Popüler dizinin adı “Aşk Yakar”. Öykünün akışı, sevmeyi bilenin değil yüzüne gözüne bulaştıranların yanmasını anlatmaya çalışıyor… Toplumsal, siyasal yaşam; ekonomik krizlerin, hele de kitlesel işsizlik yaratmışlarsa.. milyonlar, milyarları, en çok emeğinden başka verecekleri olmayanları vururken, siyasi iktidarların yangından kurtulamadıklarının tarihi kanıtları, örnekleri ile dolup taşar.. Türkiye, AKP iktidarı bir istisna olabilir mi? Aslında Irak işgalinde […]
Popüler dizinin adı “Aşk Yakar”. Öykünün akışı, sevmeyi bilenin değil yüzüne gözüne bulaştıranların yanmasını anlatmaya çalışıyor… Toplumsal, siyasal yaşam; ekonomik krizlerin, hele de kitlesel işsizlik yaratmışlarsa.. milyonlar, milyarları, en çok emeğinden başka verecekleri olmayanları vururken, siyasi iktidarların yangından kurtulamadıklarının tarihi kanıtları, örnekleri ile dolup taşar.. Türkiye, AKP iktidarı bir istisna olabilir mi?
Aslında Irak işgalinde Türkiye’nin onayını almaya yönelik yaratıldığı artık ortaya çıkmış AKP, Erdoğan hükümetleri iktidarı, Irak işgalinin getirisi, kanlı petrolün önlenemez yükselişi ile yaşanan uzun piyasalar saltanatı yıllarından sonra gelen büyük krizde ayakta kalabilir mi? Pastadan düşen paylar sayesinde esen rüzgârlarla, üst üste yüzde 7 büyüme ortalamalarında bile işsizliği küçültememiş, Türkçesi gerçek sanayileşme ve büyümeyi yakalayamamış bir Türkiye, piyasalar krizinden göreceli sıyırmış, ancak reel ekonomide çok ağır darbe yemişken bu olabilir mi?
En son resmi işini kaybedenler ile işsizler istatistikleri, Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizlik krizi ile karşı karşıya kaldığımız gerçeğini tokat gibi yüzümüze vurdu. 2008’de işsiz kalanlar 1milyon 297 bin olarak sayılıyor. Yaklaşık çalışma çağı nüfusunun her 4 kişisinden birisi işsiz. 1 milyon 85 bini bulan genç işsizlerin ise her üçünden biri işsiz kalmış. Canlı haber yayınları, açık oturumlarda mikrofon uzatılanların öfkesi, anlattıkları, çaresizlikleri, öyle yenilir yutulur gibi değil.. Sadaka düzeni yardımları, benzinden çıkmış yangını kova suyu ile söndürmeye çalışmakla eşdeğer sonuçlar verebilir.
***
Biliyorum öncelikle Erdoğan hükümeti yandaşları, bu büyük yangına rağmen, yerel seçimler öncesi yapılmakta olan anket sonuçlarını gözümüze sokacaklardır. Anketler doğruysa, manipülasyon içerikli değillerse (ki tümü için söylenmesi olanaksız) çok da haklı sayılabilirler. İşsizlik yangını öncelikle işsiz kalan yüz binleri, milyonları, aileleri ile birlikte yakmakta.. ancak bu kadar büyük bir yangının kendiliğinden sönmesi, AKP iktidarının sadaka düzeni içinde söndürülmesi de akıl dışı, olanaksız olduğuna göre.. dünya krizini ters yüz edecek, Türkiye’deki reel ekonomideki büyük krizi söndürebilecek, işsizliği hızla eritecek mucizeler olamazsa.. seçim anketleri sonuçları, AKP’nin yerel seçimlerden de başarı ile çıkması çok da bir anlam taşımayacağa benziyor…
Bunu AKP iktidarını bizim gibi ülkemizin geleceği için tehdit olarak görenlerin söylemesi önemli değil. Bunu bugünlerde dünya çapında krizi tartışan ekonomistler, liberaller, sadece Türkiye’ye dönük olarak değil, ama en çok da durumu Türkiye’ye benzeyen ülkeler için çok sıkça, çok net ve çok acımasız söyleyip duruyorlar. Piyasa krizinden de daha etkili olarak reel ekonomik krizin, hele de patlayan işsizliğin olduğu Türkiye gibi ülkelerde iktidarların dayanmalarının olanaksız olduğunun altını çiziyorlar. En çok da bu türden büyük krizlerin iktidarları devirirken, daha radikal siyasal örgütlenmelere ortam yaratmalarının kaygısını paylaşıyorlar. İran’da Ahmedinejad’ın seçim zaferini, Afganistan, Pakistan’da giderek daha radikal İslamcı siyasal örgütlenmelerin güçlenmesi, iktidarlara gelişlerini böyle açıklıyorlar. Sözde ABD denetiminde Irak’ta, yaşanan mezhep, ırk çatışması, kanlı parçalanma eylemlerinin odağında da ABD işgali sonrası Irak halkının giderek daha fazla yoksullaşması, yoksunlaşmasının, çaresizliğinin temel etken olduğunu kimseler yadsıyamıyor…
***
Özetle AKP’nin yerel seçimleri kazanmasına yönelik, krizin sonuçlarını erteleme; yangının içten yananlardan, halktan siyasi iktidara sıçramasına yönelik önlemlerin, AKP iktidarlarının geleceğe dönük ömrünü çok fazla uzatmasının olanaksız olduğunun altı çiziliyor; sosyal, toplumsal bilimlerin olmazsa olmaz ilkeleri, bilimsel gerçekleri ortada. Bu türden gerçek ekonomiye yansımış, işsizliği patlatmış krizlere dayanabilmiş iktidar örneği dünyada yok. Erdoğan hükümetleri açısından bir başka olumsuzluk, Irak işgali, kanlı petrolün önlenemez getirisinin nimetlerini kendi başarıları olarak pazarlamalarının ardından, arada siyasi iktidar değişikliği yaşanmadan, doğrudan sorumlu oldukları uygulamalarla yine kendi iktidarlarında yaşanıyor olması.. Sorumluluktan kaçacak konumları yok yani…
İyi de seçimlerden sonra nasıl mı olabilir? Ecevit hükümetinin ABD’nin Irak işgaline suç ortaklığına karşı durmaya çalıştığında, hükümeti devirme senaryolarının nasıl peş peşe hem de en kalleşçe yöntemlerle, içerden vurularak geldiğini de mi unuttuk? AKP nasıl yaratılıp, hukuk zorlanarak Erdoğan’dan güçlü başbakan yaratıldığını da mı anımsamıyoruz? Düzenin acımasız kuralları gereği yenisi gerekiyorsa, elbette bir yolu yordamı bulunur. Ne kadarı ile emperyal çıkarların güdümünde, ne kadarı ile ülkemiz çıkarlarının kaygısı, belirleyiciliğinde? İşte püf noktası bu ve bize bağlı…