En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de devrim O, onun en güzel yüz metresini koştu En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak… En hızlısıydı hepimizin. En önce göğüsledi ipi… Acıyorsam sana anam avradım olsun. Ama aşk olsun sana çocuk. AŞK olsun! Can YÜCEL O sabah gökyüzü bulutluydu. Ankara’ya yağmur yağıyordu… Bulut kümeleri arasından yer yer güneş ışınları süzülüyordu. […]
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin.
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun.
Ama aşk olsun sana çocuk. AŞK olsun!
Can YÜCEL
O sabah gökyüzü bulutluydu. Ankara’ya yağmur yağıyordu… Bulut kümeleri arasından yer yer güneş ışınları süzülüyordu. Yaşar Kemal’in deyimiyle ‘sarı bir yağmur’ yağıyordu o gün…
Dün 6 Mayıs’tı… Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bundan tam 37 yıl önce idam edildiler… Aslında o gün doğdular… Ölmediler, ölmeyecekler de…
Ulucanlar Cezaevi’nin avlusunda kurulan darağacı, üç fidanın boynuna doladı iplerini… Deniz’in idamını Yusuf’a, Yusuf’un idamını Hüseyin’e izlettirdiler… Hatta biliriz, Yusuf’un ‘Duydum Deniz’in sesini’ deyişini… Militarist zihniyet, idam ederken bile işkenceden vazgeçmedi ve bu korkunç infazı da birbirlerine göstermekten geri kalmadı…
Onlara isimleri ile sesleniyorum. Deniz, Yusuf ve Hüseyin… Çünkü onlar hiç büyümediler ve yaşlanmadılar… Şu an üçü de benden çok küçük…
Onlar emperyalizme ve sömürüye karşı adaletin ve özgürlüklerin hakim olduğu, demokratik ve sosyalist bir Türkiye için mücadele eden bir kuşağın öncüleri idi… Ülkenin her yerinde insanlık için bitmek tükenmek bilmeyen bir özgürlük heyecanıyla mücadelelerini sürdürdüler.
Aralarında; Ulaş Bardakçı, Mahir Çayan, Ömer Ayna, Sabahattin Kurt, Deniz Gezmiş ve Hüseyin Cevahir’in bulunduğu bir grup Dev-Genç’li 1968’de Hakkari’ye kadar giderek, Zap suyunun üzerine bir köprü yaptılar… ‘Boğaza değil, Zap’a köprü’ dediler. Bu köprü aynı zamanda halkların kardeşliğinin de köprüsüydü.
Deniz buna o kadar inanmıştı ki, idama giderken bile ‘Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği’ diye haykırdı… Aslında o gün, bugün bazılarının gizlemeye çalıştığı Deniz’in kardeşlik sloganını atarak idam sehpasına yürüdüğü gün oldu…
Tabii bu kardeşlik ve onların çabası ile yapılan adalet köprüsü Mahir’leri hunharca katleden, Deniz’leri idama götüren zihniyetin bombalarıyla 1990’larda yıkıldı.
Onların düşünceleri ile kaç kuşak daha büyüdü, kaç kuşak savruldu, kaç kuşak benzer acıları yaşadı…
‘3 fidan’ denildi onlara…
Türkiye Cumhuriyeti en verimli gençlerini nasıl katlettiğini yıllarca takip etti, aradan yıllar geçse de onlar nesillerce yaşadı. Hiçbir caddeye, bulvara, üniversiteye verilmedi isimleri. Onların yerine darbecilerin, onları yok edenlerin isimleri büyük harflerle levhalara yazıldı… O gençler ise, yürekten ve sessizce anıldılar her 6 Mayıs günü…
Deniz’lerin yargılanmalarının adil olmadığı artık herkes tarafından kabul edilen sıkıyönetim mahkemelerinde gerçekleştirildi. Hakimlerin atanmaları, yer değiştirmeleri ve yükselmeleri yürütme organı tarafından yapılıyordu. Böylesi bir ortamda yargının tarafsızlığından bahsetmek elbette mümkün değildi. Mahkemeler sıkıyönetimin hiçbir isteğini geri çeviremiyordu.
O dönemde idamdan başka ‘iyi hal indirimi’ talep edilse, mahkeme bu konudaki tüm talepleri geri çeviriyor, kendilerinin yetkili olmadıklarını, bu konuda Meclis’in karar vereceğini söylüyorlardı. Böylece yetkilerini TBMM’ye devrederek Anayasa’yı açıkça çiğnediler. TBMM kürsüsünde ise Demirel, elleriyle 3 işareti yaparak ‘3’e 3′ diyordu. Menderes’lerin idamına atıfta bulunan Demirel, onların intikamını Deniz’lerden almak istedi. Oysa Menderes’ler idam edilirken, Deniz, Yusuf ve Hüseyin daha çocuklardı…
O dönemde (12 Mart Askeri Darbesi) iktidardan indirilen Süleyman Demirel, Deniz’lerin idamına ‘Evet’ oyu veren Adalet Partisi’nin lideriydi. Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25, Hüseyin İnan ise 23 yaşındaydı. Yıllar önce kendi yeğeni Yahya Demirel bir sürü yolsuzluklarla yargılanırken, ’25 yaşındaki çocukla uğraşıyorlar’ diye duygu sömürüsü yapıyordu. Ama o gencecik insanların yaşına bakmadan idam sehpasına ‘evet’ demeyi iyi biliyordu…
Bugün Ergenekon davasında Süleyman Demirel’in ismine fazlası ile rastlıyoruz…
Tüm dünyada 68 dönemi özgürleşme ve demokratikleşme süreci olarak büyük bir ivme kazanmış ve büyük oranda tamamlanmış olmasına rağmen, Türkiye’de hala bu süreç tamamlanmamıştır.
O günkü zihniyet bugün de vardır ve devam etmektedir ama bilmiyorlar ki; her gün Deniz’ler, Mahir’ler, Hayri’ler, Mazlum’lar büyüyor…
Biz onların yasını yüreklerimizde tuttuk, asla ağlamadık… Selam olsun hepsine…
Evet, onlar bugün yok ama onlardan doğan milyonlar var… Demokrasi, özgürlük, barış ve sosyalizm için toprağa düşmüş bütün o büyük devrimcileri saygıyla, sevgiyle anıyorum…