Barış ilk defa bu kadar geniş bir çevre tarafından gündeme getirildiğinde Meksika deneyimini, Zapatistaların yaşadıklarını aktarmak istiyorum. Barış sadece silahların susması anlamına mı geliyor? ve barış sadece imzalama sözleri ve hatta imzalanması ile sonuç veriyor mu? Zapatistalar ile Meksika hükümeti arasında ateşkes sürecinde uluslararası gözlemciydim. Hükümetin buna ne kadar uyduğunu daha doğrusu ne kadar uymadığını […]
Barış ilk defa bu kadar geniş bir çevre tarafından gündeme getirildiğinde Meksika deneyimini, Zapatistaların yaşadıklarını aktarmak istiyorum. Barış sadece silahların susması anlamına mı geliyor? ve barış sadece imzalama sözleri ve hatta imzalanması ile sonuç veriyor mu?
Zapatistalar ile Meksika hükümeti arasında ateşkes sürecinde uluslararası gözlemciydim. Hükümetin buna ne kadar uyduğunu daha doğrusu ne kadar uymadığını uluslararası kamuoyuna rapor ediyorduk. Günlük işlerimizden biri Zapatista komününde önünden geçen askerleri birlikleri saymaktı. Her gün saat 8.30’da tanklar, panzerler ve adını bilmediğim bir sürü zırhlı araç, havan, bazukalarla en az 100 e yakın araç geçiyor ve ateşkes anlaşmasına göre de 10.30 gibi de geri dönmesi gerekiyordu. Biz her geçişte sayıyor eğer bir kısmı dönmezse uluslararası kamuoyuna bildiriyorduk. Gücümüz bizi Avrupalı zannedip öldürmemelerinden kaynaklanıyordu. Bize dış mihrak diye bakıyorlardı. Ben de cezaevindeki askerlerce sayılmaların intikamını alıyordum. Üniformalarına ve silahlarına göre bir sütuna yerleştiriveriyordum. Zapatistalar hükümetin önerdiklerinin tümünü halka götürüp soruyorlardı. Hükümet bu halka danışmayı anlamıyor Zapatistaların oyaladıklarını söylerken Zapatistalar bizim sizin gibi bankalarınız, mesai saatleriniz, borsalarınız yok maya saatimiz var. Toplanırız karar veremezsek yine toplanırız çünkü demokrasi budur diyorlardı.
Zapatistalar ABD’deki Kızılderililerin yerleştirildiği gibi Meksika hükümetinin önerdiği rezerv alanlarını reddettiler ve sadece bununla kalmayıp barış görüşmelerinde sadece Chipas için yani kendi bulundukları alan için konuşmadılar. Kuzey Meksika’daki işçi hakları için de taleplerde bulundular. Hükümet bu isteklerini geri çekmelerini istedi Zapatistaların sadece Chipas için taleplerde bulunmasını talep etti. Zapatistalar ise bu demokrasi sorunu, Kuzey Meksika’daki işçilerin hakları bizi çok ilgilendiriyor eğer bunu istemezseniz görüşmeleri kesiyoruz dediler. -Bu Zapatista programı bir bölge talebi yerine bütün Meksika için, hatta bütün dünya için bir talep haline geldi. Hükümetin tuzağına düşmediler. Talepleri sadece bir bölge için değil bütün Meksika için bir demokrasi talebiydi.
Görüşmelerin 6 ana başlık altında toplanmasını onayladılar. 1-Komün ve otonomi ile ilgili yerli hakları 2-Yerliler için adaletin sağlanmasının garantileri 3- Yerlilerin politik temsili ve katılımı 4- Yerli kadınların durumu, hakları ve kültürü 5- İletişim yolları 6- Yerli kültürünün yayılması ve gelişmesi ve bütün bunların arasında özerklik ve katılım talep ettiler. Bu ikisinin bir araya gelmesi çok önemliydi. Yani bir yandan bütün Meksika için doğrudan kendisini yönetmek anlamına gelen Özerklik yanında aynı zamanda bu görünüş adı altında Dünya bankasının programı “Desantrilizasyon”a doğrudan karşı çıktılar. Mutlaka katılımı talep ettiler. Yani tam anlamıyla demokrasi talep ettiler. Yoksa özelleştirmeler ile su dağıtımının, elektriğin, sağlığın ve eğitimin paralı hale getirilmesinin aracı olmadılar.
