Seçimlerde son haftaya girildi. Yani bir bakıma finalin son etabındayız. Bütün Kürt illerinde kutlanan Newroz, adeta 29 Mart seçimlerinin güzel bir habercisi niteliğinde geçti. Devlet bütün gücüyle, her olanağını kullanarak seçimlere yönelmiş durumda. Seçim sonuçlarının Kürtler bakımından ciddi siyasal sonuçlar doğuracağı kesin. Türkiye’de politik iktidar gücünü elinde tutan MGK’nın, seçimlerde belirlediği politikanın merkezinde Amed ve […]
Seçimlerde son haftaya girildi. Yani bir bakıma finalin son etabındayız. Bütün Kürt illerinde kutlanan Newroz, adeta 29 Mart seçimlerinin güzel bir habercisi niteliğinde geçti. Devlet bütün gücüyle, her olanağını kullanarak seçimlere yönelmiş durumda. Seçim sonuçlarının Kürtler bakımından ciddi siyasal sonuçlar doğuracağı kesin.
Türkiye’de politik iktidar gücünü elinde tutan MGK’nın, seçimlerde belirlediği politikanın merkezinde Amed ve Dersim bulunuyor. Başbakan Erdoğan, bu politik yönelimlerini çok açık olarak ifade etti. Dikkatini bu iki il üzerinde yoğunlaştırmaya başladı. Çünkü bu iki ilin sömürgeci rejim bakımından bir önemi var. Amed, Kürtlerin kalesi olarak görülüyor. Kalenin ele geçirilmesi, toplumsal hareketin kalbine bir hançer saplanması anlamına geliyor. Bunun için de ille de kale diyorlar. Ancak kalenin ele geçirilmesinin hemen hemen imkânsız olduğunu da gördüler.
Umutlarını yitirmeyen devlet ve onun politik temsilcisi AKP, bu kez, çok açık olarak Dersim’i hedef tahtasına oturttu. Dersim devlet için oldukça önemlidir. Nüfusu 82 bin civarı olan ve yüzölçümü ile de pek de büyük olmayan Dersim’i önemli kılan, geçmiş politik tarihidir. PKK’den bir önceki Kürt ayaklanmasının merkezi Dersim’dir. 1938 Kürt ayaklanması, Cumhuriyet tarihine en son ayaklanma olarak geçer. Dersim halkı jenoside tabi tutuldu, sürgün edildi. Özel ‘Dersim Kanunları’ çıkartıldı. Dersim’in şehir olarak yeri değiştirildi. Bütün bunlara rağmen Dersim, her zaman kendi kimliğini korudu, farklılığını ortaya koydu.
Devletin Dersim politikası, hiçbir değişiklik olmaksızın devam ediyor. Devlet, Dersim’in politik olarak etkisizleştirilmesi için mevcut bütün olanakları kullanmaktadır. Amaç, Dersim tarihi ile halkın manevi ve politik bağını koparmaktır. Bunun için her hile ve yöntem deneniyor.
29 Mart Yerel Seçimlerini bir araç olarak kullanan devlet, Dersim Belediye Başkanlığı’na gözünü dikmiş durumda. Ele geçirmek için ne gerekiyorsa yapıyor. 2007 yılı nüfus sayımına göre Dersim’in genel nüfusu 84.0227, merkez nüfusu ise 27.091’dir. 2008 yılında nüfus oranına göre, bütçede en fazla payın ayrıldığı illerin başında Dersim geliyor: 310 milyon YTL.
Dersim’de Gülen cemaatine ait olduğu söylenen İngilizce eğitim yapan iki kolej bulunuyor. İki öğrenci yurdu var. Bu okullara giden öğrencilerin ezici bir çoğunluğu Dersim halkının çocuklarıdır. Asimilasyon politikasının modern halidir bunun adı. Dersim’in devlet için önemini ortaya koyan bir başka örnek ise Yüksek Öğrenim Kurumu’nun almış olduğu karardır. Geçen yıl ‘Tunceli Üniversitesi’ kuruldu. 56 profesör, 59 doçent, 78 yardımcı doçent olmak üzere toplum 193 öğretim görevlisi atanacak. Orta büyüklükte, 25 bin öğrencisi olan bir üniversitede bu düzeyde bir öğretim kadrosu bulmak oldukça zordur. 2009 yılında 10 bin öğrencinin alınması için gerekli hazırlıkların yapıldığı açıklandı. 27 bin merkez nüfusa karşılık 10 bin öğrenci. Yani her 3 kişiye bir öğrenci düşmektedir. Peki, bütün bunları boşuna mı yapıyorlar? Neden bir başka il değil de, Dersim? Bu sorunun yanıtını politikadan az çok anlayan hemen herkes verebilir. Hele Dersim halkı, devletin politik yönelimlerinin neye hizmet ettiğinin çok daha net olarak farkındadır.
