Emperyalizm kendine rakip olabilecek güçlü örgütlenmeleri yıkarak egemenlik alanlarını genişletmektedir. Bu genişletişte kullandığı argümanlar sözde özgürlükçü bir özellik göstermektedir. Kapitalizmin ilerici ve devrimci çağının bittiğini emperyal aşamaya geldiğini ve bu aşamada gerici bir yapıya büründüğünü hepimiz biliriz; ama emperyalizmin propaganda araçları o kadar güçlüdür ki onun bu özelliğini unuturuz. Türkiye’de yaşamak zor. Türkiye’de yaşamayı zorlaştıran […]
Emperyalizm kendine rakip olabilecek güçlü örgütlenmeleri yıkarak egemenlik alanlarını genişletmektedir. Bu genişletişte kullandığı argümanlar sözde özgürlükçü bir özellik göstermektedir. Kapitalizmin ilerici ve devrimci çağının bittiğini emperyal aşamaya geldiğini ve bu aşamada gerici bir yapıya büründüğünü hepimiz biliriz; ama emperyalizmin propaganda araçları o kadar güçlüdür ki onun bu özelliğini unuturuz.
Türkiye’de yaşamak zor. Türkiye’de yaşamayı zorlaştıran temel faktörün özgürlüklerin kısıtlanması olduğunu söyleyebiliriz. Bugün realitede şunu görmekteyiz ki emperyalizmin desteklediği Türkiye’deki siyasal oluşum AKP’dir. Olana bitene baktığımızda da emperyalizm, bu siyasi oluşumdan vazgeçeceğe benzemiyor; çünkü emperyalizm Büyük Ortadoğu Projesinden vazgeçmiş değil.
Burada şunu söyleyebiliriz: Bugünkü iktidar eyleyiciler BOP doğrultusunda görevlerini gerçekleştirebilmek için bazı taktik varyasyonlar denemektedir. Bu varyasyonlar ne kadar inandırıcı olursa o kadar BOP gerçekleşecektir. İşte İsrail’e kafa tutmalar, Amerika’ya rağmen İran’a yaklaşma davranışları, Ermenistan’ı kucaklama hep bu hedefin gerçekleşmesi için yapılan eylemlerdir.
Bu durumda AKP’nin emperyal politikaların yurt içinde ve dışında uygulayıcısı olduğunu gördükten sonra onun halkı adına iyi işler yapacağına inanmak saf dillik olacaktır. Sekiz yıllık iktidarları boyunca yaptıkları özelleştirme ve tekel işçileri karşısında gösterdikleri tavır, genel sağlık sigortası yasası ve mezarda emeklilik, en son 657’ye yaptığı saldırı şunu göstermektedir: Bu siyasi iktidar sınıfsal olarak tercihlerini yapmakta ve Türkiye halkına, emekçilerine 12 Eylül generallerinden daha beter saldırmaktadır.
İşte 12 Eylül’de yapılacak referanduma, emekçiler kendi cephelerinden bakmalı, ülkemizde sosyal adaletçi bir devletin varlığını (oluşumunu) isteyen iradeyi yansıtmak amacıyla katılmalıdır. Oyunun rengini de buna göre belirlemelidir.