Dindar bir insanın, Tanrı’ya inancının, günahlardan arınma çabalarının gereği olarak sıradan bir insandan daha insancıl, ahlaklı olması beklenir. Ahlak dinlerinin başkalarının haklarına saygıya ilişkin kuralları, günah işleme korkusu, cennete gitmeyi hak etme çabaları ile buluştuğunda; dini bütün insan imajı, kimsenin hakkını yemeyen, kötülüğünü istemeyen üstün insan imajı ile özdeşleşir… Gelin görün ki dünyada, bizi daha […]
Dindar bir insanın, Tanrı’ya inancının, günahlardan arınma çabalarının gereği olarak sıradan bir insandan daha insancıl, ahlaklı olması beklenir. Ahlak dinlerinin başkalarının haklarına saygıya ilişkin kuralları, günah işleme korkusu, cennete gitmeyi hak etme çabaları ile buluştuğunda; dini bütün insan imajı, kimsenin hakkını yemeyen, kötülüğünü istemeyen üstün insan imajı ile özdeşleşir…
Gelin görün ki dünyada, bizi daha çok ilgilendiren ülkemizde yaşananlar, sosyal bilimcilerin üzerinde çok ciddi çalışmaları gereken, tam tersine çok çarpıcı bir gelişmeyi sergiliyor; genel olarak toplumlar hızla muhafazakârlaşır, dindarlık çok ciddi gelişmeler kaydederken, toplumlardaki suç eğilimlerinde, ahlaksızlık, yolsuzluk, her tür suçun işlenmesi oranlarında, cinayetlerde, katliamlarda, terör eylemlerinde patlamalar yaşanıyor…
En son yaşadıklarımız; kitlesele dönüşmüş töre cinayetinin, birinci dereceden akrabalar arasından, hem de toplu namaz kılınırken gerçekleştirilmiş olması, Türkiye’nin her yerinden artış, patlama biçiminde gelen aile içi şiddet, cinayet haberleri, çocuğu sobada yakan anne, bütün ailesini tek tek kurşunlayan evlat.. örnekleri, korkuyu, birlikte sorgulamayı getiriyor… Nedense sorgulamak hiç işimize gelmedi ama, radikal İslami örgütlenmelerin yerleştiği ortamlarda, kadın, çocuk ayırımı olmaksızın, aynı dinden ibadet yerlerinde de toplu katliamlar katlanıyor… Tabii ki dinle-imanla aslında doğrudan hiçbir ilişkisi yok. Ancak ahlaki değerlerin, geleneklerin belirleyici, geçerli olduğu muhafazakârlık, dindarlık artarken, tersine bir insani değerler çöküşünün sorgulanması gereken bir anlamı olmalı değil mi?
***
Demokrasinin, uygarlığın, aynı zamanda gelenekler, muhafazakârlığın da beşiği İngiltere’den geçen hafta boyunca Meclis’ten gelen yolsuzluk haberlerine, siyasetin kirlenmesi boyutuna sadece bir bakıp, karamsarlığa kapılmamak elde mi? Toplumsal duyarlılık, sorgulamanın en üst düzeyde olduğu bir ülkede siyaseti böylesine kirleten düzen sorgulanmayacak mı?
Bizde yapılmış bütün araştırmalar, muhafazakârlık, dindarlık patlamasının verilerini ortaya koyuyor. Ilımlı İslamın temsilcisi bir iktidarda, dincilik üzerinden yapılan siyasetle ayırımcılık yaşamın her alanında geçerli, ister istemez katlanıyor. Mahalle baskısı, toplumun çok tehlikeli kutuplaşması, dinci yaşam biçiminin dayatılmasının sakıncaları bir yana, geleneklerin, aile bağlarının, dindarlığın güçlendiği bir toplumsal ortam ve yapıda, hiç değilse her tür ahlaksızlığın, suçun azalması gerekmiyor muydu?
Dini değerlerin çıkarlar için kullanılması gerçeğinde, suçluluğun kapatılması, maskelenmesi güdüleri içinde var…
***
Gerçek şu ki, giderek acımasız boyutlar kazanan yeni dünya sömürü düzeni çarklarında, ideolojiler ortadan kaldırılıp, demokrasilerin olmazsa olmaz ayakları, sosyal devlet, sendikal haklar, gerçek demokratik düzen, sivil toplum örgütlenmelerinin gücü, işlevleri ortadan kalktıkça… Bilimsel teknolojik devrim çağının, başta medya tüm etkin güç araçları, daha acımasız bir tekel çıkarlar, piyasa düzeninin eline geçtikçe… Dünya çapında milyarlar, ülkemizde milyonlar çok hızlı ve acımasız biçimde yoksulluk, yoksunluğa, işsizliğe, çaresizliğe mahkûm edildikçe… Düzenin sorgulanmaması adına, insanların insan hakları ile çatışır biçimde, bireyin özgürleşmesi yalanı ile uyutulmaları, afyonlanmaları için ırk ve din ayırımcılığı pompalanınca.. muhafazakârlık, dindarlık ile insan hakları, suçların patlaması birlikte yaşanıyor.
Güçlü devletin kamusal güvencelerinden yoksun, eğitim, sağlık, çalışma hakkı, sosyal güvenlik sistemlerindeki çöküşten hızla paylarını alan, çaresiz kalan milyonlar.. yitirdiklerini görmemek, isyan etmemek üzere çok hızlı insan haklarının korunmasında araç olacak gerçek siyasal, sendikal, toplumsal örgütlülüklerden uzaklaştırılıyorlar. Özel yaşam, inanç alanlarına ait değerlerle afyonlanarak, insan olarak yitirdiklerini görmemeleri, algılamamaları sağlanmak isteniyor…
Siyasi iktidar olarak milyonların çalışma hakkını gasp eden krizin teğet geçtiğini savlayarak, sosyal devlet düzeni içindeki kazanılmış haklarını ellerinden alarak.. aşiret, tarikat, cemaat sarmalında, sadaka düzeninde kitleleri nereye kadar uyutabilirsiniz? Yapılan araştırmalar eksik olsa da, her dört kişiden birinin içinde bulunulan olumsuz ekonomik, sosyal, siyasal koşullar bağlantılı depresyonda olduğu yolunda bir ipucu veriyorsa; dünyada en yaygın ahlak dini Müslümanlık, dini inançlara bağlılık, bireyleri nasıl kurtarsın ki…
Yoksulluğu, yoksunluğu paylaşmamak üzere, yoksul güney dünyasında çok daha acımasız çatışan insanlar, ülkemiz gerçeğinde de yaşandığı üzere, ırk, din ayırımcılığı üzerinden çatışmaları, bireysel yaşam üzerinden de aynı şiddetle yaşıyorlar. Toplumsal, bireysel ölçeklerdeki, bu çatışmaların boyutları giderek insanlık hallerinden uzaklaşıyor…
soner@cumhuriyet.com.tr