İsrailli emekli memur Avner Cohen atılan bir Filistin roketinin enkaza çevirdiği komşusunun tek katlı evini incelerken merminin yolunu geriye doğru takip ediyor ve bunu 30 yıl önce yapılmış “büyük, aptalca bir hata” olarak nitelendiriyordu. Gazze’de yirmi yıldan fazla çalışmış Tunus doğumlu bir Yahudi olan Bay Cohen, “Maalesef Hamas İsrail’in eseridir” diyor. 1994’e kadar bölgedeki dinî […]
İsrailli emekli memur Avner Cohen atılan bir Filistin roketinin enkaza çevirdiği komşusunun tek katlı evini incelerken merminin yolunu geriye doğru takip ediyor ve bunu 30 yıl önce yapılmış “büyük, aptalca bir hata” olarak nitelendiriyordu.
Gazze’de yirmi yıldan fazla çalışmış Tunus doğumlu bir Yahudi olan Bay Cohen, “Maalesef Hamas İsrail’in eseridir” diyor. 1994’e kadar bölgedeki dinî olaylardan sorumlu olan Bay Cohen, İslâmcı hareketin biçimlenmesini ve zor kullanarak laik Filistinli karşıtlarını saf dışı bırakmasını, sonra da, İsrail’i yok etmek için yemin etmiş militan Hamas grubu olarak bugünkü şekillenmesini gözlemlemiş.
Bay Cohen, Gazze’deki İslâmcıları ta başında durdurmaya çalışmak yerine İsrail’in onlara yıllarca hoşgörü gösterdiğini hâttâ onları, bazı durumlarda Filistin Kurtuluş Örgütü ve onun hakim grubu olan Yaser Arafat’ın El Fetih grubunun laik milliyetçilerine karşı bir denge unsuru olarak cesaretlendirdiğini söylemektedir. İsrail, o sırada Hamas’ı oluşturacak olan grubun temelini atmakta olsa bile, sakat, yarı-kör bir din adamı olan Şeyh Ahmet Yasin’le anlaştı. Şeyh Yasin bugün de, Gazze’deki savaşta militanlara ilham vermeye devam ediyor. Hamas savaşçıları, İsrail birliklerini Şeyhlerinin onuruna “Yasin” adı verdikleri ilkel roket güdümlü el bombalarıyla karşılamışlardır.
22 günlük savaştan sonra, İsrail ateşkes ilân etmiştir. Bu saldırı Hamas roketlerinin İsrail’e düşmesini durdurmak amacıyla yapılmıştır. Başbakan Ehud Olmert sonucu hızla açıklamıştır: “Azimli ve başarılı bir askerî operasyon” oldu. 1,200’den fazla Filistinli ölmüştü. On üç de İsrailli ölü vardı.
Hamas ertesi günü, Bay Cohen’in yaşadığı Moshav Tekuma köyünden gelen yolun birkaç mil aşağısındaki İsrail kasabası Sderot’a beş roket fırlatarak cevap verdi. Ancak ondan sonra Hamas kendi ateşkesini ilân etti.
Bundan sonra Hamas liderleri saklandıkları yerlerden çıktılar ve Gazze üzerindeki kontrollerini tekrar beyan ettiler. Bu hafta sonu Mısır arabuluculuğunda daha sürekli bir anlaşma için görüşmelerin başlaması bekleniyor. Bu hafta sonu Başkan Barack Obama, dayanıklı sükûnetin “uzun süreli ateşkes’ten daha fazlasını gerektirdiğini” ve İsrail ve gelecekteki bir Filistin devletinin “yan yana barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarına” bağlı olduğunu söyledi.
İsrail’in Filistinli radikallerle on yıllar süren pazarlıklarına baktığımızda -İslâmcılarla işbirliği yapmak için bazı az bilinen girişimler dahil- istenmeyen ve genellikle tehlikeli sonuçlardan oluşan bir katalogun ortaya çıktığını görüyoruz. Gene, İsrail’in, hem Filistinliler bazında itibar sahibi olan hem de şiddet kullanmaktan gönüllü olarak sakınan uysal bir Filistinli ortak bulma çabaları geri tepmiştir. Olması mümkün ortaklar da ya düşman olmuş ya da kendi halklarının desteğini yitirmişlerdir.
