AKP iktidarının en büyük sorunu kamu maliyesi. Yani bütçe açıkları ve dağ gibi yığılan borçların çevrilmesi… Kamu borçları hızla kabarıyor. Temmuz sonunda devletin borç yükü 414.5 milyar TL’ye çıktı. Bu borcun yaklaşık dörtte üçü iç borç, dörtte biri dış borç. İç borçta ulaşılan 308 milyar TL, tarihi bir rakam!.. Türkiye’nin küresel krizin etkisine girdiği Ekim […]
AKP iktidarının en büyük sorunu kamu maliyesi. Yani bütçe açıkları ve dağ gibi yığılan borçların çevrilmesi… Kamu borçları hızla kabarıyor. Temmuz sonunda devletin borç yükü 414.5 milyar TL’ye çıktı. Bu borcun yaklaşık dörtte üçü iç borç, dörtte biri dış borç. İç borçta ulaşılan 308 milyar TL, tarihi bir rakam!..
Türkiye’nin küresel krizin etkisine girdiği Ekim 2008 öncesi, yani eylül ayında toplam kamu borç yükü 354 milyar TL dolayındaydı. Temmuz sonuna gelindiğinde bu yükün yüzde 18 arttığını görüyoruz. Yani 11 ayda 61 milyar TL daha borçlanmak zorunda kalmış AKP iktidarı… Böylece ulaşılan borç yükü 414.5 milyar TL’yi bulurken bu borç yükünün çevrilmesi her yıl ortalama 45-50 milyar TL’nin bankalara, rantiyelere borç faizi olarak ödenmesine bağlı. Bu, tek başına 3 milyona yakın kamu çalışanına ödenen maaşlara denk bir faiz yükü…
Yine bu kriz döneminde anlaşılıyor ki, AKP iktidarı, ayda ortalama 5.5 milyar TL borçlanmış… Bu borçlanma ağırlıkla içeriden borçlanarak yapılmış. Yani bankalardan ve sıcak para olarak gelen yabancılara önemli ölçüde faiz ödenerek borçlanılmış ve borçlanma sürecek. Çünkü bütçede devasa açıklar oluşuyor. Sadece haziran ayı sonunda ulaşılan bütçe açığı 23 milyar TL’yi geçti. “Mali tatil” nedeniyle temmuz açığını göremedik. Temmuz-ağustos açık verileri birlikte açıklandığında göreceğiz ki, bütçe açığı daha 8 ayda, 35-40 milyar TL’ye yaklaşmış. Yıl sonu için öngörülen açık ise 60-70 milyar TL arası. Dehşetli bir bütçe açığı. Bu açığın finansmanı için giderek arttırılmak zorunda kalınacak faizlerle bankalara, sıcak paraya teslim olma çaresizliği var iktidarın…
Bu çaresizliği biraz olsun azaltmanın, yani borçlanma ihtiyacını makul seviyelere geriletmenin yolu, IMF ile anlaşma olsun olmasın, iktidarın “zam, vergi, hizmet tırpanı, düşük maaş” gibi tatsız önlemlere başvurmasına bağlı.
Hazırlanmakta olduğu söylenen orta vadeli mali programın temel ayaklarını da bu “mali disiplin” başlığı altındaki tatsızlıklar oluşturacak. En büyük saldırı da, belli ki, Sosyal Güvenlik Kurumu üstünden sağlık hakkına yapılacak.
***
Sadece Sosyal Güvenlik Kurumu kara deliği, bütçeyi oymaya yetiyor. 2009 programına göre, bütçeden SGK’ye 21 milyar TL aktarılacaktı, yıl boyu. Oysa daha ilk 6 ayda transfer 25 milyar TL’yi aştı!.. Yıl sonunda 50 milyar TL’yi bulursa şaşmamalı. Kurum, dolu dizgin iflasa gidiyor. Krizde sayıları 1.5 milyona yaklaşan işçi işini kaybedince SGK’nin prim gelirleri hızla azaldı. Öte yandan, patronların, çalışanların ve kendi yükümlülüğü olan primleri yatırmadığı, bu takılan prim borç tutarının 20 milyar TL’yi geçtiği anlaşılıyor. Bağ-Kurluların prim borcu da 32 milyar TL’yi aşmış. Prim mükellefleri, prim ödemeyi geciktirip bir af baskısı yaratarak, bu yükten yırtmayı umuyorlar.
AKP iktidarının büyüyen borç yükü altında ezilip ciddi seçmen kaybına uğraması mukadder. Sıcak para girişinin seyrine de bağlı olarak, gideceği yer eninde sonunda IMF… Halihazırda IMF’ye borçlar 11.5 milyar TL’den ibaret. Yani toplam devlet borcunun yüzde 3’ü bile değil. IMF’nin sıkı reçetesini kabul etmek şartıyla alınacak uygun bir kredi, AKP’nin borcu çevirmesine yardımcı olabilir ama IMF’nin tatsız reçetesini uygulaması şartıyla…
Öyle ya da böyle… AKP, önümüzdeki günlerde elektrikten doğalgaza zamlarla, yeni vergilerle, sağlık, eğitim hizmetlerinde hak ihlalleriyle, kamu çalışanlarının gelirlerini budaması, tüm çalışanların kıdem tazminatı, sendikal haklarını gaspıyla saldırganlaşmak zorunda kalacak. Açıklar ve borçlar tırmandıkça, saldırganlık da artacak.
***
Sevgili dostum Prof. Dr. Tülay Arın’ı kaybettik. 1980’lerin ortalarında 11. Tez kitap-dergi projesinde tanıştığım Tülay ve eşi Cengiz, her zaman emeğin, kadının safında yer tutarak, bilimsel gerçekliğe bağlı, aydınlatma görevlerini fedakârlıkla yerine getirdiler. Bununla kalmayıp, sorumluluk alanlarına giren örgütlenmelerde görev almaktan da hiç kaçmadılar. Tülay, ışıklar içinde yatsın. Cengiz’e sabır ve metanet diliyorum.
mustafasnmz@cumhuriyet.com.tr