Tekel işçilerinin Sakarya Caddesi’ndeki direnişi süresince barını alkol satışına kapatıp işçilerin kullanımına açan Orhan Saraç, yaşadıklarını, mücadeleye ilişkin gözlemlerini ve yeni süreçten beklentilerini Sendika.Org’a anlattı. Saraç, 1 Nisan’da yeniden Ankara’ya gidecek olan işçiler için “bu kapı onlara yine açık olacak, yeter ki gelsinler” diyor Sakarya Caddesi civarında 96 yılından sonra uzun yıllar esnaflık yaptım. Yıllar […]
Tekel işçilerinin Sakarya Caddesi’ndeki direnişi süresince barını alkol satışına kapatıp işçilerin kullanımına açan Orhan Saraç, yaşadıklarını, mücadeleye ilişkin gözlemlerini ve yeni süreçten beklentilerini Sendika.Org’a anlattı. Saraç, 1 Nisan’da yeniden Ankara’ya gidecek olan işçiler için “bu kapı onlara yine açık olacak, yeter ki gelsinler” diyor
Sakarya Caddesi civarında 96 yılından sonra uzun yıllar esnaflık yaptım. Yıllar sonra tekrar burada esnaf olarak Aralık ayının ortalarında yerimizi açtık. Eylem başladığında biz de burayı yeni açmıştık yani.
Türk-İş önünde eylem ilk başladığı zamanlarda işçi arkadaşların yanına gidiyorduk, işçilerle oturuyorduk, konuşuyorduk. Buradaki işçi arkadaşların durumu çok kötüydü, havalar çok soğuktu tabii. İlk günler işçi arkadaşları ısınmaları, oturmaları, dinlenmeleri, çay içmeleri için çağırıyorduk. Tabii türbanlı kadın arkadaşlar, dini duyguları daha fazla olan arkadaşlar bara da gidilmez, oturulmaz diye ilk başta çok tereddüt ettiler. Buranın düşündükleri kadar kötü bir yer olmadığını, bizlerin söylendiği gibi kötü insanlar olmadığımızı gördükçe bu çekinceleri ortadan kalkmaya başladı.
“Burası dayanışmanın mekanı oldu”
İlk zamanlardan itibaren burası işçi arkadaşlar için gerçekten çok yararlı bir yer oldu. Hem soğuktan bir müddet uzaklaşma anlamında, hem de sürekli ihtiyaçlarını giderebilecekleri, 24 saat kullanabilecekleri bir yer olması anlamında önem taşımaya başladı. Oturma eylemi başladığı zaman burada alkol satışını durdurduk, burayı Tekel işçilerinin kullanabileceği bir yer haline getirdik. Burası işçiler için sığınacakları bir liman oldu bir nevi. O süre içerisinde de başka hiç kimseyi almadık, işçiler ve dayanışma için yanlarına gelenleri aldık sadece. Burası direniş boyunca insanların oturup konuştuğu, sohbet ettiği, akşamları film gösterimlerinin, canlı yayınların yapıldığı, geceleri işçilerin dinlenmek için yattığı bir yer oldu. Burası aslında dayanışmanın gerçek bir mekanı oldu diyebilirim.
Buradaki işçi arkadaşlara karşı hiçbirine şimdiye kadar politik bir yönlendirmede bulunmadım, böyle yaklaşmadım. Ama bu bir sınıf mücadelesi, bu mücadelenin yanında olma gerekliliğini duyarak burayı açtık işçi arkadaşlara. Türkiye için uzun yıllardır olmamış bir eylem, aslında daha da çoğalması gereken eylemlerden biri. 4/C’ye, güvencesiz çalışmaya karşı çıkmak, çalışan herkesin sahip çıkması gereken bir mücadele konusu. 4/C demek her şeyi kaybetmek, işçi sınıfının sıfırlanması, hiçbir hakkının olmaması anlamına geliyor aslında. En temelde bunu gören herkesin bir dayanışma içerisine girmesi gerekiyor. Bizim dükkânın da konumu ve yeri iyiydi bu eylemde, o anlamıyla böylesi bir faydamız dokundu.