İsrail’in tecrübeleri, Soğuk Savaş sırasında İslâmcılara komünizme karşı yararlı bir müttefik gözüyle bakan ABD’nin tecrübelerini hatırlatmaktadır. Moskova’nın 1979’da Afganistan’ı işgalinde Amerika’nın desteklediği Anti-Sovyet güçleri daha sonra El-Kaide’ye dönüşmüşlerdir.
Şimdi tehlikede olan, Filistin’in bir zamanlar İngiliz Mandası olan ve İsrail ve Filistin’in topraklarında bulunup İncil’de adı geçen, Batı Şeria ve Gazze’nin geleceğidir. 1948’de, İsrail devleti kurulduğundan beri, hem İsrail hem de Filistinliler aynı topraklarda hak iddia ettiler.
Filistinlilerin davasını on yıllar boyunca FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) üstlendi. İsrail bu örgütü terörist bir örgüt olarak adlandırdı ve 1990’lara kadar ezmeğe uğraştı. Bu tarihlerde FKÖ Yahudi devletini yok etme yemininden vazgeçince FKÖ’nün İslâmcı militanların liderliğindeki Filistinli rakibi Hamas, İsrail’i tanımayı reddetti ve “direniş”i sürdürmeye yemin etti. Hamas artık, İsrail’in birliklerini ve göçmen yerleşimcilerini 2005’te geri çektiği, Akdeniz üzerinde, kalabalık, yoksul, uzun bir toprak dilimi şeklinde olan Gazze’yi idare etmekte.
İsrail 1970 ve 80’lerde Gazze’de İslâmcılarla ilk karşı karşıya geldiğinde, bunlar İsrail’le çatışmaya değil de Kuran öğrenmeye odaklanmış gibi görünüyorlardı. İsrail hükümeti Hamas’ın habercisi olan Mujama Al-Islamiya adlı grubu bir yardım grubu olarak kabul etti ve resmî olarak tanıdı. Mujama üyelerinin bir İslâm üniversitesi kurmalarına, camiler, kulüpler ve okullar inşa etmelerine izin verdi. İslâmcılar ve rakipleri olan laik sol-kanat Filistinliler Gazze ve Batı Şeria’da etkili olmak için birbirleriyle, bazen çok şiddetli, savaştıklarında, İsrail’in genellikle bir kenarda seyrettiğini belirtmek gerekir.
Gazze’de 1980’lerin sonu ve 90’ların başında İsrail ordusunda Arap-işleri uzmanı olarak görev yapmış David Hacham, “Geriye, olaylar zincirine baktığımda, hata yaptığımızı düşünüyorum” demektedir. “Fakat o zaman kimse olası sonuçları düşünmüyordu.”
Gazze’de görev yapmış İsrail yetkilileri, Hamas’ın yükselmesinde kendi davranışlarının herhangi bir katkı yapmış olabileceğini kabul etmiyorlar. Bu grubun şimdiki yükselişini dış güçlere, özellikle de İran’a bağlıyorlar. Bu görüşü İsrail hükümeti de paylaşıyor. Bay Olmert geçtiğimiz Cumartesi günü şunları söylemiştir: “Hamas, Gazze’de güç dayanağı oluşturmak için İran tarafından kurulmuştur ve fonlarla, eğitimle ve ileri teknolojili silahlar temin edilerek gene İran tarafından desteklenmektedir.” Hamas İran’dan askerî yardım aldığını inkâr etmektedir.
İsrail ordusunun Filistin İşleri Bölümü eski başkanı Arieh Spitzen, İsrail İslâmcıları daha önceden durdurmaya çalışsaydı bile, Müslüman dünyasında yayılmakta olan bir hareket olarak siyasî İslâmı engellemek için pek bir şey yapma olanağı olmazdı demektedir. Ona göre, bunu durdurma girişimleri, doğanın iç ritimlerini değiştirmeye çalışmakla aynı: “Bu, ‘Bütün sivrisinekleri öldüreceğim’ demekle aynı. Bunu yaparsanız sizi öldürecek daha da tehlikeli böcekler ortaya çıkar… Dengeyi bozmuş olursunuz. Hamas’ı öldürürseniz El Kaide ortaya çıkabilir.”
1990’ların başında Gazze’deki İslâmcıların yalnızca bir dinî grup olmaktan çıkıp İsrail’i hedef alan bir savaş gücü haline dönüştüğü -özellikle de 1994’te intihar bombacılarını kullanmaya başladıktan sonra- anlaşılınca, İsrail sıkı tedbir alarak vahşî bir güçle saldırıya başladı. Ancak her askerî hücum yalnızca Hamas’ın sivil Filistinlilerden aldığı desteği daha da arttırdı. Sonunda yapılan 2006 seçimlerinde Hamas, laik rakiplerini özellikle de İsrail’in başlıca müttefiki olan ABD’nin desteğini almış El Fetih’i cezalandırarak başarı kazandı.