Barış nedir? Yani savaşın bitmesinde sadece gerillanın değil korucuların bile haklarını talep eden, güvenceye alan bir anlaşma olmadıkça hiçbir anlam ifade etmez. İmzalanmış anlaşmalar bile olsa geçenlerde Mardin de yaşanan olaylar gibi kendi kardeş çocuklarını bile öldürmekten çekinmeyen bir yağma düşüncesi ile nasıl bir barış olabilir ki? İnsanların kendi topraklarına geri dönebilmesini içermeyen bir barış olabilir mi? Toprak reformu olmadan, Kooparatif örgütlenmeleri içermeyen bir barış anlaşması ne kadar geçerli olabilir ki? Bir daha ki hafta URNG ve Guatemala barış sürecini yazacağım. Bu hafta Zapatistaların sözleriyle bitirmek istiyorum benim de talebim olan: Demokrasi, adalet ve özgürlük…
Ateşkes ve barış süreci Zapatistalar’da nasıl oldu-2
Geçen haftaki ‘Dünyanın Sokakları’ yazısında bu hafta için Guatemala barış sürecini, URNG gerillalarının taleplerini ve bugününü yazacağımı söylemiştim ama geçen haftaki gelişmeler sonucunda mutlaka değinmem gereken şeyler olduğunu görünce, Zapatistalar ve Meksika sürecine bu hafta da devam etmek istedim.
Ateşkes sürecinin başında her zaman halkın yanında bir Piskopos olan Samuel Luis tarafından önerilen bir ulusal arabulucu komisyon (Conai) kurulması önerisini Zapatistalar kabul etti. Hükümet ise ihtilaf yaratmaya devam edince, 19 Aralık 1994’te Zapatistalar bu sefer ‘şiddet içermeyen’ yeni bir askeri saldırı düzenlediler. O gece sivil halkla birlikte, tek bir kurşun atmadan, 38 belediye binasını işgal ederek Chipas topraklarının yarısını ‘İsyancı Topraklar’ ilan ettiler. İki gün sonra, Meksika parası Peso, bir gecede yarıdan fazla değer kaybetti ve 24 Aralık’ta, yani 5 gün sonra hükümet de Conai’yi arabulucu komisyon olarak kabul etmek zorunda kaldı. Ardından 2 Ocak’ta Zapatistalar, Lacandon ormanlarından 3. bildirgelerini yayınladılar. ‘Ulusal Özgürlük Hareketi’ için yeni bir yapılanma oluşturmaya çağıran bu bildirgede geçen haftada yazdığım gibi ‘Demokrasi, Adalet ve Özgürlük’ün ancak bütün Meksikalılar ile birlikte gerçekleşebileceğini vurguladılar.
Yine geçen hafta Zapatistaların barış görüşmelerinin sonuçlarını ulusal ve uluslararası bir referanduma götürdüğünü söylemiştim. Bunun da sonuçlarını yazayım. Bu referanduma 1.5 milyon Meksikalı ve 100.000’den fazla yabancı katıldı. Ulusal katılımcıların yüzde 97.5’i Zapatistaların ana isteklerini talep etmeye devam etmelerinin gerektiği yönünde görüş belirtirken, yüzde 92.7’si isteklerin gerçekleştirilebilmesi amacıyla bütün ülkedeki tüm demokratik güçlerin, geniş kapsamlı sosyal ve politik muhalefet safında birleşilmesi yönünde görüş bildirdi. Bununla yetinmeyen EZLN yani Zapatistalar, bir süre sonra 125 kişi ile bir danışma kurulu oluşturdu. Demokrasi ve adalet hakkındaki görüşmelere katılacak bu danışmanlar kurulu; farklı partilerin eski liderlerinden ulusal borçlu hareketi temsilcilerine, isyancı hükümet temsilcilerinden yazarlara, entelektüellere, hareketlere, kültür gruplarına, tek tek insanları ve örgütlenmeleri kapsıyordu. Bu ‘akil’ kişiler farklı fikirlerde olan ama barışa inananlardan oluşuyorlardı. Yani Zapatistalar, bu şekilde barışı demokratik olarak bütün kesimlerle tartışırken, egemen partiler ise aynı bu hafta bizim ülkemizde önerildiği gibi kapalı kapılar ardında görüşmeler tasarlıyorlardı.
Bu yüzden yeniden Zapatistaları yazdım. ‘Demokrasi, Adalet ve Özgürlük’ hükümetlerin istedikleri gibi gizlice gerçekleştirilemez. Aynı dönemde Chipas’ın başkenti San Cristobal Las Casas’ta gördüğüm bir dergi Subkumandan Marcos’u çizmişti. Bir melek gibi resmedilmişti Marcos. Başının üstünde bir hale vardı ama kanatları gazete kağıdından yani düşüncelerden yapılmıştı. Zapatistaların esas gücü düşüncelerinden kaynaklanıyordu. Bu yüzden özgür komün, ekolojik demokratik cumhuriyet, halk meclisleri ve benzerleri yani demokrasinin ilk adımı demokratik olmadan gerçekleşemez. Barış görüşmelerinin bütün ülkede referandumlarla tartışılması, hatta bununla yetinilmeyip, bu referandumun yabancılara bile açılması, ayrıca geniş bir danışma kurulu gerçekten göstermez mi ‘Nasıl bir demokrasi talep edildiğini?’
