunu sağlamayı hedefleyen anayasa paketi tamamen gerçek dışı söylemlere dayanan “başarılı” bir seçim kampanyasıyla sandıktan çıkarıldı. Sonucu sadece bir seçim kampanyasına bağlamak elbette yanıltıcı olacaktır. Aksine başarılı olanın bu kampanyayı da içeren bir […]
AKP’nin yalanı sandıktan galip çıktı. Neden yalan dediğimiz çok açık. Baştan aşağıya sermaye lehine düzenlemeleri içeren (yani emek/halk düşmanı) ve yeni rejimin restorasyonunu sağlamayı hedefleyen anayasa paketi tamamen gerçek dışı söylemlere dayanan “başarılı” bir seçim kampanyasıyla sandıktan çıkarıldı. Sonucu sadece bir seçim kampanyasına bağlamak elbette yanıltıcı olacaktır. Aksine başarılı olanın bu kampanyayı da içeren bir “evet stratejisinin” olduğunun altı çizilmelidir.
Stratejinin üç temel ayağı vardı:
Birincisi kendinin yetemeyeceğini bilen AKP’nin ülkenin tüm sağ unsurlarını birleştirmeyi hedefleyen bir taktik adım geliştirmesiydi. Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi böyle bir birleşmeye dünden razıydı. “Talebelerini” her fırsatta yerden yere vuran Erbakan Hoca bile “yetmez ama evet” dedi. Ama gerçekten yetmezdi. Bu nedenle yönetimi hayır açıklaması yapsa bile MHP tabanı “özenli” bir çabayla önemli bir oranda evet cephesine çekildi. Bu günden bakıldığında sandıktaki başarının temelini bu taktiğin işlemesiyle sağlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İkinci adım ise, 12 Eylül’de, darbe ve darbeci zihniyetle hesaplaşma zemininde oluşturulan bir evet kampanyasıyla atıldı. AKP’nin hedefi açıktı: 30 yıldır büyük oranda sosyalistlerin mücadeleleri sonucunda oluşan 12 Eylül tepkiselliği evet hanesine yazdırmak. AKP’nin bu hedefinde de büyük oranda başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
AKP’nin demokrasi maskesini asıl güçlendiren kesim ise “yetmez ama evet” kampanyası altında birleşen AKP taşeronu liberaller oldu. Çoğu yandaş medyanın medya maymununa çevrilmiş, cemaat toplantılarının gözde isimleri AKP kampanyasını güçlendirme görevini başarıyla yerine getirdiler. Özellikle sol adına konuştuklarını iddia ettiler. Çünkü AKP solcuları da bölmek istiyordu. Öğrenci Kolektifleri’nin yumurtalı protestosu liberalleri efendilerinin yanına kolaylıkla itti. Protesto eylemleri sonuçta “Yetmez ama evetçilerin” solcu değil AKP taşeronu olduğunu işaret etmeyi başarmıştır.
Üçüncü adım ise güçlü seçim kampanyasıdır. Kampanyanın baş destekçileri okyanus ötesindendi. Yani pensinvanya ve vaşingtondu. İlk önce Gülen hemen ardından Obama evetçi olduklarını açıklamışlardı. Ramazan ayı fırsatı da değerlendirilmiş ve inanç sömürüsü zirve yapmıştır. (İ.Melik Gökçek’in 60 bin evet logolu iftar yemeği sadece bir örnektir) Evet yazılmadık dağ taş bırakılmamış devletin tüm imkânları tüm yöneticileri evet için seferber edilmiştir. Baskı, zor, tehdit, para dağıtma gibi yöntemlerin en ileri biçimleri ustalıkla kullanılmıştır.
Hayır cephesi
Evet cephesinde bunlar yaşanırken hayır cephesinde dağınıklık ve hedefsizlik hakimdi. MHP yönetimi hayırını Habur sınırına sıkıştırarak baştan sınıfta kaldı ve kendi kitlesini dahi kontrol edemeyen bir parti yönetimi olarak siyasi tarihte yerini aldı. Hayır cephesinin en güçlü öznesi CHP ise neye hayır dediğini halka anlatma gereksimi duymadı. Kılıçtaroğlu’na neden maddeler hakkında konuşmuyorsunuz diye sorulduğunda “bu akademik toplantıların konusu” diyerek halkın hayır dinamiğini köreltti. Ayrıca 1 ay öncesine kadar “2 madde çıkarılsın destek oluruz” açıklamaları yaparak paketinin büyük oranda meşrulaşmasını sağladı.