“Herkesin bu direnişle titreyip kendine gelmesi gerekiyor”
Burası işçilerin kullandığı bir yer olduktan sonra aslında ekonomik anlamda olmasa da çok büyük bir rahatlama yaşadım. Burada dükkânın üst katında kadın işçiler yatıyordu, hayatında barın önünden bile geçmeye çekinmiş türbanlı kadın işçiler burada yatmaya başladılar. Hatta memleketten arıyorlardı, telefonda “Biz nerdeyiz biliyor musun?” diye rahat rahat konuşuyorlardı. Ama ben bu süreç içinde birkaç örgütlü güç dışında çok olumlu bir destek almadım, göremedim aslında. Sakarya esnafı çok büyük bir destek gösterebilirdi, bu süre içersinde bu olamadı. Ama Sakarya’nın konumundan dolayı, esnafların ve çalışanların kimliğinden dolayı hiç olumsuzluk da yaşanmadı. Buradaki işçi arkadaşlar rahattılar yani. Ama yine de yeterli değil. Sonuçta herkesin bu direnişle titreyip kendine gelmesi gerekiyor. Özellikle bu arkadaşların belli siyasal geçmişlerinin, düşüncelerinin olduğu düşünüldüğünde bu mutlaka olmalıydı.
“Biraz omuz verebildiysek ne mutlu bize
“Adam böyle giderse batar, burayı da kapatır gider” diye çok laf söylendi, biliyorum. Çevreden arkadaşlar yüzüme karşı böyle yapmamam gerektiğini hiçbir zaman söylemediler tabii. Ama birçok arkadaşım bana gıpta ile baktıklarını da söylediler. “Helal olsun!” diyen o kadar çok farklı insanla tanıştım ki. Bu çok hoş bir duygu, onure edici bir şey. Kendimi her şeyden önce vicdanen çok iyi hissediyorum, bu beni şu an yaşanan tüm ekonomik sıkıntılara rağmen rahatlatıyor diyebilirim.
Burada işçilerin yemekleri hazırlandı. Aşağı mutfakta kaynadı çorbalar yani. Bu süreç içinde bir Halkevleri’yle bir de ÖDP ile bu anlamda sürekli ortak yemekler yaptık. Yemekten dolayı artı bir ilişki kurulmuş oldu. Ama özellikle Halkevleri’nin tüm yemekleri burada pişti, yemekler işçi arkadaşlarla paylaşıldı daha sonra. Burası aslında ortak kullanım alanı haline dönüştü tüm ilerici, sol çevreler için. Bu dönem içersinde Sendika.Tv’nin canlı yayınları da buradan yapıldı. Ben burayı kullanmak isteyen, yani işçiler açısından olumlu anlamda kullanmak isteyen herkese açtım. Ama burayı olumlu anlamda kullananlarla tabii ki daha fazla temaslarımız oldu. Sendika.Org da bunu yaptı direniş sürecinde. Sendika.Org da elinden geleni yayıncılık anlamında yapmaya çalıştı diyebilirim. Biraz omuz verebildiysek ne mutlu bize.
“Örgütlü olmak çok önemli bir şeymiş”
Bu eylem dahi çok gecikmiş bir eylem aslında. Daha önce özelleştirilen birçok yer, 4/C statüsüne sürülen binlerce işçi oldu, hiçbirinde bu kadar uzun vadeli ve yığınsal bir eylem yapılamadı. Bu anlamda Tekel işçisinin yaptığı eylem bir dönüm noktasıydı. Artı olarak etkisi anlamıyla, işçi sınıfının örgütlü olduğunda, hak mücadelesi verdiğinde haklarını alabileceğini gördük. Bu her zaman yapılabilse, yani bu kararlılık ve örgütlülük gösterilse yeni hakların elde edilebileceğini gördük. Sanırım süreç içersinde işçiler şunu da bir kez daha gördü.
Sendika seçmek öyle futbol takımı tutmak gibi bir şey değil. Sendika seçmenin çok önemli bir konu olduğunun farkına varan işçiler sendika ne kadar arkalarında durursa mücadelenin o kadar iyi olabileceğini de gördüler. Bu anlamda buradaki Tekel işçilerinin hepsi, bundan sonra başka bir yerde sendikalı olarak çalıştıklarında bağlı olacakları sendikayı daha çok sorgulayacaklardır diye düşünüyorum. Ayrıca sendikasız çalışmayacaklarını da düşünüyorum. Çünkü sendikanın en kötüsünü bile değiştiren bir mücadele verilebilir. Örgütlü olmak çok önemli bir şeymiş bir kez daha burada yaşadık, gördük.
