‘Demokratik açılım’ nihayet TBMM’de de tartışıldı. Partiler en yetkili ağızlardan görüşlerini ortaya koydular. AKP süreci ‘Demokratik açılım süreci’ olarak tanımladı. Kendi projelerinin de ‘Milli birlik ve kardeşlik projesi’ olduğunu ifade etti. Bu sözde proje kapsamında yapmayı hedeflediklerini koordinatör bakan Beşir Atalay meclise sundu. Şimdi aydın, yazar ve siyasetçiler bu sonuçları tartışıyor. Partiler mecliste başlattıkları tartışmayı […]
‘Demokratik açılım’ nihayet TBMM’de de tartışıldı. Partiler en yetkili ağızlardan görüşlerini ortaya koydular. AKP süreci ‘Demokratik açılım süreci’ olarak tanımladı. Kendi projelerinin de ‘Milli birlik ve kardeşlik projesi’ olduğunu ifade etti. Bu sözde proje kapsamında yapmayı hedeflediklerini koordinatör bakan Beşir Atalay meclise sundu. Şimdi aydın, yazar ve siyasetçiler bu sonuçları tartışıyor. Partiler mecliste başlattıkları tartışmayı toplum önünde de devam ettiriyor.
Mecliste yapılan tartışmada DTP’nin puan topladığı birçok çevre tarafından dile getiriliyor. Eğer böyle ise, demokrasi açısından elbette bu iyidir. Fakat böyle diyerek kendini abartmamak da gerekir. Zira DTP’nin hızla katetmesi gereken daha çok uzun bir yol var. CHP ile MHP uzun süredir dile getirdikleri görüşleri mecliste de ifade ettiler. İzledikleri tutumu bir kez daha ortaya koydular. Bu partiler demokratikleşmeye ve Kürt sorununun çözümüne karşılar. Şoven-milliyetçi ve faşist bir zihniyete ve politikaya sahipler. Katliamlarla da olsa Kürtlerin ezilmesini ve oligarşik diktatörlüğün olduğu gibi sürdürülmesini istiyorlar. İzledikleri politika ve gösterdikleri tutum bu bakımdan net. Meclis tartışmasından önce de netti, tartışmalar ise bu durumu bir kez daha gösterdi.
Fakat politikası ve tutumu ‘net’ olmayan, bir nalına bir mıhına vuran bir güç var ortada. Hiç kuşkusuz AKP’den söz ediyoruz. AKP bu muğlaklaştırıcı tutumunu meclis tartışmalarında da sürdürmeye çalıştı. Aslında meclis tartışmaları AKP’nin ‘süreç’ ve ‘proje’ anlayışının ne olduğunu bizce tamamen netleştirdi. Fakat tartışmalar gösteriyor ki, herkes bizim gibi düşünmüyor. Muğlaklık hala devam ettirilmeye çalışılıyor. Ne Başbakan ne de koordinatör bakan bir kez bile Kürt halkının haklarından bahsetmediği halde, bazı çevreler AKP’nin Kürt açılımı yaptığından, sorunu çözmekte olduğundan söz ediyor. AKP propagandacılarının böyle yapması anlaşılırdır, fakat demokrasi isteyen Kürtlerin böyle olduğunu sanması anlaşılmazdır, en hafif deyimle gaflettir.
AKP söz konusu tartışma gündemini mecliste niçin açtı? Çok açık ki, Türk ve Kürt toplumunu etkilemek için. Zaten Başbakan Tayyip Erdoğan meclis kürsüsünde konuşurken de halka hitap ettiğini söyledi. Meclis tartışması ardından da il il dolaşıp sözde açılımı halka açacağını ifade etti. Şimdi de bunu yapıyor. Şehir şehir dolaşıp halk toplantıları yaparak CHP, MHP ve DTP’yi eleştiriyor. Meclis tartışmasında da bunu yapmaya çalıştı. Bu üç partiyi ofsayda düşürerek halk nezdinde teşhir etmek ve puan toplamak istedi. Sanki aralarında ciddi bir siyasi amaç farkı varmış gibi göstermeye çaba harcadı. AKP’nin bu yaptıkları neyi hedefliyor? Birincisi, oy toplamayı. AKP sanki tarihi belirli bir seçim öncesi çalışma yapıyor gibi. Demokratikleşme ile Kürt sorununun çözümünü de buna alet ediyor. Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt sorununun demokratik çözümünü seçimde oy toplamaya alet eden siyaset en gayrı ciddi, rantçı, aşağılık ve tehlikeli bir siyasettir. AKP demagoji yapmada gelmiş geçmiş tüm partileri aşmış durumda. Tayyip Erdoğan, bir İsmet İnönü ve Süleyman Demirel izleyicisi olarak Demirel demagogluğunu bile geride bırakmıştır. Örneğin, son otuz yılın en savaş rantçısı siyasi hareket AKP’dir. Fakat AKP kendi dışındakileri savaş rantçısı olmakla suçlayabilmektedir.
