Uzunca bir süredir toplumun birçok kesimi tarafından tamamen değiştirilmesi konusunda mutabakat oluşmasına karşın, yüzeysel makyajların dışında dokunulamayan 82 faşist anayasası, iktidara gelirken seçmene, “kaldırıp çöpe atacağız” diyerek oy alan iktidarlar tarafından da kısa sürede sahiplenilip benimsendi. Faşist karakteri gereği iktidarları mutlak bir koruma şemsiyesi ile donatan 82 anayasası güçler dengesi adı altında varlığına kaynaklık ettiği, […]
Uzunca bir süredir toplumun birçok kesimi tarafından tamamen değiştirilmesi konusunda mutabakat oluşmasına karşın, yüzeysel makyajların dışında dokunulamayan 82 faşist anayasası, iktidara gelirken seçmene, “kaldırıp çöpe atacağız” diyerek oy alan iktidarlar tarafından da kısa sürede sahiplenilip benimsendi.
Faşist karakteri gereği iktidarları mutlak bir koruma şemsiyesi ile donatan 82 anayasası güçler dengesi adı altında varlığına kaynaklık ettiği, “güç odakları” tarafından da sınırsız sahiplenildi. Bu odakların başında da Anayasa Mahkemesi geldi. Yine bir başka darbe ile 27 Mayıs darbecileri tarafından ülke gündemine giren Anayasa Mahkemesi, darbecilerin ve darbe anayasalarının koruyucusu olmanın ötesinde hiçbir kamusal misyon üstlenemedi.
Darbecilerin yazdığı anayasaları koruma ve kollama görevi ile türetilen mahkeme, bugün de aynı, “hassasiyetle” görevini sürdürüyor. İkinci kez iktidara geldiği 2007 seçimleri öncesinde, topyekûn anayasa değişikliği vaadi ile seçmenden oy alan AKP sözünde durmadı. İktidara gelince AKP 82 anayasasının iktidarlara tanıdığı dokunulmazlıkların sağladığı güçle kendini sağlama almayı tercih etti.
Anayasa’ya ilişkin son değişiklik paketi de AKP tarafından gündeme getirildi. Mahkeme değişiklik paketinin kimi maddelerini kısmen iptal ederek onayladı. Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptaline ilişkin gerekçeli kararı geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Mahkeme’nin gerekçeli kararı, birçok konuda dikkat çekici bir örnek. İlk olarak muadili kararlardan çok daha kısa sürede yayınlanması dikkat çekti. Zira bu hızlı ele alınış gerekçeli karar metninde de vurgulandı. Ayrıca ilk kez bu denli çok maddeden oluşan bir anayasa değişikliğini referandum yoluyla halkoyuna götürmenin önünü açtı. Bu kararla 12 Eylül referandumunu da memleketin gündemine soktu.
Anayasa değişiklikleri ve Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin olumlu ya da olumsuz kararlarını içeren gerekçeli kararları satır satır incelenmeli iktidar dengelerini anlamak için. Nitekim son gerekçeli karar üzerinden 12 Eylül 1982 anayasası yeni bir koruma kalkanı ile kuşatılıyor.
Vatandaşların özgürlüklerini güvence altına almak, özgürlük alanlarını daha da geliştirmek yerine iktidarın tahakküm alanlarının genişletilmesi saiki ile oluşturulan 82 anayasasının yaklaşık yetmişe yakın maddesinde yapılan değişikliğe rağmen hala varlığını sürdürüyor olmasının temel nedeni, her değişikliğin bu faşizan manzumenin ömrünü uzatmaya hizmet etmesi oldu.
Faşist ruhuna rağmen 82 anayasasının dahi, “Anayasa mahkemesi anayasa değişikliklerini şeklen inceler” hükmü ile anayasa yapma yetkisini parlamentoya bırakmasına karşın, Anayasa Mahkemesi son gerekçeli kararında yine aynı anayasanın,”ruhuna” dayanarak anayasa değişikliklerine içerik yönünden de müdahale etmek için bir içtihat yarattı. Gerekçeli kararda yer alan, “…Kurulu iktidar olan yasama organının işlem ve eylemlerinin geçerliliği, aslî kurucu iktidarın öngördüğü anayasal sınırlar içinde kalması koşuluna bağlıdır” ifadesinde görevdeki hükümeti, “kurulu iktidar” olarak tanımladıktan sonra, onun bağlı olduğunu iddia ettiği, “asli kurucu iktidar”la kimin kastedildiği ciddi bir belirsizlik içermekte. Anayasa metninde de yer almayan, “Asli kurucu iktidar”ın kim olduğu sanırım önümüzdeki günlerde çokça tartışılacak.
Karar ayrıca, “Kurucu iktidarın siyasal düzene ilişkin temel tercihi Anayasa’nın ilk üç maddesinde, bunun somut yansımaları ise diğer maddelerde ortaya çıkmaktadır. 4. madde ise ilk üç maddenin güvencesi olma niteliği itibariyle doğal olarak değiştirilmezlik özelliğine sahiptir” ifadesi ile anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceğini bir kez daha vurguluyor.