İlerici sol muhalefettin basıncıyla hayırın gerekçelerini güçlendirmek zorunda kalan CHP’nin sermaye yanlısı, emek düşmanı maddeleri halka anlatmaması cahillikte ya da beceriksizlikte değil sınıfsal tercihte gizlidir. Referandum bu yönüyle yeni CHP yönetiminin ileriye dair nasıl bir yön çizeceğinin ipuçlarını da vermiştir. Seçim sonuçlarını bir başarı olarak değerlendiren CHP yönetiminin tek başarısı Baykal çizgisiyle dağılan geleneksel sol oyların yeniden toparlanması olmuştur.
AKP karşıtı öfke ve hak mücadelesi
Hayır, cephesinin en canlı öznesi ise ilerici sol muhalefet olmuştur. Hayır stratejilerini AKP’nin yalanlarını açığa çıkartmak üzerine kuran sosyalistler özellikle büyük kentlerde yaptıkları etkin kitle çalışmasıyla evet cephesinde ciddi gedikler açmıştır. Eğer ilerici sol muhalefet hayır cephesini değil de “batıdaki” boykot kolaycılığını seçselerdi iki olumsuz durumla karşı karşıya kalacaktık. Bunlardan ilki Hayır’ın yüzdelik oranın daralması (kırklı oranlardan otuzlu oranlara düşüş kaçınılmazdı) diğeri ise; Hayır’ın içeriğinde daralmayla sonuçlanacaktı. AKP’nin yalanlarını hedefleyen “halkın Hayır’ı var” çizgisi olmasaydı hayır yargı ve Habur muhalefetiyle sınırlı kalacaktı. Her ikisi de AKP’nin toplumsal meşruiyetini arttıracak ve saldırganlığını büyütecekti.
Hayır, cephesine asıl damgasını vuran ise halkın AKP’ye karşı biriken öfkesi ve hak mücadelesinin AKP’yi durduracak yegane devrimci adım olduğunun açığa çıkmasıdır. Hayır, oranı içindeki AKP’ye kayan MHP’lilerin kalanını da çıkardığımız da geriye kalan oran yüzde 40lara dayanmaktadır. Bu oran içindeki kitle AKP politikalarının doğrudan mağdurudur ve büyük oranda kendini solda tanımlamaktadır. Bu kitlenin öfkesi ve enerjisi evet cephesini sarsacak gerçek bir toplumsal dinamiğe dönüştürülmelidir.
Sandık sonuçların halk cephesinden kazananı kuşkusuz ki hak mücadelesi oldu. Örneğin Rize ilinde evet oranı yüzde 76’dır. Rize’nin 12 ilçesinden 11’inde evet ciddi oranda üstündür. Sadece bir ilçesinde Fındıklı’da yüzde 52 hayır oranı çıkmıştır. Fındıklı belediyesi AKP’nindir. Fındıklı’nın özelliği ise HES saldırısının ve direnişinin en yoğun ilçe olmasıdır. Yine benzer bir örnek Artvin’den verilebilir. Hayır ve Evet oylarının neredeyse eşit olduğu kent genelinde en fazla Hayır oyu yüzde 65’le Ardanuç ilçesinden çıkmıştır. Ardanuç’ta ciddi bir hes karşıtı mücadele başladı. Son örnekte İstanbul’dan: Bilindiği gibi geçen kış aylarında İstanbul’da metrobüs ulaşımına ciddi oranda zam yapılmış. Yapılan zamlara karşı haftalarca süren bir mücadele örgütlenmiş en sonunda zamlar Halkevlerin’in açtığı dava sonucunda yargı kararıyla geri alındı. İşte o metrobüs hattının ulaştığı ilçelerin neredeyse tümünde Hayır oyları ezici bir üstünlükle galip gelmiştir.
Son olarak Kürt Hareketi’nin Kürt halkına yönelik sandığa gitmeme çağrısının başarısının görülmesi gerekir. Kürt halkı birçok ilde yakaladığı boykot oranlarıyla AKP iktidarına gücünü göstermiş ve çözüm için iradesini ortaya koymuş oldu. Sandığa gitmeyen milyonlarca Kürt inkara ve yok etmeye dayayan AKP politikasına oyunu vermediğini göstermiş oldu.