Yine geçen haftaki gibi aynı Zapatista sloganıyla bitirmek istiyorum. Bu yazıda da yine yazdığım. Tekrar ve tekrar. Hepimiz için “DEMOKRASI, ADALET VE ÖZGÜRLÜK”.
Guatemala-Urng barış süreci
Son iki haftadır Zapatistaların ateşkes sürecini yazıyorum. Barış süreci demiyorum çünkü aslı
nda tam olarak bir barış anlaşması imzalanmış değil. Bununla ilgili, hükümetin mecliste kabul ettiği yerli hakları yasası da aslında pek uygulanmamakta, ancak Zapatistalar ‘asi topraklarda’ 15 yıldır komün olarak yaşıyorlar; yani Marcos’un tanımıyla ‘dans edecek bir yerleri’ var ama dünyayı istemeye de devam ediyorlar. Burada ise son günlerde çok iyimser bir hava var ama ne yazık hayat öyle yürümüyor. Bu yüzden dünyadaki diğer barış anlaşmalarını, barış süreçlerini anlatmak istiyorum. Öncelikle şunun altını çizmekte fayda var; anlaşma her zaman bir süreçtir ve hatta bazen de Guatemala’da olduğu bir anlaşmalar toplamıdır.
URNG-MAİZ (Unidad Revolucionaria Nacional Guatemalteca,-Guatemala Ulusal Devrimci Birliği) 1982 yılında dört devrimci hareketin, gerilla grubunun bir araya gelerek cuntaya karşı oluşturdukları bir cephe. Cuntanın, dünyanın her yerinde olduğu gibi işkenceler, faili meçhuller ve yargısız infazlarına karşı sürdürülen direniş, farklı süreçlerden de geçerek 1996 yılında imzalanan anlaşmayla bir anlamda sona erdi. Böylece resmi olarak 36 yıldır süren iç savaş bitti. O dönemin Guetemala Devlet Başkanı Alvaro Arzu ve URNG Genel Sekreteri Kumandan Rolando Moran arasında imzalanan bu anlaşmanın bir diğer imzacısı da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali idi. Yukarda söylediğim gibi aslında bu anlaşma, daha önce imzalanan anlaşmaların da bir toplamıydı. 1991 yılından itibaren imzalanan bu anlaşmalar, öncelikle politik ortamın demokratikleşmesinden yerli kimliğinin tanınmasına, gerillanın toplumsal yaşama yeniden kazandırılmasından toprak reformuna, URNG’nin yasal politik faaliyet sürdürmesini, sosyoekonomik değişim programlarını ve yerli kadın haklarını içeren farklı birçok anlaşmanın bu barış anlaşmasıyla bir kez daha teyit edilmesiydi.
Bu anlaşmalar arasında özellikle saymadığım diğer anlaşmalar ise, insan haklarına ilişkindi. Bunun kesinlikle durdurulmasının ötesinde, geçmişteki insan hakları ihlallerinin araştırılması için ortaya koyulan bir ‘gerçeği araştırma komisyonu’ çalışması, yine bu anlaşmayla teminat altına alındı. Bu şekilde insanlık suçları zamanaşımının dışında tutularak, bunların failleri araştırıldı ve cezalandırıldı. Her ne kadar bu süreç, devlet ve bürokrasi çarkı içinde ezilse de yine de örnek bir hesap sorma süreciydi. Guatemala’da barış sürecinin en vazgeçilmez koşullarından biri insan hakları ihlalerini gerçekleştirenlerin araştırılması ve yargılanmasıydı.
Barış; faili meçhullerin, işkencelerin ve yargısız infazların üstüne inşa edilebilir mi? Bunların sorumluları aynı noktalarda, aynı etkinlikte bulundukları sürece, barışın devamı sözkonusu olabilir mi? Eğer onlar araştırılmazsa, yargılanmazsa neden vazgeçsinler? Ve yeniden ve her an yeniden baltalarıyla dalmayacaklar mı yine dehşetli savaş çığırtkanlıklarıyla iyimserliklerinizin içine? Barış çok güzel ve bu yüzden sadece tesadüflere ve iyimserliklere teslim edilemez.
Eh bu kadar laftan sonra bir de egemenleri teşvik edici bir şeyler yazmalıyım: Birincisi daha sonra gerçekleştirilen seçimlerde URNG’nin devamı olan politik parti, 2003’te yüzde 4.2, 2007’de ise yüzde 3.7 civarında oy aldı. İşte belki barıştan sonra yüzünüz daha fazla oy görür. Bir diğeri ise, bu barış anlaşması Unesco Barış ödülüne uzanan bir yolu açtı. Ha gayret Tayyip, zorla da olsa belki torunlarına anlatabileceğin tek onurlu şeye sahip olma şansını yakalıyorsun.
[Metin Yeğin’in üç parçadan oluşan bu yazısı 30 Temmuz, 8 Ağustos ve 13 Ağustos tarihlerinde Günlük Gazetesi’ndeki köşesinde yayınlanmıştır]