Türkiye, Rusya’nın 60’tan fazla anlaşma imzaladığı tek NATO ülkesi. Vizenin kaldırılması ve atom santralı inşası konusu anlaşmalar arasında. Türkiye’nin (Rusya’nın yardımıyla) bütün Ön Asya, Güney Avrupa ve Ortadoğu’nun enerji üssü haline dönüşmesi, onun bölgesel alanda istediği ağırlığı sağlamasına yardımcı olacaktır Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev 11 Mayıs akşamı Ankara’ya vardığında, Türkiye ziyaretinin temel sonuçlarının ne […]
Türkiye, Rusya’nın 60’tan fazla anlaşma imzaladığı tek NATO ülkesi. Vizenin kaldırılması ve atom santralı inşası konusu anlaşmalar arasında. Türkiye’nin (Rusya’nın yardımıyla) bütün Ön Asya, Güney Avrupa ve Ortadoğu’nun enerji üssü haline dönüşmesi, onun bölgesel alanda istediği ağırlığı sağlamasına yardımcı olacaktır
Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev 11 Mayıs akşamı Ankara’ya vardığında, Türkiye ziyaretinin temel sonuçlarının ne olacağı önceden biliniyordu. Ziyaretle ilgili önceden yapılan açıklamalarda, bu ziyaretin temel hedeflerinin üst düzey işbirliği konseyinin oluşturulması (Rusya tarafına Medvedev başkanlık edecek), vizenin kaldırılmasına ilişkin anlaşmanın imzalanması (bir ayı geçmeyecek girişler için vize zorunluluğu kaldırılıyor) ve atom santralının inşası konuları olduğu bildirilmişti. Biz, Türkiye’yle siyaset, ekonomi ve toplumsal kuruluşlar alanları olmak üzere “üç etaplı stratejik işbirliği anlaşması”nı hayata geçirmeye başlıyoruz.
İki taraf arasında imzalanacak olan anlaşmaların sayısı iki düzineden fazla. Böylelikle iki ülkenin ilişkileri, Türklerin “imtiyazlı işbirliği”, bizim ise “çok yönlü stratejik ortaklık” adını verdiğimiz yeni bir düzeye geçiyor.
Ne zaman ki Rusya Devlet Başkanı (ya da Başbakanı) Ankara’ya gitse ya da onun Türk meslektaşı Moskova’ya gelse, Avrupa’yı telaş sarar. Avrupalılar, böyle dönemlerde, Türkiye’nin Rusya’ya yönelmesinden ve Moskova’nın ve “Osmanlı Türkiyesi”nin “imparatorluk özlemlerinin” dirildiği endişesine kapılır. Aslında, enerji açısından bakıldığında, Batı’yı gerçekten kaygılandırabilecek hususlar var. Gazprom, Türkiye’nin doğalgazının yüzde 63’ünü karşılıyor. Türkiye, Rusya’nın doğalgaz ihracatında Almanya ve İtalya’dan sonra üçüncü sırada yer almakta. Türkiye’ye doğalgaz ihracının büyük bölümünü gerçekleştirdiğimiz “Mavi Akım” projesinin yanı sıra Türklerle birlikte “Mavi Akım-2” projesi üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca Türk tarafı, “Güney Akımı” projesine katılmaya hazır olduğunu açıklamış durumda.
Türkiye’ye yılda 1.8 milyar dolarlık petrol ihracının yanı sıra 1.1 ile 1.3 milyar dolar arasında, petrol ürünleri ihracını gerçekleştiriyoruz. Bunun dışında Rusya, Samsun-Ceyhan petrol boru hattının inşasına katılmaya onay vermiş bulunuyor.
