Başbakan Tayyip Erdoğan’ın günlerdir ‘Milat olacak’ diye beklenti yükseltilen Meclis Genel Görüşme konuşması, sıradan bir AK Parti Grup konuşması kadar bile etkileyici değildi. Açış konuşmasını yapan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın konuşmasında hiç değilse bundan sonra yapılacaklara ilişkin birkaç bilgi, AK Parti adına söz alan Ömer Çelik’inkinde ise biraz heyecan, tartışma vardı. Başbakan’ın konuşmasından akılda kalan […]
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın günlerdir ‘Milat olacak’ diye beklenti yükseltilen Meclis Genel Görüşme konuşması, sıradan bir AK Parti Grup konuşması kadar bile etkileyici değildi.
Açış konuşmasını yapan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın konuşmasında hiç değilse bundan sonra yapılacaklara ilişkin birkaç bilgi, AK Parti adına söz alan Ömer Çelik’inkinde ise biraz heyecan, tartışma vardı.
Başbakan’ın konuşmasından akılda kalan ise en sık tekrarladığı tema oldu: Yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü.
Açık konuşalım, öğlen saatlerinden itibaren AK Parti grubundaki hava, Erdoğan’ın sürpriz açıklamalar yapacağı yolundaydı.
Erdoğan, Genel Kurul’da sağına Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, soluna Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’yu alıp oturunca yorumlar daha da arttı. Önce MHP lideri Devlet Bahçeli, ardından CHP lideri Deniz Baykal sivri bir şeyler söylediğinde Erdoğan Çiçek ve Çubukçu’yla kafa kafaya verip notlar alıyordu. Acaba terörle mücadele ve eğitim alanında mı olacaktı açıklamalar?
Nihayet İçişleri Bakanı Beşir Atalay konuşmasını ‘Asıl tafsilatlı açıklamayı Başbakan yapacak’ diye bitirince herkes Erdoğan’ın yapacağı konuşmaya dikkat kesildi.
Ne yazık ki memleketin son altı aydır hükümetin orkestra şefliğinde, içinde ne olduğunu tam olarak bilemeden tartıştığı, beklediği, umut ettiği o önemli konuşma yapılmadı.
Yerine, sıradan hitabet kalıplarıyla süslenmiş, ‘Ne yani, analar ağlamaya devam mı etsin?’ mealinde bir nutuk dinledi, dinleyenler.
Erdoğan konuşurken, Baykal’a telefonla, Bahçeli’ye not kâğıdıyla iletilen ‘Dursun Çiçek serbest bırakıldı’ haberinden biraz sonra, Erdoğan’ın konuşma süresine 5-6 dakika kala, CHP grubunun önünde bir hareketlenme oldu. Biraz sonra Baykal ve grubu, Erdoğan’ın (Aslında MHP’ye bakarak) ‘Birileri daha çok şehit cenazesi gelse de bağıralım istiyor’ demesini gerekçe yapıp salondan çıktı. Erdoğan madem bir şey söylemeyecekti, bu Genel Görüşmeyi neden istedi? Yasak savmak, ‘Meclis’te görüşüldü’ demek için mi? Öyleyse kime?
Öyle değilse, hani bu Görüşme bir an önce uygulamaya başlamak için gerekliydi? Neyin uygulaması? Eğer Atalay’ın açıkladığı ve gerçekten standardı biraz yükseltebilecek adımlardan söz ediyosaak, bunlar iyi; ama o zaman açılım gibi büyük laflara ne ihtiyaç var?
Herhalde PKK’lı Karayılan, ‘İnsan Hakları Komisyonu bağımsız olacakmış. Hapishanede de herkes anadilini kullanacak. Şimdi oldu bak’ diye Kandil’den inecek değil.
Dün Erdoğan’ın Meclis’e hitabı, bir açılım konuşmasından çok, kapanış konuşmasına benziyordu. Umalım, harç bitti, yapı paydos konuşması değildir. Kulis’te şimdiden ‘İkinci, ama bu defa içi dolu bir Genel Görüşme’ konuşulmaya başlanmış olması ciddi bir sonuca yol açar mı? Şu an belli değil. Ama dün basma kalıp deyimle, dağ fare doğurdu. Kayıtlara böyle geçmesi lazım.
Çiçek: 8 PKK’lıyı biliyorduk
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, önceki gün 8 PKK militanının Irak’la Habur sınır kapısına silahlarıyla gelip teslim olmasından hükümetin önceden bilgisi olduğunu söyledi.
Çiçek, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ‘Kürt açılımı kandırmaca, PKK tasfiye edilmeye çalışılıyor’ diye yeni gelişlerin olmayacağını söylemesi ardından bu ilk PKK’lı gelişinin devam etmesi için çalışmaların devam ettiğini söyledi.
CNN Türk’te Fikret Bila ile sunduğumuz Ankara Kulisi’ne konuk olan Çiçek’e yayın dışındayken bu gelişte Irak Kürt yönetimi ve Irak Kürdistan Demokratik Partisi’nin -Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Erbil ziyareti sırasında konuşulduğu üzere- devrede olup olmadığını sorduk.
Çiçek, “Devrede olan çok çevre var” demekle yetindi.
18 Ekim’de Kandil’den 8 militan gelmiş, karşılanmaları sorun olmuştu. Önceki gün sekizi daha, üstelik silahlarını bırakarak geldi, duyulmadı bile. Konunun hem idare, hem medya açısından işlenişinde sorun ver galiba.
Yargının telekulakla imtihanı
Dün Ankara adliyesindeydim.
Orhan Pamuk, biliyorsunuz, yargılandığı davadan beraat etti. Ardından Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Ardından yeni romanı ‘Masumiyet Müzesi’ni yayımladı. Ben hâlâ, ‘Orhan Pamuk davası Türkiye’nin başını ağrıtacak’ diye yazdığım için ‘Adil yargıyı etkilemeye teşebbüs etmek’ suçlamasıyla yargılanıyorum.
Çünkü Yargıtay’daki hukukçular titiz araştırmayla aleyhime açılan davanın iki gün gecikmesi nedeniyle düşmesini uygun bulmamış, yenilenmesine karar vermişler. Bu titizlik yargı adına sevindirici.
Yargı mensuplarının telefonlarının da dinlenmesi olayında görüldü ki, bugüne dek polisten, jandarmadan gelen telefon dinleme talebinin kabulüne sorgusuz sualsiz -arada kendi numaraları olduğuna dahi bakmadan onay veren yargı mensupları, kendi telefonları da dinlenmeye başlayınca, haklı olarak tepki gösteriyorlar.
Belki bundan sonra güvvenlik makamlarından gelen her belgeyi gözü kapalı imzalamadan önce inceleyip soru sorarlar.