İstanbul’un Tophane semtindeki Boğazkesen Caddesi’nde önceki gün bir resim sergisi ve sanat galerisinin açılışına katılan çok sayıda davetli eli sopalı 30 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. Gazeteler, onlarca kişiyi yaralayan ve cam çerçeve indiren saldırganların davetlilere, “Burası aile mahallesi içki içmeyin” diye bağırdıklarını yazdılar. Olayın geçtiği Tophane, İstanbul’un geleneksel bir kenar mahallesidir. Ancak “kenar” olan […]
İstanbul’un Tophane semtindeki Boğazkesen Caddesi’nde önceki gün bir resim sergisi ve sanat galerisinin açılışına katılan çok sayıda davetli eli sopalı 30 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. Gazeteler, onlarca kişiyi yaralayan ve cam çerçeve indiren saldırganların davetlilere, “Burası aile mahallesi içki içmeyin” diye bağırdıklarını yazdılar.
Olayın geçtiği Tophane, İstanbul’un geleneksel bir kenar mahallesidir. Ancak “kenar” olan Tophane’nin kültürüdür; yoksa bu semt konum itibarı ile kenarda değil içeride, şehrin merkezindedir.
Tophane, kültürü, dokusu ve insanlarıyla başlı başına bir hususiyet taşır ve bu yönüyle tıpkı İstanbul’un Kasımpaşa ve Cankurtaran gibi diğer geleneksel kenar mahalleleriyle birlikte günümüzün varoşlarından ayrılır. Bu iç kenar mahalleler İstanbul’un otantik parçaları iken gecekonduculuğun devamını temsil eden varoşlar, şehrin yabancısı olmayı sürdürüyorlar.
Tophane, özellikle son 10 yıldır kuzeyde Galatasaray, kuzeydoğuda Cihangir, batıda ise Galata yönlerinden hareketle semti etkisi altına alan bir bohem burjuva yayılmasına maruz kalmaktaydı.
“Bohem burjuvalar”, kolayca anlaşılabileceği gibi bohemliğin ve burjuvalığın başlıca özelliklerini kendilerinde hemhal etmiş olan insanlar. Hızla büyüyen bir kesim oluşturan İstanbul’daki bohem burjuvalar da böyledir. Üst orta sınıftan, özgür yaşayan, bireyselci, liberal veya sol liberal, çevreci, iyi kazanan ve kazandığını harcayan, dışarıda yiyip içen, kültür tüketen, gelişmiş zevkleri olan kişiler kısacası… Çoğunlukla da medya, reklam, sanat, müzik ve eğlence sektöründe varlık gösterirler.
“Bohem burjuva”nın Batı’daki kısa adı “bobo”…
Paris’te bobolar, taşındıkları Le Marais gibi eski ve yıkık dökük semtleri hem kendi üsluplarıyla kalkındırdılar, hem de buralarda rayiçlerin fırlamasına neden oldular. İstanbul boboları da benzer bir etkiyi önce Cihangir, sonra Galata’da yarattılar.
Sosyolog, Prof. Dr. Sencer Ayata’nın ifadesiyle Türkiye’nin geleceğini temsil eden “yeni orta sınıf”, kentli, kalifiye ve iyi eğitimli profesyonellerden oluşuyor. Bohem burjuvalar da bu yeni orta sınıfın bir alt grubu.
Hızla çoğaldıkları için Cihangir, Galatasaray ve Galata onlara yetmez oldu; birkaç yıl önce Tophane’nin ana caddesine indiler.
Tophane’yi anlatmak için tek sözcük yetmez. Geleneksel, muhafazakâr, mahalleci, dar gelirli, bitirim ve biraz da lümpendir.
Boboların önceki gün uğradıkları saldırganlık semtte kendilerine karşı bir direncin mevcut olduğunu gösteriyor. Zorbalık, basın tarafından anında, “mahalle baskısı” olarak sınıflandırıldı.
Oysa Türkiye’de bugün “mahalle baskısı”ndan ziyade asıl mesele, siyasi iktidarın, kontrol ettiği devlet aygıtı ve yerel iktidar organlarını toplumu dinsel manada daha da muhafazakârlaştırmak için bir baskı aracı olarak kullanmasıdır ki, buna “kamu baskısı” demek daha doğrudur.
Tophane’deki olayın arka planında ise küçük ve köhne mahalleyi, gelişim ve değişime karşı sözde savunmak adına sergilenen gerçek manada gerici bir mahalleli tepkisi rol oynamış gibi görünüyor.
Saldırının organize olduğu da kesin.
Şimdi sadede gelelim: AKP iktidarı bu zorbaların, “sokakta içki içildiği” gibi İslamcıların bilinçaltında “hafifletici neden” teşkil edebilecek bir saldırı gerekçesi ileri sürmelerine asla müsamaha göstermemeli ve faillere gereken cezanın verilmesini sağlamalıdır.
Saldırının, iktidarın zaferle çıktığı 12 Eylül referandumunun sonrasında vuku bulması riskler doğuruyor.
Bu saldırının üzerine gidilmez ise hayır oyu kullanan yüzde 42’lik kesimde, zafer sarhoşluğuna kapılarak pervasızlaşmış bir AKP’nin, benzer saldırıları kayıtsızlığıyla cesaretlendirdiği düşüncesi yayılabilir.
İktidar bu saldırıya enerjik tepki vermez ise başka semt ve şehirlerdeki potansiyel zorbalar türdeş eylemlere bundan böyle göz yumulacağı sonucunu çıkarıp, hayat tarzını beğenmedikleri insanlara karşı harekete geçmeyi deneyebilirler…
Toplumdaki bölünmenin bu saldırı yüzünden daha fazla derinleşmesini önlemek iktidarın elindedir…