Gazetelerde bir annenin çığlığını okudum. ‘Oğlum Nerede?’ diye haykırışları insan olanın yüreğini derinden etkiliyor. Bir haftadır kendisinden haber alınmayan Ali Yetgin’in annesi Beser Yetgin’in, insanın duygu dünyasını parçalayan Kürtçe ağıtındaki “Oğlum nerede?” haykırışı bir annenin evlat sevgisinin acılara bürünmüş resmini çizgiyordu. Bu topraklar çok acılar gördü. Binlerce insan yaşamdan koparılıp alındı, kaçırılıp öldürüldü, kafaları kesilip […]
Gazetelerde bir annenin çığlığını okudum. ‘Oğlum Nerede?’ diye haykırışları insan olanın yüreğini derinden etkiliyor. Bir haftadır kendisinden haber alınmayan Ali Yetgin’in annesi Beser Yetgin’in, insanın duygu dünyasını parçalayan Kürtçe ağıtındaki “Oğlum nerede?” haykırışı bir annenin evlat sevgisinin acılara bürünmüş resmini çizgiyordu.
Bu topraklar çok acılar gördü. Binlerce insan yaşamdan koparılıp alındı, kaçırılıp öldürüldü, kafaları kesilip sokağa atıldı, kuyulara dolduruldu. Hala 17 bin faili belli olan ama gizlenen cinayet var. Bu topraklarda yaşamın zorlukları içerisinde büyüttükleri ama devletin silahlı güçleri tarafından öldürülen çoçuklarına gözyaşlarını döken anneler var. Sistemin uyguladığı bu politika, toplumsal bir sorun haline gelmiş bulunuyor.
Yıllar önce, üniversite yıllarında yakında tanıdığım Hüseyin Toraman kaçırılıp kaybedildi. Hala nereye gömüldüğü bilinmiyor. Bu dönemde ilk kez yürütülen kapsamlı bir mücadele ile kayıplar sorunu Türkiye’nin gündemine girdi. Toraman bulunamadı ama onunla, Türkiye kamuoyu, çok daha kapsamlı olarak bir gerçeği gördü.
İkinci olay, Anadolu ve Mezopotamya topraklarında ciddi bir mücadele kaynağı olan ve dünya çapında gündemleşen, filmlere, belgesellere konu olan Hasan Ocak’ın kaçırılması oldu. Gazi Katliamı sırasında toplumsal tepkinin örgütlenmesinde önemli bir katıkısı olan Hasan Ocak kaçırılıp öldürüldü. Ailesi ve arkadaşlarının yoğun mücadelesi sonucu kimsesizler mezarlığında bulundu. Hasan Ocak da Hüseyin Toraman gibi kaçırılan binlerce insanlardan biriydi. Ancak bu kez, öldürülüp kaybedilmek istenen Hasan Ocak’ın cenazesini teslim etmek zorunda kaldılar. Ocak’ın dava arkadaşları, kayıplar mücadelesine uluslararası bir boyut kazandırdılar. İlk kez Türkiye’de “Uluslararası Kayıplar Kurultayı”nı örgütlediler. Bu bir ilkti ve Türkiye’de devlet tarafından kaçırılıp yok edilenlerin bulunması için yeni toplumsal ve siyasal süreç oldu. Kürdistan’da artık sayısı unutulmuş binlerce insan kaçırılıp yok edildi. Çoçuklar, genç kadınlar, dağda çobanlık yapan insanlar devletin militer güçleri tarafından kaçırıldı. Yıllar sonra çok az bir kısmı toplu mezarlarda bulundu.
Devlet, kendisiyle ciddi mücadele içinde olanları her zaman potansiyel bir tehlike olarak görür. Bu bilinen bir relitedir. Toplumsal mücadele içindeki bir çok insanı da yok etmek etkisizleştirmek için elindeki bütün araçları kullanır. Ali Yetgin de bunlardan biridir. Kardeşinin verdiği bilgiye göre Yetgin; ‘Ankara’da TEKEL İşçilerinin direnişinin içinde bulunuyor. Ona aktif destek sunuyor. Polis, bu gerekçeyle de tehdit ediyor. Polis, Yetgin’in kaybolmasından bir gün önce evi aradığını ve evlerinin yakınındaki kahvehaneye sorduğunu’ belirtiyor.
Yaşanan binlerce deneyden sonra Yetgin’in bu süreçten sonra kaybolması tesadüfi bir durum değil. Yetgin ailesi ve avukatlar, “İstanbul ve Ankara Emniyet Müdürlükleri Terörle Mücadele Şubelerine yaptıkları başvurulardan ‘bizde yok’ yanıtını aldıklarını” söyledi. Devletin “bilmiyoruz, bizde değil” gibi lafları bilinen klasik metodlardır. Birçok insan için bunlar söylendi ama daha sonra kendilerinde olduklarını kabul ettiler. Bunun tek yolu kararlıca mücadele etmektir.
Anadolu ve Mezopotamya’nın ilericileri, demokratları aydınları, gazetecileri, politikacıları, demokratik kurumları, sendikaları, medya kurumları geçmişe oranlar çok daha ciddi bir deneyim sahibidirler. Kaçırılıp kaybetmelere karşı ‘Cumartesi Anneleri’nin yıllardır sürdürdüğü ve kurumsallaştırdığı bir mücadelesi var. Hem iç, hem de dış kamuoyunu duyarlı hale getirmek için eylem zamanıdır.
Şimdi bütün yürekler Ali Yetgin için atmalıdır, onu kurtarmak bizim ellerimizdedir. Gerekli duyarlılık gösterilmezse, ölümlere bir yenisi eklenecektir. Bir insanı kurtarmak için hepimize insanı bir sorumluluk düşüyor, Yetgin’in annesinin yüreği yakan feryadını dindirmenin tek yolu, oğlunun bulunmasına yardımcı olmaktır.
Yoksa yarın bizim yüreğimiz yanmaya başladığında etrafımızda kimseyi bulamayız.