Eski solcu, yeni liberal yazar-çizerlerin “devrimci” ilan ettiği AKP hükümeti işçi sınıfına karşı yürüttüğü acımasız politikalarını sürdürmeye devam ediyor. 4857 sayılı İş Kanunu ile başlayan bu büyük saldırı bugün işsizlik fonunun yağmalanması isteği ile bir adım daha ileriye taşınmış bulunmaktadır. At izinin it izine karıştığı bu dönemde, Ergenekon davası, Kürt açılımı vs. ile toplum adeta […]
Eski solcu, yeni liberal yazar-çizerlerin “devrimci” ilan ettiği AKP hükümeti işçi sınıfına karşı yürüttüğü acımasız politikalarını sürdürmeye devam ediyor. 4857 sayılı İş Kanunu ile başlayan bu büyük saldırı bugün işsizlik fonunun yağmalanması isteği ile bir adım daha ileriye taşınmış bulunmaktadır.
At izinin it izine karıştığı bu dönemde, Ergenekon davası, Kürt açılımı vs. ile toplum adeta uyuşturulurken işçi sınıfına yönelik çıkarılan her yasa sınıf mücadelesinin ulaştığı eşikleri ve buna müdahale biçimlerini adeta saklamıştır.
Tarihin en acımasız düzenlemeleri ile büyük bir kölelik ve sömürü düzeni kurulurken gözler başka yerlere çevriltilmiş, zihinler adeta tutsak alınmıştır. Sömürü ve yağmada sınır tanımayan, İslami faşist bir düzenin taşlarını tek tek döşeyen bir hükümet, demokratikleşme vs. adına adeta bir güvenlik kalkanı içine alınmıştır. Oysa işçi sınıfı üzerinden balkıdığında, tarihin en önemli çelişkisi üzerinden bakıldığında, yaşanan en zalim dönemlerden biridir. Karları artırmak, sömürüyü yoğunlaştırmakla yetinmeyen bu hükümet şimdi emekçilerin birikimlerine el atmıştır.
İşsizlik sigortası fonunda biriken paralarda en son söz sahibi olması gereken hükümettir. Basit bir adalet/hukuk duygusu bile bunun için yeterlidir. Zira devletin bu fona katkısı sadece beşte birdir. Söz hakkı da, karar hakkı da en çok o kadardır. Oysa söz ve karar hakkını yüzde yüz olarak kullanmaktadır. Bu tür davranışlara faşizmin egemen olduğu yerlerde rastlanır.
İşsizlik sigortasında biriken her kuruş, yoğun sömürüye maruz kalmış emekçilerin alın terinin karşılığıdır; onlara sorulmadan kullanılacak her kuruş hırsızlıktan, soygundan başka bir şey değildir. Öyle olduğu için her emekçi bu soyguna, bu açık hırsızlığa karşı çıkmalıdır. Çalınan sadece biriktirdiği parası değil, emeğidir, onurudur, iradesidir, geleceğidir.
Parasına, emeğine, onuruna, iradesine, geleceğine sahip çıkmayan bir kitle sınıf olamaz.
İşçi sınıfı büyük bir sınav ile karşı karşıyadır: Ya onuruna, emeğine, geleceğine sahip çıkacak, ya İslami faşizme teslim olup bir İran, Suudi Arabistan rejimine razı olacak.
Tarih bir büyük öğretmen olarak, müdahale edemeyenlere nasıl müdahale ettiğini bize pek çok örnek ile gösteriyor. Görmek, öğrenmektir. Öğrenmek, mücadeledir, eylemli muhalefettir. Mücadele ve muhalefet değiştirmektir.