Şimdi İsrail’de ve dünyanın başka yerlerinde korkulan şey, kafasına çok fazla vurulduğu için, savaşın, Hamas’ın halktan aldığı desteği en üst düzeye çıkarması. Gazze’deki Hamas yönetimin lideri İsmail Haniyeh, geçen pazar günü saklandığı yerden çıkarak “Allah hepimize büyük bir başarı bahşetti” diyebilmiştir.
Pek çok Filistinli savaştan en çok zararla çıkan tarafın, İsrail’le müzakerelerde bulunan ve onun başlıca ortağı olan El Fetih olduğunu söylemektedirler. Uzun süredir El Fetih’i destekleyen ve Hamas hakkında bir kitabın yazarı olan Baker Abu-Baker, “Herkes direnişe şükrediyor ve El Fetih’in bu direnişin içinde yer almadığını düşünüyor,” demektedir.
Sadakatsizlik
Hamas’ın tarihî kökleri 1928’de Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler grubuna uzanır. Müslüman Kardeşler Ara
p dünyasının acılarının İslâmî sadakatsizlikten doğduğuna inanmaktaydı. Sloganı: “Çözüm İslâm’dadır. Anayasamız Kuran’dır”. Felsefesi bugün Cezayir’den Endonezya’ya kadar modern ve genellikle askerî olarak hoşgörüsüz olan siyasî İslâm’a damgasını vurur.
1948’de İsrail’in kurulmasından sonra Müslüman Kardeşler, Gazze’deki Filistinli mülteci kamplarından ve diğer yerlerden biraz asker topladılar fakat Filistin milliyetçi hareketine laik eylemciler hakimdi.
O sırada Gazze’yi Mısır yönetiyordu. O sıradaki Mısır’ın başkanı da Cemal Abdül Nasır’dı. Nasır laik bir milliyetçiydi ve Müslüman Kardeşler’i şiddet kullanarak baskı altında tutuyordu. 1967’de altı-gün savaşlarında İsrail başarı kazandı, Nasır ağır bir yenilgiye uğradı ve hem Gazze’nin hem de Batı Şeria’nın denetimi İsrail’e geçti.
Hamas’ı destekleyen Filistinli yazar Azzam Tamimi, “Hepimiz şaşırıp kalmıştık” demektedir. Kendisi o sırada Kuveyt’te bir okuldaydı ve şimdi Hamas’ın Şam siyâsî şefi olan Halit Meşal’le o yıllarda sınıf arkadaşı olduğunu söylüyor. “Arap yenilgisi Müslüman Kardeşler’e büyük fırsat sağladı,” demektedir Bay Tamimi.
İsrail, Gazze’deki El Fetih ve diğer laik FKÖ hiziplerinin üyelerini yakaladı fakat İslâmcı eylemcilere bölgede daha önceki Mısırlı yöneticilerin uyguladıkları katı kısıtlamaları kaldırdı. 1964’te kurulan El Fetih, uçak kaçırmalar, bombalamalar ve İsrail’e uygulanan diğer şiddet eylemlerinden sorumlu olan FKÖ’nün omurgası idi. Arap devletleri 1974’te FKÖ’yü, Filistin halkının dünya çapında “yegâne meşru temsilcisi” olarak ilân etti.
Rahmetli Şeyh Yasin’in bir posteri, İsrail’in Gazze’ye saldırısında tahrip edilmiş bir binanın yakınında asılı duruyor.
Gazze’de Şeyh Yasin’in temsilciliğini yaptığı Müslüman Kardeşler, mesajını açıkça yaymakta özgürdü. Çeşitli yardım projeleri düzenleme yanında, Şeyh Yasin, bir Mısırlı Müslüman Kardeşler üyesi olarak Başkan Nasır tarafından idam edilmesinden önce küresel cihadı savunan Sayyid Kutb’un yazılarını yeniden basmak için de para topladı. Yasin, şimdi, militan siyasî İslâm’ın kurucu ideologlarından biri olarak görünmektedir.
