‘Deniz’ doğuramayacak olan analara… Her tarih anlayışının içerisinde mutlaka kendisinde örtük bulunan, onu koşullandıran ve bu nedenle de açığa çıkarılması gereken belli bir zaman deneyimi yer alır. Aynı şekilde, her kültür her şeyden önce, belli bir zaman deneyimidir ve bu deneyimde bir değişiklik olmadan yeni bir kültür mümkün değildir. Bu nedenle, özgün devrimin ilk görevi […]
‘Deniz’ doğuramayacak olan analara…
Her tarih anlayışının içerisinde mutlaka kendisinde örtük bulunan, onu koşullandıran ve bu nedenle de açığa çıkarılması gereken belli bir zaman deneyimi yer alır. Aynı şekilde, her kültür her şeyden önce, belli bir zaman deneyimidir ve bu deneyimde bir değişiklik olmadan yeni bir kültür mümkün değildir. Bu nedenle, özgün devrimin ilk görevi sadece “dünyayı değiştirmek” değil, aynı zamanda “zamanı değiştirmektir.”
Yukarıdaki alıntı Giorgio Agamben’in Çocuk ve Tarih kitabındaki, zaman ve tarih -an ve sürekliliğin eleştirisi- bölümünden. Bölümün temel tezi, tarihsel materyalizmin şimdiye dek kendi tarih anlayışını gerçekleştirecek güce sahip bir “zaman” anlayışı ortaya koyamadığı iddiasıdır.
Modern çağın zaman kavramı türdeş, çizgisel ve içi boş, temsili imalathanelerdeki iş deneyiminden doğar ve döngüsel olana (antike) karşı tek biçimli düz çizgili devinimi öne çıkartır. Marksizm içindeki devrimci damar, bu burjuva zaman kavramının farkındadır. Devrimci damarın temsilcilerinin ana tezinde, “tarihin” oluşumunda (egemen ideolojinin söylediğinin aksine), insanın sürekli çizgisel zamana köleliği değil ondan kurtuluşunun çabası olduğu iddiası vardır. Tarihin, an ve sürekliliğine devrimci müdahale yeni bir kronoloji oluşturma değil, niteliksel bir zaman değişimi olarak tanımlanır. Zaman ve burjuva tarihin iptali olarak hem de. Bu aynı zamanda gözler önünde olmayan ama hep orada olan ezilen çoğunluğun, tarihsel deneyime yeniden davetidir.
Zamanı burjuva tarihsel yasallığı ve zamandalığı içinde sürekli-çizgisel ilerleme olarak okuyan Marksizmlerin ellerinde hep Marksist ölçü birimleri olmuştur. Bu yanılmaz ölçü birimleri aracılığı ile geçmiş ve gelecek arasında mekik dokunur. Tarihsel olayların ya da tarihsel olaylardaki kişilerin yanılmaz ölçüleri alınarak Marksizm kilisesine kabulü ya da aforozu kararlaştırılır. Bunun ülke topraklarındaki son örneğini bazı Marksist grupların Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm yıl dönümlerinde, Marksizm’den aforozlarıyla yeniden yaşadık… “deniz ve arkadaşları Marksist değillerdi, bu anlayışın karşısında Marksizmi, işçi sınıfının kendi eylemini savunmak, Kemalizm’le ve darbelerle hesaplaşmak, tüm devrimcilerin görevidir.”(bkz. www.marksist.org)
Bu yazıyı oluştururken , Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 1960-70 yıllarındaki mücadele günlüğü, tutanakları ve söylemlerinin kronolojik sıralamasını yapmayı hiç düşünmedik. Yazının girişinde an ve sürekliliğin eleştirisi üzerinden, devrimci itirazın, kronoloji oluşturmak değil, aksine burjuva tarih ve zamana itirazın bu tür kronolojilerin reddi olması gerektiği iddiasını taşıdık. W. Benjamin, otantik devrimlerde deneyimlenen zamanı, zamanın durdurulması ve kronolojinin kesintiye uğratılması olarak tanımlar. Deniz Gezmiş ve arkadaşları TİP içinde burjuva “an ve süreklilik” çizgisini kesintiye uğratmıştır.Bu müdahale süreksizlik, eşitsiz ve bileşik gelişme içinde tarihin imdat freni olma çabasıdır. Ve bu tavırlarıyla o dönemde olduğu kadar tarihin bu anında da devrimcidirler.
Marksistliklerine gelince, kimin umurunda, bu ülkede analar hala ve inatla doğan çocuklarına, içlerini kazıtırken doğmasını hayal ettikleri çocuklarına ve hiç doğmayacak çocuklarına Deniz adını koyuyor.
Ve melekler sağ omuza konar
Ölümden konuşur
Ve melekler masumiyeti anlatmaz olur
Ve karanlık kanatlar açıldığında
Artık hatırlanmaz
(Bejan Matur-İbrahim’in Beni Terketmesi)