İkinci olarak, gerçekleşen meclis tartışmasıyla AKP, demokratikleşmeyi ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü tasfiye etmeyi hedefliyor. Bunu da kısa süreliğine başardı gibi. Çünkü demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü isteyen elverişli bir iç ve dış ortam var. Bu ortam mevcut Türkiye yönetimi üzerinde ciddi baskı oluşturuyor. AKP ise, meclis tartışmasına kadar varan sözde açılım propagandasıyla bu baskıyı bertaraf etmeye çalışıyor. Yani mevcut sistemi korumak ve kurtarmak istiyor. Bunu da ince bir özel savaş politikasıyla gerçekleştirmeye çalışıyor. Yani söylediği ayrı, yaptığı ayrıdır. Kürt sorunu karşısındaki tutumu, özü itibariyle CHP ve MHP’den farklı değildir. Aralarında yöntem farklılığı var, amaç aynıdır. AKP’nin yapmaya çalıştığı hile ve oyundur.
Son meclis tartışması, görmeyi bilenler için AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımını netleştirmiştir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın galeyana gelip de (belki de bilinçli hile olarak) ‘Dersim katliamı’ demiş olması kimseyi aldatmamalıdır. Eğer böyle bir katliam varsa, peki kim yaptı bu katliamı? Kendisi şimdi bu katliamı yapan gücü yönetmiyor mu? Ortada bir katliam varsa, peki neden gereken düzeltme çalışmasını yapmıyor? Belli ki bu tür sözler hep oyun, halkı aldatmaya dönük hile, bir oy alma çabası.
Oysa hem Başbakan Tayyip Erdoğan, hem de koordinatör bakan Beşir Atalay, amaçlarının ‘PKK’yi minimalize etmek’ olduğunu söylediler. Yani marjinal konuma getirmek. Bu hedef, Genelkurmay Başkanı olduğunda İlker Başbuğ’un açıkladığı hedeftir. O da bunu ‘terörü birlikte yaşanır sınıra çekmek’ biçiminde ifade ediyordu. Zaten meclis kürsüsünde Tayyip Erdoğan’ın ‘teröre karşı mücadele’ çerçevesinde açıkladığı plan, İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduktan hemen sonra yaptığı Hakkari gezisinde açıkladığı planın aynısıydı. Demek ki birçok çevrenin ifade ettiği gibi, söz konusu siyaset AKP’nin değil, devletindir. AKP de, tıpkı İlker Başbuğ gibi, Kürt sorununu çözmeye değil, PKK’yi çözmeye çalışıyor. Bunu vurup ezerek yapmaya gücü yetmediği için, önce marjinal kılarak ve sonra da yok ederek iki aşamalı yapmak istiyor. Bu politika, son otuz yıldır gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin yürüttüğü ‘PKK’yi tasfiye’ politikasıdır. Zaten Tayyip Erdoğan da amaçlarının ‘PKK’yi tasfiye etmek” olduğunu açıkça söylüyor. O halde, bu politikanın yeniliği, değişimciliği nerede? Peki, AKP’nin diğer partilerden farkı nerede? Gerçek bu iken, AKP müthiş bir demagojiyle kendisini farklı göstermeyi başarıyor. Bu noktada gerçekten hakkını yememek gerekiyor: Başarılıdır.
Peki, AKP Kürt sorununu çözer mi? PKK’yi yok etmek ister mi? AKP, ABD’nin desteğini alarak ve Genelkurmayla uzlaşarak iktidara gelmiş bir partidir. Bu iki gücün politikalarını uzlaştırarak iktidarını korumaya çalışıyor. Örneğin ABD istedi, şimdi Afganistan’a yeniden fazla asker gönderiyor. Oysa Genelkurmay Başkanlığı ‘ek asker gönderilmeyeceğini’ açıklamıştı. Bir süredir bunu yaptılar, şimdi PKK’ye karşı ABD desteğini biraz daha arttırabilmek için Afganistan’a ek asker gönderiyorlar. ABD ile ilişkiler böyle yürüyor.
AKP’nin Genelkurmay Başkanlığı ile ilişkileri ise çok daha ilginç yürüyor. Bazıları sanıyor ki, AKP gerçekten sorunları çözmeye, çelişkileri gidermeye çalışıyor. Bu görüş kökünden yanlıştır. AKP, çelişki ve çatışmalara dayanarak iktidar olmuş rantçı bir partidir. Türkiye’nin mevcut çelişki ve çatışmalarının sona ermesi demek, AKP iktidarının da sona ermesi demektir. AKP mevcut çelişki ve çatışmaları çözmüyor, tersine yaratıyor, tahrik ediyor, dengeliyor. O nedenle bir CHP ve MHP’ye saldırıyor, bir DTP’ye saldırıyor. Örneğin, AKP gerçekte PKK’nin yok olmasını istemiyor. Çünkü PKK-Ordu çatışmasına dayanarak iktidar olmuş ve iktidarını da böyle sürdürüyor. AKP’ye göre bu çelişki ve çatışma yok olmamalı, sürekli yaşamalı ki AKP de iktidarda kalabilsin. Bu nedenle PKK’nin marjinal sınıra çekilmesini hedefliyor. Çünkü PKK güçlense AKP yok olur, PKK yok olsa Genelkurmayın AKP’ye ihtiyacı kalmaz. O halde çelişki ve çatışma alt düzeyde hep deva
m etmeli! AKP işte bu politikayı sürdürüyor. ‘Demokratik açılım’ bu politikanın süsü, cilası oluyor. AKP gerçeğini iyi tanımak ve yanılmamak gerekiyor. AKP kuyruğuna takılmamak gerekiyor. Bunu da elbette en önde demokratik güçler ve Kürtler yapmalı!…