O sıralar İsrail hükümetinin Gazze’deki dinî işler bölümünde çalışan Bay Cohen, 1970’lerin ortalarında geleneksel İslâmcı imamlardan Şeyh Yasin hakkında rahatsız edici raporlar geldiğini söylemektedir. Cohen, imamların, şeyhin resmî İslâmî eğitim almadığı ve dinden ziyade politikaya ilgi duyduğu konusunda uyardıklarını söylemektedir. “‘Yasin’den uzak durun. O büyük bir tehlike’ dediler,” diyerek imamların söylediklerini anımsıyor Bay Cohen.
İsrail’in Gazze’deki askerî hükümeti, bunun tam tersine, geniş okullar, klinikler, bir kütüphane ve anaokulları ağı kuran bu belden aşağısı felçli imama sempati ile bakıyordu. Şeyh Yasin’in kurduğu İslâmcı grup Mujama al-Islamiya, İsrail tarafından önce bir yardım grubu olarak sonra da bir cemiyet olarak resmen tanınıyordu. İsrail aynı zamanda Gazze’nin İslâmcı Üniversitesi’nin kuruluşunu da onaylamıştır, şimdi ise buna militanların bir fesat yuvası gözüyle bakmaktadır. Üniversite, bu son savaşta İsrail savaş uçakları tarafından vurulan ilk hedeflerden biriydi.
Daha önceleri Gazze’de İsrail’in valisi olarak görev yapmış Tuğgeneral Yosef Kastel’in eşi, kendisinin yorum yapamayacak kadar hasta olduğunu söylüyor. Fakat 1979 sonlarında Gazze’de valiliği devralmış Tuğgeneral Yitzhak Segev ise, Şeyh Yasin’in uzun vadeli niyetleri ya da siyasî İslâm’ın tehlikeleri konusunda kendisinin hiç de yanılmadığını söylüyor. İsrail’in eski İran askerî ataşesi olarak İslâmcı şevkin İran Şah’ını nasıl devirdiğini gözlediğini belirtiyor. Bay Segev, “Ancak Gazze’de” diyor, “bizim başlıca düşmanımız El Fetih’ti ve imam İsrail’e karşı hâlâ %100 barışçıl davranıyordu.” Eski İsrailli görevliler, İsrail’in o sıralar aynı zamanda, İslâm düşmanı olarak algılanmaktan epey sakındığını söylüyor.
Bay Segev, bir bakıma, gözünün üstünde olması için, Şeyh Yasin’le sürekli temas halinde olduğunu da söylüyor. Kendisi, şeyhin camisini ziyaret edip imamla yaklaşık on-on iki defa buluşmuştur. O sırada İsraillilerin FKÖ’den birileriyle bir arada bulunması yasaktı. Bay Segev, daha sonra imamın İsrail’e getirilerek hastanede tedavi olmasını ayarlamıştır. “İmamla bir sorunumuz yoktu” demektedir Bay Segev.
Gerçekte imam ve İsrail’in ortak bir düşmanı vardı: Laik Filistinli eylemciler. Gazze’de Filistin Kızılay’ı liderliğinden laikleri dışarı atmak için girişilen başarısız bir girişimden sonra, Kızılay’ın İslâmi versiyonu Mujama bir şiddet gösterisi sergileyerek Kızılay binasına hücum etti. İslâmcılar aynı şekilde içki satan dükkânlara ve sinemalara da saldırdılar. İsrail askerleri ise genellikle kenarda kalıp karışmadılar.
Bay Segev, İsrail ordusunun, Filistinlilerin kendi aralarındaki kavgalara karışmak istemediğini ama İslâmcıların, bir FKÖ destekçisi sosyalist olan Kızılayın laik başkanının evini yakmalarını önlemek için asker gönderdiğini söylemektedir.
‘FKÖ’ye Alternatif’
İslâmcılarla laik milliyetçiler arasındaki çatışmalar Batı Şeria’ya yayıldı ve 1980’lerin başlarında yükselerek üniversite kampüslerini, özellikle de politik eylemliliğin merkezlerinden biri olan Birzeit Üniversitesi’ni şiddetle sarstı.
O sıralar Gazze’de askerî istihbarat subayı olarak görev yapan Tuğgeneral Shalom Harari, Birzeit’deki rakip öğrenci grupları arasındaki kavga şiddetlendiğinde, Gazze dışındaki bir kontrol noktasında bulunan İsrail askerlerinden bir telefon geldiğini söylüyor. Askerler, El Fetih’e karşı savaşanlara katılmak üzere Birzeit’e giden İslâmcı eylemcileri taşıyan bir otobüsü durdurduklarını söylüyorlardı. Bay Harari: “‘Eğer birbirlerini yakmak istiyorlarsa bırakın yaksınlar’ dedim” demektedir.