Böylesi politik yönelimler içerisinde olan devlet, Dersim’i, zayıf da olsa, ele geçirme olasılığını gördüğü için bütün gücüyle yükleniyor. Örneğin, Dersim’de oy kullanacak olan aileleriyle birlikte 1700 subay/astsubay askeri personel, 700 polis bulunuyor. Toplam 2400 oy, devletin hazır oyu olarak görülüyor. AKP ve devlet, Dersim’e yönelirken birçok hesabı birden yapıyor. Örneğin, Merkezde yaptığı bir araştırmadan sonra, kimlere para, beyaz eşya, yiyecek ve içecek vereceğini önceden hesaplıyor. Yaptıkları araştırmada 3.300 aile tespit ediliyor. Yani rastgele dağıtım yapılmıyor. Bunlara 5 milyon 6 bin 888 YTL para verilmiş. Yani aile başına 1700 YTL dağıtılmış. Para dışında 881 buzdolabı, 475 çamaşır makinesi, 887 kanepe, 414 ocaklı fırın, 191 televizyon, 42 elektrik süpürgesi, 62 halı, 56 bilgisayar, 8 şofben ve 5 bulaşık makinesi. Bu eşyaların çoğunluğu da söz konusu 3.300 aileye veriliyor. Bir bakıma AKP’ye oy verebilecek aileler tercih ediliyor.
AKP’nin şansının arttığını söylemesi boşuna değildir. Şu tespiti yapıyor: “DTP’li Songül Abdil, bağımsız belediye başkanı seçilmesini solun oluşturduğu ‘güçbirliğine’ borçludur. Bu dönem güçbirliği dağılmıştır. Oylar bölünecektir. Bizim kazanma şansımız eskisine göre daha fazla.”
Sanırım devlet ve AKP, mevcut durumu çok daha iyi görmüş durumda, tabloyu iyi okuyor. Peki, bunun karşısında Dersim’de bulunan politik güçler, demokratik sivil toplum kurumları, partiler ne yapıyor? Bölünüyorlar. Bu nedenle Dersim’in çok kritik bir süreçten geçtiğine dikkat çekmek zorundayız. Mevcut durumun asla küçümsenmemesi gerekir.
Dersimde somut olarak DTP’den Emine Şahin, Bağımsız Murat Kur, CHP’den Mazlum Aslan ve AKP’den Cihan Açıkgöz.
EMEP, DTP’ye yönelik çok ciddi eleştirileri olmakla birlikte, Dersim’in karşı karşıya olduğu tehlikeli anlayarak aday göstermeyip DTP’yi destekledi ve ciddi politik bir tutum ortaya koydu. Stratejik çıkarlar bunu gerektirir.
DTP ile Bağımsız Murat Kur arasında hala ortak bir irade sağlanmış değil. Kur’un, belediye başkanlığını kazanması nerdeyse imkânsız ama aynı zamanda belirgin bir oy potansiyeline de sahip. Bu oyların önemli bir kısmını DTP’ye giden oylardan alacak gibi görünüyor. Bu durum aynı zamanda DTP’nin kazanma olasılığını etkileyen bir faktör olacaktır. Mevcut olumsuzluğun mutlak bir şekilde çözümlenmesi gerekir. DTP, geçmişten, bu soruna ilişkin yaptığı eksiklikler, hatalar varsa, bunu açık olarak kabul etmeli ve yeniden birleştirici olmalıdır. Murat Kur ile görüşerek sorunun çözümünde kendi rolünü mutlaka oynamalıdır.
Murat Kur, kazanmayacağını biliyordur. Tarihe bölücü, yıkıcı değil, birleştirici, yapıcı, uzlaştırıcı olarak geçmelidir. Eleştirilerini çok açık olarak yapmalı, bunu DTP yöneticileri ile paylaşmalı, kamuoyuna da açıklayabilir. Hatta eleştirilerinden birçok haklı yön bulunmaktadır. Ama bütün bunlardan çok daha önemli olan, devletin kazanıp kazanmama olasılığıdır. Bu gerçekliği dikkate alarak, DTP lehine adaylıktan çekilmelidir. EMEP örneği önümüzde duruyor. Böylesi politik bir tukum Kur’un politik değerini, saygınlığını çok daha fazla arttıracaktır.
‘Dersim’e Sefer Olur, Ama Zafer Olmaz’ denilir hep. Şimdi devlet ‘zafer’e çıkmak istiyor. Eğer, devlet küçük bir olasılıkta olsa, ‘zafer’ elde ederse, herkes bunun altında boğulur. Unutulmamalı ki, bir kez ‘zafer’ alırsa kolay kolay bırakmaz. Devlet, 38 Dersim Jenosidini bu kez farklı biçimde uygulamaya çalışıyor.
Bu oyunu boşa çıkarmak için değerli Murat Kur’u SOL duyuya davet etmek gerek.
Gokyuzu9@aol.com