KESK Merkez Yönetim Kurulu’nun (MYK) referandum sürecine ilişkin tutumu gerek üzerinde yükseldiğimiz tarihsel birikim ve gerçekler, gerekse de toplumsal görevlerimizle çelişmekte olduğunu belirtiyor, KESK MYK üyesi olarak bu tarihsel politik öneme sahip süreçteki tutumumdan dolayı özeleştiri veriyorum. 12 Eylül 2010 günü gerçekleştirilecek olan Anayasa Referandumunun, içinde bulunduğumuz siyasal süreç ve emek hareketi açısından önemli gelişmeleri […]
KESK Merkez Yönetim Kurulu’nun (MYK) referandum sürecine ilişkin tutumu gerek üzerinde yükseldiğimiz tarihsel birikim ve gerçekler, gerekse de toplumsal görevlerimizle çelişmekte olduğunu belirtiyor, KESK MYK üyesi olarak bu tarihsel politik öneme sahip süreçteki tutumumdan dolayı özeleştiri veriyorum.
12 Eylül 2010 günü gerçekleştirilecek olan Anayasa Referandumunun, içinde bulunduğumuz siyasal süreç ve emek hareketi açısından önemli gelişmeleri ortaya çıkaracağı görülmektedir. 8 yıldır neoliberal politikaların ve sermayenin emeğe yönelik saldırı programının uygulayıcısı AKP, sermayenin ihtiyaçları üzerinden hazırlamış olduğu yeni bir Anayasa değişikliği paketini halk oylamasına sunuyor.
Sendikal hareketi, gerek doğrudan alana yönelik değişiklikler, gerekse de genel düzenlemeler üzerinden önemli oranda etkileyecek olan bu değişiklik paketi konusunda emek örgütlerinin ve fiili ve meşru temelde “haklar yasadan önce gelir” anlayışıyla kurulmuş olan kamu çalışanları hareketi ve örgütü KESK’in tutumu önem taşımaktadır.
Hükümet dayatmalarını kamu emekçileri açısından toplu sözleşme olarak tanımlayan, hükümet güdümünde oluşacağı açık hakem kurulu kararlarını kesin olarak tanıyan, grevsiz sendikayı anayasal düzenleme haline getiren, birden fazla sendikaya üyelik adı altında örgütsüzlüğü dayatan, sınıfa saldırı programlarının meşrulaştırılmasının asıl kurumlarından biri olan Ekonomik Sosyal Konsey’i (ESK) anayasal kurum haline getiren, her türlü özelleştirme ve piyasalaştırmaya karşı mücadeleler açısından yargının yerindelik denetimi yetkisini ortadan kaldıran, demokrasi ve özgürlük adı altında yasakları pekiştiren, en temel toplumsal sorunlardan biri olarak Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik en küçük bir adım ve emekçi halklar lehine hiçbir düzenleme içermeyen bu anayasa paketine “HAYIR” demek, AKP’nin, sermayenin ihtiyaçları üzerinden önümüze koyduğu bu değişikliklerdeki yalan perdesini kaldırmak için aktif bir HAYIR kampanyası örgütlemek önem arz etmektedir.
Kamu emekçilerinin 20 yıldır bedeller ödeyerek yürütmekte olduğu grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar mücadelesinin örgütü olan KESK açısından da bu tarihsel görev açıkça ortada durmaktadır.
Bu nedenlerle benim de içinde bulunduğum KESK Merkez Yönetim Kurulu’nun (MYK) referandum sürecine ilişkin tutumunun gerek üzerinde yükseldiğimiz tarihsel birikim ve gerçekler, gerekse de toplumsal görevlerimizle çelişmekte olduğunu belirtiyor, KESK MYK üyesi olarak bu tarihsel politik öneme sahip süreçteki tutumumdan dolayı özeleştiri veriyorum. Çok açıktır ki, 12 Eylül 2010 günü 12 Eylül faşist anayasasının özüne dokunmayan, tam tersine güçlendiren ve birçok hak kaybına yol açacak; sermaye politikalarına ve onun temsilcisi AKP’ye güç kazandıracak ve referandum sonrasında başta kamu emekçileri olmak üzere emekçi halklara yönelik bir dizi saldırı programının önünü açacak bir sonucun sandıktan çıkmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sunan bir tutum bizim tutumumuz olamaz, olmamalıdır.
Üyesi olmaktan ve en üst yönetim mekanizmalarında bulunmaktan onur duyduğum KESK’in MYK üyesi sıfatıyla bugüne kadar olduğu gibi referandum sürecinde de neoliberal gericilik politikalarına karşı mücadelede ve AKP’nin yalanları karşısında emekçilerin ve yoksul halkların eşitlik ve özgürlük taleplerini örgütlemek için aktif bir “HAYIR” çalışmasında görevlerimi yerine getireceğim.
*Hüseyin Gölpunar
KESK MYK Üyesi