Sonuç olarak referandum nefesi bitmek üzere olan AKP’ye bir tüp hava daha hediye etmiştir. Ama referandum zaferi AKP’nin aynı zamanda en büyük krizi olacaktır. Artık AKP’nin mağdur edebiyatıyla güçlenebilecek siyasi olanaklar zayıfladı. Artık ağlaya ağlaya siyaset yapma döneminin sonuna geliyoruz. Kendi deyimleriyle “darbeci zihniyet” (devletin eski sahipleri) ciddi bir darbe daha aldı. AKP artık devlete kafa tutan değil devletin kendisi olmuştur. AKP artık sadece değişim dinamiği değil statükonun da temsilcisidir. Devletin eski sahipleri büyük oranda yenilmiş ya da AKP’lileşmiştir. Halk için böylesi daha hayırlıdır. Artık halkın her çıkışında, her baş kaldırsın da egemenler arası değil egemenlerle halk arası çatışmanın zemini güçlenecektedir. Yoksulluğa, emek ve halk düşmanlığına karşı her direniş yeni bir siyasalaşma süreci geliştirecektir.
Üniversite cephesi
Referandum sürecinin ün
iversitelerin kapalı olduğu döneme denk gelmesi üniversite öğrencilerinin ciddi bir siyasallaşma sürecinin dışında kalmasına sebep oldu. Bu aynı zamanda hayır cephesinin de temel bir güçten yoksun kalması sonucunu doğurdu. Öğrenci hareketi siyasal bir güç olarak, bağımsız kitlesel bir hayır gücü olarak kendisini örgütleyebilirdi.
Bu koşullar farklı biçimlerde sürmektedir. Referandum öncesi yapılan anket çalışmaları incelediğinde toplumsal kesimler içinde en güçlü hayır yanıtının üniversite öğrencileri tarafından verildiği görülecektir. Bu durumun anlamı şudur: Üniversite öğrencileri AKP politikalara en yoğun tepki duyan toplumsal kesimdir ve üniversiteler AKP’nin meşruiyetinin en zayıf olduğu alanlardandır.
Öğrenci hareketi bu konumunu iyi değerlendirmelidir. Ve kendine bir takım yeni sorumluluklar yüklemelidir. Öğrenci hareketinin görevi bu koşullarda üniversiteye yönelen AKP saldırılarına karşı direnmek ya da AKP’nin üniversitedeki etkisinin zayıflatılmasıyla sınırlandırılamaz. Önümüzdeki dönemde AKP iktidarına ve onun arkasında kümelenecek sermaye yanlısı sağcı güce karşı ülke çapında büyütülmesi gereken direniş hattının temel öznelerinden biri olmaktır.
Özellikle bu ülkenin referandum sonuç haritasındaki maviye boyanmış solsuzlaştırılmış gericiliğin ve sağın kaleleri haline getirilmiş kentlerde sol adına en çok iş üniversite gençliğine düşecektir. Bu kentlerde ilerici birikimler sağlamak, karşı cephede gedikler açmak, AKP ve sermaye saldırıları karşısında yaşanacak her toplumsal sorunda halkın yanında olmak önümüzdeki dönem en temel görevlerimizden olacaktır. Anadolu’daki sağcı, gerici kuşatmayı yarabilmek için tüm cesaretimizle mücadele edeceğiz.
Gençlik AKP’nin zaferini onun krizine dönüştürmelidir. AKP şimdi büyük bir hızla biriken sermaye yasalarını meclisten geçirecek. Hesler daha hızlı yapılacak. AKP ulaşıma ve ekmeğe yapılan zamların yargı kararıyla dönmesinin intikamını alacak. Esnek çalışma yasallaşacak. Kentsel dönüşüm projeleri hızlanacak. Ne de olsa artık yargı engeli de yok. İşbirlikçi sendikalar sınıf sendikalarının üyelerini çalmaya uğraşacak. Yağma artacak kentlerimizin kültürel dokusu talan edilecek. Memurlar grev hakkını kullanamayacak.
İşte böyle bir koşulda yeni döneme başlayacağız. Biz Öğrenci Kolektifleri olarak yukarıdaki tariflendiğimiz göreve talibiz. AKP’ye karşı her çıkışımız halkın ve gençliğinin umudunu büyütecektir. AKP’yi sokakta yeneceğiz.