Ardından da, “Anayasa’nın ilk üç maddesinde değişiklik öngören veya Anayasa’nın sair maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan doğruya veya dolaylı olarak aynı sonucu doğuran herhangi bir yasama tasarrufunun da hukuksal geçerlilik kazanması mümkün olmadığından, bu doğrultudaki tekliflerin sayısal yönden Anayasa’ya uygun olması tasarrufun geçersizliğine engel oluşturmayacaktır” ifadesi ile de diğer maddelere ilişkin değişikliklerin parlamentoda yeterli oyu alsa da içerik bakımından ele alınabileceğinin ifade ediyor. Mahkeme, bundan böyle herhangi bir anayasa maddesinde yapılacak değişikliği değiştirilmesi dahi önerilemez ilk üç maddeye aykırılığı üzerinden ele alacağını ilan ediyor.
Anayasa Mahkemesi’nin denetim yetkisini son derece muğlâk bir tanımla neredeyse sınırsız hale getiren gerekçeli karadaki şu ifadeler, egemenliğin kayıtsız şartsız nerede olduğuna da bir açıklık getirir nitelikte: “Anayasa değişikliklerinin içerik yönünden denetimi, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez ilkelerin doğrudan yada dolaylı olarak ortadan kaldırılıp kaldırılmadığı veya içeriklerinin boşaltılarak anlamsız hâle getirilip getirilmediğine yönelik ve bununla sınırlı bir denetim olması gerekir.” Mahkeme bir sonraki paragrafla da, “dolaylı yoldan da olsa” gibi son derece yoruma açık bir gerekçeyi de anayasa değişikliği incelemelerinde araç olarak kullanmanın yolunu açıyor.
Son olarak, yukarıdaki muğlak gerekçelerin, 4. maddenin “koruma” alanına alındığı belirtilerek içtihat tamamlanıyor, “Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesinin, 5982 sayılı Kanun’un 8., 14., 16., 19., 22., 25. ve 26. maddeleriyle Anayasa’da yapılan değişikliklerin, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini değiştiren ya da etkisizleştirerek anlamsızlaştıran bir nitelik taşıyıp taşımadığını inceleyebileceğinin ve bu nitelikte olduğuna karar vermesi halinde bu hükümleri Anayasa’nın 4. maddesindeki teklif yasağına aykırılık nedeniyle iptal edebileceğinin kabulü gerekir.”
Özellikle, Kürt sorununun çözümü, önündeki yasal ve anayasal engellerin kaldırılması talepleri, Demokratik Özerklik modeli üzerinden tartışılırken anayasa mahkemesinin yeni içtihatının, AKP Hükümeti’nin özel ordu kurma girişimleri ile çakışması da dikkat çekicidir. Kürt sorunu konusunda, AKP’nin siyasal iradesini silaha teslim ettiği bu süreçte, Anayasa Mahkemesi de Kürt halkının taleplerini hukuken boğmanın alt yapısını hazırlıyor.
Devlet her alanda Kürt sorununda şiddeti bir kez daha palazlandırıyor, “anayasal güvenceye” alıyor. Mahkeme bu kararı ile demokrasiyi hiçe sayarak, “Anayasal” bir darbeye imza atıyor.
“Katıksız şiddete dayalı yönetim, iktidarın kaybedildiği bir süreçte devreye girer” diyor Şiddet Üzerine’de Hannah Arendt. Bugün Kürt sorunu konusunda her alanda dozu gittikçe artırılan şiddet bunu bir kez daha doğruluyor.
Anayasa değişikliği iktidarı bölüşenlerin birbirlerini nasıl kolladığına da sahne oluyor. AKP Anayasa değişiklik paketindeki bir madde ile Mahkeme’nin değişiklikten önceki üyelerinin kalıcılığını garantiledi.
Anayasa’nın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresini belirleyen 147. maddesinde yapılan değişiklikte, yeni üyelerin görev süreleri bir sefere mahsus ve 12 yıl ile sınırlanırken, değiştirilen metinde var olan emeklilik yaşının 65 olması konusunda bir değişiklik yapılmadı. Böylelikle, yeni seçilecek üyelerin görev süreleri sınırlanırken, halen görevde olan üyelerin 65 yaşına kadar Anayasa Mahkemesi üyesi olmaları garanti altına alındı. Maddenin değiştirilmiş hali, bundan böyle mahkeme üyeliğine seçilecekler için seçilme alt sınırını 45 yaş olarak belirlenirken 50 yaşında göreve seçilen bir üye en fazla 62 yaşına kadar bu görevi sürdürebilecek.
AKP hakkında açılan kapatma davasında, “uyarı cezası” vermekle yetinen mahkeme üyelerine ahtı vefada mı bulunuyor acaba?
canerdem2126@gmail.com