Ama onun dışındaki pek çok kesime de bu mücadele ön ayak oldu. Yılgınlığa düşmüş insanların, örgütsüz yaşayan insanların kafasında bir şimşeğin çarpmasına neden oldu diyebilirim. Mücadele ederek, yani mücadelenin içinde olarak pek çok şeyin değişebileceğine yeniden inancın sağlanabildiğini düşünüyorum. Daha geçmiş dönemde pek çok mücadelenin içinde olan, daha sonra üstüne ölü toprağı serilen insanlar da bu ölü toprağını yavaş yavaş üstlerinden atmaya başladılar. Ben çok örneğini burada gördüm. Yani en basitini ben kendim de yaşadım diyebilirim. Bunun için Tekel eylemi her anlamda önemli bir eylemdi. Umarım sonucu da çok olumlu bir şekilde biter. Pek çok kişiye de ışık olmuş olur.
“Orhan abi işlerin düzeldi mi?”
Eylemde çadırlar söküldüğü gün, bu ortalık açıldı, arkadaşlar gitmişti, ertesi sabah temizliğe başlayacağız. Baktık ki bu yol ne kadar genişmiş, hiç bu kadar boş gelmemişti bu yollar bize. Buraları temizlerken içimizde o kadar büyük bir boşluk oluştu ki. Tamam maddi olarak, ticari olarak çok
olumsuz etkilendik, hatta iki aylık kirayı bu pazar gününe kadar ödeyemezsek belki buradan çıkmak bile zorunda kalabileceğiz ama çok rahatım, çalışan arkadaşlar da öyle.
Tabii onları görememenin verdiği bir mutsuzluk oldu, onların gitmesi hem görsel anlamda hem düşünsel anlamda bir boşluk oluşturdu aslında. İlk günden itibaren özledik arkadaşları zaten sürekli telefonda görüşüyoruz. Kah onlar arıyor kah biz arıyoruz, sürekli haberleşiyoruz. Bir eylem, protesto yaptıklarında arıyorlar “Abi işte Tekel eylemleri şöyle sürüyor” diye haberler veriyorlar. Haberleşmemiz hiç kopmadı, artarak da sürüyor. Bir de en çok merak ettikleri, “Abi işlerin düzeldi mi?” diye soruyorlar. Biliyorum ki bu süreç içerisinde dükkanın kapalı olması benden çok onları rahatsız etti, üzdü. 1 Nisan’da gelecekleri için de arayıp benim yatağımı hazırla, benim battaniyemi hazırla diye haber veriyorlar. Tabii ben şunu açıkça söylüyorum burada ben olduğum sürece burası onların. Arkadaşlar da bunu biliyorlar ve bu rahatlıkla hareket edebiliyorlar. Burada kalmaları gerekiyorsa tabii ki her zaman bu kapı onlara açık olacak. Bu konu da hiçbir rahatsızlığımız, tereddüdümüz yok.
“Ortak bir mücadele zeminini paylaşırız”
1 Nisan’da işçiler yine buraya gelecek. Sendika açıkladı geceyi burada geçirecekler. Eylemin biçimini aslında hep işçiler belirliyor. Onlar yeter ki bu eylemi ileriye taşımak kararı alsınlar ben her zaman yanlarında olurum. Elimden gelen desteği neyse vererek yanlarında olurum. Ama ben burada olmasam da yine ben gider onların yanında olurum. Dükkanda olmam da sokakta işçilerle olurum. Bu kez ortak bir mücadele zeminini paylaşırız.
Memleketten çokça davetler alıyoruz, her yerden çokça şey gönderdi arkadaşlar. Fındığı, cevizi, dutu, pestili, pekmezi herkes bir şeyler gönderiyor, buraya işi düşen getiriyor. Onları saklıyorum, yiyemiyorum bile. Çok anı paylaştık, çok şey yaşadık, bu yeterli benim için.
“1 Nisan’da bu kapı onlar için yine açık olacak, yeter ki gelsinler”
Gelecek adına bir şey yapmanın ne olduğunu ben yaşayarak gördüm. Daha fazla şey yapmak gerekiyor. Tabii bizde çok çabuk her şey unutulduğu için, burası için Tekel Sokağı olsun, Tekel Caddesi olsun konuşmaları görüşmeleri vardı; aradan daha bir ay bile geçmeden bu sözlerin çoğu unutuldu gitti. Bu yüzden geldiklerinde gerçekten daha kalıcı gelsinler, unutulmasın isterim ben. Bir de daha kalıcı işler yapılması gerekiyor bence. Süreğenleştirmek, gerekiyorsa nöbetli de olsa kalmak, Sakarya dışına da çıkmak olabilir eylemler nasıl yapılabiliyorsa.
1 Nisan’da bu kapı onlar için yine açık olacak, yeter ki gelsinler.