On günü aşkın bir süredir, Ankara kararlı bir işçi direnişine sahne oluyor. Hükümet en çok kar getiren kurumlardan biri olan Tekel’i özelleştirerek binlerce emekçiyi mağdur etti. Karlı kurumlar arasında gösterilen Tekel alkol ve sigara olarak, iki bölüme ayrılarak özelleştirildi. Tekel’in sigara bölümü 2008 yılında 1.72 milyar dolar gibi düşük bir fiyatla, British Amerikan Tobacco’ya (BAT) […]
On günü aşkın bir süredir, Ankara kararlı bir işçi direnişine sahne oluyor. Hükümet en çok kar getiren kurumlardan biri olan Tekel’i özelleştirerek binlerce emekçiyi mağdur etti.
Karlı kurumlar arasında gösterilen Tekel alkol ve sigara olarak, iki bölüme ayrılarak özelleştirildi. Tekel’in sigara bölümü 2008 yılında 1.72 milyar dolar gibi düşük bir fiyatla, British Amerikan Tobacco’ya (BAT) özelleştirilerek satıldı. Bu satıştan en büyük zararı işçi emekçiler gördü.
Tekel işçilerinin yaşadıkları, tarımın tasfiye edilmesi politikalarının bir parçasıdır. Öyle ki bu politikalar yıllara yayılarak sistematik bir şekilde sürdürüldü. Önce tütün üretimine verilen destekler kesildi. Yerli üretim tütün kullanmayarak, dışarıdan tütün ithal edilmeye başlandı. Sonuç olarak bazı rakamlara göre yaklaşık 2 milyon tütün üreticisi aile işsiz bırakıldı.
Şimdi ise kapatılacak olan 60 Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde çalışan 12 bin işçi 4C statüsüne geçilerek, kazanılmış hakları ellerinden alınmak isteniyor.
Günümüze kadar Tekel özelleştirilmesi gibi Türkiye de çok sayıda özelleştirme birer, birer hayata geçirildi. Eski Maliye Bakanı Unakıtan “Babalar gibi satarım” demekle özelleştirmeler konusunda pervasızlığını ifade ediyordu. Gerçekten de Bakan’ın söylediği gibi, “babalar gibi” sattılar. Ülkede özelleştirilmedik satılmadık yer bırakmadılar.
Türkiye’de özleştirmeler sonucu en büyük emekçi kıyımı 2000’li yıllarda kamu bankalarının özelleştirilmesi esnasında yaşandı. 60 bin banka emekçisinden, 30 bini sözleşmeli olmaya zorlandı. 14 bin banka emekçisi emekli edildi. Sözleşme imzalamayan binlerce banka emekçisi ise başka kurumlara atanmak üzere, Devlet Personel Başkanlığı’na devredildi.
Ancak Tekel işçilerinin yürüttükleri kararlı mücadelenin küçücük bir kısmı bile ne yazık ki, o zamanki banka emekçilerinde yoktu. Mücadelede isteksizlik binlerce banka emekçisinin iş güvenceleriyle oynanmasına neden oldu. Oysa banka emekçileri sayıca ve bilinç açısından daha ileri düzeydeydiler.
Emekçilerin ve örgütlerinin özelleştirmelere karşı net ve kararlı ideolojik bir duruşunun olmayışı, siyasal iktidarların, yıllar içerisinde özelleştirmeleri rahatlıkla hayata geçirmelerine neden oldu.
Ne var ki özelleştirmelere karşı yürütülecek mücadele, kararlı bir duruş ve mücadeleyi toplumsallaştıran bir anlayışla sağlanabilir. Başka söz gerektirmeyecek bir şekilde Türk-İş’in önündeki işçilerin bu eksiklerden ders çıkardıklarını görüyoruz. Direnişi bırakmayıp Ankara’yı mesken tutmalarını böyle anlamalıyız. Tekel işçilerinin kararlı tutumu, artık sendika önderliklerini zorlamaya başlamıştır.
Türk-İş başkanlar kurulunun aldığı bir saatlik iş bırakma ve AKP önlerine yürüyüş yapılma kararları, eylemsizlikte ısrar eden, sendika yönetimi açısından adeta bir zorlamadır. Ancak Türk-İş’in diğer kesimlerden toplumsal destek istemesi olumluluktur.
25 Aralık’ta tekel işçileri için 1 saatlik iş bırakma eylemine, başta Kesk ve Disk destekleyeceklerini açıkladılar. Ancak burada tartışılması gereken konu, yoğun baskı ve saldırılar karşısında bir saatlik iş bırakma eylemlerinin bu sürecin ihtiyacını ne derece karşılayacağıdır.
Oysa biliyoruz ki olması gereken, emekçileri temsil ettiklerini söyleyen bütün örgütlerin başta özelleştirmeler olmak üzere, asgari ücret, bütçe, Türkiye’nin demokratikleşme meseleleri karşısında fiili bir mücadele hattını oluşturmalarıdır.
Emekçi sınıfın bütünlüğü sağlanmadan, adeta kartopu gibi üzerimize gelen saldırılarla baş edilemez. İşçi ve emekçilerin ihtiyacı, birleşik fiili bir mücadele hattı ve demokrasi taleplerinin önceleneceği bir emek programının oluşturulmasıdır. Bunun için de ‘Emek Platformu’ acilen toplanmalıdır.
Dolayısıyla birer saatlik iş bırakmalar mücadelenin daha da gelişmesini sağlasa da, sürecin ihtiyacı, tüm toplumsal katmanları kapsayan Genel bir Grev’dir.
Murat Işık/Günlük