Enerjide işbirliği öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, doğalgaz ve petrole dayalı dostluğun bizim çıkarımıza mı yoksa Türklerin çıkarına mı olduğu ya da Türkiye ile Rusya’nın boru hatları olmadan dost olup olmayacağı sorularına yanıt verebilmenin imkânı yok. Her şey birbirine öyle iç içe girmiş durumda ki, enerji alanıyla siyaset alanını birbirinden ayırmanın artık imkânı yok.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, sadece Avrupa’da değil, ABD’de, Asya’da ve Müslüman dünyasında da ilgiyle takip ediliyor. Kabul etmek gerekiyor ki Türkiye, Brüksel’le ilişkilerinde “Moskova kartını” daima ustalıkla kullanagelmiştir. Örneğin, 2002 Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye’ye yeşil ışık yakılmayınca Tayyip Erdoğan, hemen Moskova’ya bir ziyaret düzenlemişti. Ankara açısından, kendisinin gerektiğinde yön değiştirebileceğini gösterebilmek, son derece önemli. Diğer taraftan, AB, Türkiye’ye tam üyelik vermeyerek, kendi elleriyle Ankara’yı Moskova’ya itmiş oluyor. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinin 2005 yılında başlamasına rağmen, müzakere süreci bloke edilmiş durumda. Fransa ve Almanya ise Türkiye gibi kalabalık (ve aynı zamanda Müslüman) nüfusu olan bir ülkeyi aralarında görmek istemediklerini açıkça söylüyorlar. Türkiye açısından en azından önümüzdeki 10 yıl içinde AB üyeliğinin söz konusu olmadığı, giderek netlik kazanıyor. Türkiye de bu durumda doğal olarak alternatif arayışına girdi. Dış politikada ağırlığının artmasının kendi bölgesindeki ekonomik ve siyasi ağırlığının artmasından geçtiğini fark eden Ankara yönetimi, kendi bölgesinde güçlenmenin de Moskova olmadan gerçekleşemeyeceğini görüyor.
Türkiye’nin (Rusya’nın yardımıyla) bütün Ön Asya, Güney Avrupa ve Ortadoğu’nun enerji üssü haline dönüşmesi, onun bölgesel alanda istediği ağırlığı sağlamasına yardımcı olacaktır.
Üç devletin farklı yönelişleri
Türkiye, Kafkasya’daki gelişmelerle de ilgileniyor ve burada da Rusya ile Türkiye’nin kendi tutumlarını uyumlulaştırmaları, gayet iyi sonuçlar verebilir. Kafkasya’daki üç devlet de farklı dış merkezlere yönelmiş durumda: Ermenistan Rusya’ya, Azerbaycan soydaş Türkiye’ye, Gürcistan ise NATO ve ABD’ye yönelmiş durumda. Kafkasya gibi bir bölgede farklı dış politik yönelimlerin ne gibi olaylara yol açabileceğini ise yakın zaman önceki Gürcistan Savaşı, açık biçimde gösterdi. Oysa Türkiye ile Rusya arasında bölgesel işbirliğinin başlaması, son derece yararlı sonuçlar doğurabilir.
Şayet Kafkasya’ya istikrarı getirmekte ne AB, ne AGİT ne de Birleşmiş Milletler başarı gösteremiyorsa, neden bu iş Rusya ile Türkiye’nin girişimi ile kurulacak bölgesel Kafkas forumu tarafından çözülmesin? Üstelik Türkiye, geçen yıl böyle bir teklifte bulunmuştu.
Rusya ile Türkiye’nin Çar II. İvan döneminden bu yana süregelen ilişkileri paradokslarla dolu. İki ülke arasında çatışmalar da anlaşmalar da eksik olmadı. Gerginlik ve yakınlaşma dönemleri sürekli birbirini takip etti, ki şimdi biz, yeniden bir yakınlaşma dönemine girildiğini görüyoruz. Türkiye, Rusya’nın çeşitli alanlarda işbirliğini içeren 60’tan fazla anlaşma imzaladığı tek NATO ülkesi. Şimdi ise bu ilişkiler, stratejik ortaklık düzeyine geçiyor.
Rusçadan çeviren: Deniz Berktay
(Rusya resmi haber ajansı RİA Novosti, 11 Mayıs 2010)