Mecburiyet caddesi üzerinde bir ekmek fırını… Gecesiyle gündüzüyle, yaşamı pek de bana benzemeyen un kirpikli işçiler… Buraya kadar tamam, ilgi çekici bir şey yok! Dış cama yapıştırılmış A4 çıktı: EKMEK: 50 Krş – Tamam, ona alıştık. Hemen yanında: DÜNKÜ EKMEK: 35 Krş – Nasıl yani? – Aynen öyle. ‘Akşam pazarı’ satılan salkımsız üzümler gibi. Yani […]
Mecburiyet caddesi üzerinde bir ekmek fırını… Gecesiyle gündüzüyle, yaşamı pek de bana benzemeyen un kirpikli işçiler…
Buraya kadar tamam, ilgi çekici bir şey yok!
Dış cama yapıştırılmış A4 çıktı:
EKMEK: 50 Krş
– Tamam, ona alıştık.
Hemen yanında:
DÜNKÜ EKMEK: 35 Krş
– Nasıl yani?
– Aynen öyle.
‘Akşam pazarı’ satılan salkımsız üzümler gibi. Yani karın doyurmak için ekmeğin yarını bekleniyor.
Evet, doğru. Gıda stokları taşarken, “Bu da sana kaldı Ahmet” (bkz. Hababam Sınıfı) diyor bir ekip, gülerek. Komik olduğu için değil, durum pekişsin diye.
Stokları taşanlar ‘göze gelmemek’ adına kimi halkları ‘gözden çıkarıyor’. Buna rağmen, ‘gözaltları uykusuzluktan morarmışlar’la, “Hayır” deyip hababam ‘gözaltına alınanlar’ bir türlü yan yana gelmeyi ‘göze alamıyor’.
‘Tek başına kurtuluş yok’ belki ama tek başına da hareket var, mücadele var ve birileri; dünyanın dört bir yanında birileri; hatta dünyanın en ücra köşelerinde birileri, hayalleri için, çoğu kez de ortak hayaller için koşturuyor. Bunu bilmek ve hissetmek çok önemli olabiliyor bazen. Öyledir ya, yaşadığımız birçok şeyin, yalnızca bizim başımıza ve en çok bizim başımıza geldiğini düşünürüz ve ne de çok yanılırız. Beraberce koşturmacaya selam!
Savaşın Babaları, yakın puroları, belki bir Vietnamlı…
Tabii asıl koşturmaca ‘savaşın babaları’ tarafından yapılıyor. En az 1 asırlık Kürt Sorunu’nu ivedilikle ‘halledip’, orayı da ‘kullanıma açmak’ için seferberlik başladı. Daha dün, ismi gazete sütunlarında bile geçmeyen Öcalan’ın, sürece ‘ne kadar dâhil olacağı’ gündemde. Ülkenin, kontrgerilla denince akla gelen ilk isimlerinden olan Mehmet Eymür bile PKK’nın lider kadrosuna af çıkarılması gerektiğini söylüyor.
Köşe yazarları da ayrı bir âlem! Şöyle bir karşılaştırsak dün ile bugünü…
5-10 sene önce Kürtçe bir şarkıya başlayan sanatçının mikrofon jakının polis tarafından çekilebildiği bir ülkede…
Hala “kart, kurt” icadının siyasal uzantılarının var olduğu bir ülkede…
Kürtlerin yeni imtihanı!
Şunu bilmeliyiz, kapitalistler bunlarla pek ilgilenmez; daha doğrusu gerektiği zaman kullanırlar etnik ve dinsel kimlikleri, hatta bazen dillerin asimile olmaması mücadelesine dalıp ‘tersine asimile’yi de böylece kavram lügatımıza sokarlar.
Birkaç yıl önce Silopi’deki bir yaşıtıma kapitalist sömürüyü anlatamamıştım; çünkü Migros’lar, ‘McDonalds’lar… yoktu. Bunu anlatabileceğim bir ekonomik saldırı başlayacak şimdi. Peki, kimlik sorunu iyice soğuduktan sonra Kürtler, yüzünü hangi politik hatta dönecek?
Kürt sorunu çözülmüş oluyor mu peki? Başka bir boyuta da taşınmıyor mu? Kenan Evren’in yargılandığını düşünelim. Biz yargıla(y/t)amadıkça, -bir arkadaşımdan intihalle- halkın vicdanında yargılanmadıkça dişe dokunur bir şey oluyor mu?
Hep şöyle bir şey aklıma gelir; hani şu banka kampanyaları: “Diğer bankalardaki bütün borçlarınızı kapatalım, siz yalnızca bize ödeyin”.
Biraz daha netleşiyor herhalde.
Aslında lafı biraz fazla geveledim. Olay ne biliyor musunuz? Şu İstanbul’daki ‘baz istasyonu’ muhabbeti! Gerçi son günlerde sık sık izliyoruz ‘baz istasyonları’na karşı-eylemleri ama bilindik anlamda eylemin ötesine geçilmesini deneyimliyoruz bugünlerde.
Örnek: Ezbere dinamit
Yani olay özetle şudur: Mahalleliye ‘çaktırmadan’ baz istasyonu kurulmuştur. Fark edilir. Belki başta polise şikâyet etmek, mahkemeye başvurmak gibi, sonuç alınmasına pek sıkça rastlanmadığı şeyler yapılır. Nihayet bir ‘çıngar’ çıkarılır. Bu da yemez…
İşte burası kritik! Şimdi ne yapılacak? “Kimse bizi dinlemiyor” diye diye, kafasının hemen üstüne kurulmuş -hakikaten de 5metre yükseklikte bir yere- ‘baz istasyonu’na baka baka her gün oradan geçmek mi?
İki tane adam levyelerle kırıp döküyorlar yapıyı.
-Bitti!
Honduras’ta darbeciler sokak aralarına giremeyecek!
Honduras’tan kopup gelen resimleri görüyoruz. Darbeciler artık mahalle aralarında dolaşamayacaklar rahatça.
Belki de konuşmaktan ve ondan daha da az yaptığımız yazmaktan daha fazla önem vermeliyiz yapmaya. İşte biraz yaptık, “Şaka yaptık” dediler harç zamlarında.
– Yetti mi?
– Hayır.
“Karışık değil de biraz karmaşık” ya da “Ancak ‘çözüm’ bizi geleceğe taşır”
Neticede olan biten karmaşıktır. Bire-bir, örten fonksiyonlar lise 1’de kaldı. Fakat ‘karmaşık’ ile ‘karışık’ aynı değildir. ‘Karmaşık’ın çözülme iddiası vardır, ‘karışık’ın aksine.
Her çözümle koparız gelenekten. Problemden kaçmak da kopuş olabilir tabi; kolaycı ve bilinçsiz bir kopuş. Biraz haksızlık mı ediyoruz pasifistlere?
– Hiç sanmam. ‘Che Guevara’lar değil de Gandhi’ler’ istenmesi boşa değil!
Nedensiz ‘belki de’lerin her cümlenin başına üşüşmesi ‘şüphecilik’le açıklanabilir mi? Yoksa muğlak zeminlere ihtiyaç mı duyuluyor?