Birzeit İslâmcı grubunun o zamanki liderlerinden biri Mahmoud Musleh idi. Kendisi 2006’da seçilen ve şimdi Filistin Meclis’inin Hamas taraftarı bir üyesidir. Genellikle saldırgan olan İsrail güvenlik güçlerinin nasıl geride durarak yangının büyümesine izin verdiklerini hatırlıyor. Kendileriyle İsrailliler arasında herhangi bir danışıklı dövüş olduğunu inkâr ediyor fakat “bizim FKÖ’ye alternatif olmamızı umut ediyorlardı,” diyor.
Bir yıl sonra, 1984’te, El Fetih destekçilerinin, o sırada Gazze’de bulunan İsrail subaylarına dayanarak, İsrail ordusuna verdikleri bir habere göre Şeyh Yasin’in Gazze’deki İslâmcıları savaşmak üzere silah toplamaktaydı. İsrail birlikleri buna göre bir camiye operasyon düzenlediler ve saklanmış silahları buldular. Şeyh Yasin hapse atıldı. Hapisteki İslâmcılarla sık sık konuştuğunu söyleyen İsrailli askerî işler uzmanı Bay Hacham’a göre, Şeyh Yasin, sorgu yargıçlarına, silahların İsrail’e değil rakip Filistinlilere karşı kullanılacağını söylemişti. İmam bir yıl sonra serbest bırakıldı ve Mujama’yı yayarak Gazze çapında her yere ulaştırmayı sürdürdü.
Şeyh Yasin’in tutuklanması sırasında dinî işler görevlisi Bay Cohen, Gazze’deki üst İsrail askerî ve sivil makamlara bir rapor göndererek imamın “şeytanî” bir kişilik olduğunu bildirdi ve İsrail’in İslâmcılara karşı yürüttüğü siyasetin Mujama’nın tehlikeli bir güç şekline dönüşmesine izin verdiği yolunda uyarıda bulundu.
Bay Cohen, raporunda, “Mujama’ya karşı, başka tarafa bakarak takındığımız yumuşak tavır gelecekte bize zarar verecek. Bu yüzden, bu canavar bizim yü
zümüze saldırmadan çabalarımızı bunu yok etme yollarını arama üzerine odaklanmaya yöneltmemizi öneriyorum,” diye yazıyor.
Askerî istihbarat subayı Bay Harari, bu ve bunun gibi diğer uyarıların göz ardı edildiğini söylüyor. Ama diyor, bunun nedeni ihmaldi, İslâmcıları güçlendirmek arzusu değildi: “İsrail Hamas’a asla parasal destek sağlamadı. İsrail Hamas’a asla silah sağlamadı.”
İsrail’in iç güvenlik servisi Shin Bet’te eskiden görev yapmış bir subay ve Hamas hakkındaki bir kitabın yazarı Roni Shaked, Şeyh Yasin ve takipçilerinin, tehlikesi o sıralarda anlaşılmamış uzun-vadeli bir perspektife sahip olduklarını söylüyor. “Müslüman Kardeşler’in plânına göre, yavaş yavaş, adım adım çalışıyorlardı.”
Cihad ilân edilmesi
1987’de İsrailli bir sürücünün sebep olduğu ve birçok Filistinlinin öldüğü bir trafik kazası, birinci İntifada olarak bilinen bir protesto dalgasını tetikledi ve Şeyh Yasin ve altı tane diğer Mujama İslâmcısı Hamas’ı veya diğer adıyla İslâmcı Direniş Hareketi’ni başlattı. Bir yıl sonra yayımlanan Hamas beratına anti-Semitizm damgasını vurmuştu ve “yolumuz cihattır ve Allah için ölmek en yüce imandır,” deniyordu.
Hâlâ El Fetih’e odaklanmış ve başlangıçta Hamas beratından bîhaber İsrail görevlileri Gazze’deki İslâmcılarla temas kurmaya devam ediyorlardı. Askerî Arap işleri uzmanı Bay Hacham, İsrailli subaylarla FKÖ ile ilgisi bulunmayan Filistinliler arasında süren rutin görüşmelerinin bir parçası olarak, Hamas’ın kurucularından biri olan Mahmut Zahar’ı, o zamanki İsrail savunma bakanı İzak Rabin’le görüştürmek üzere götürdüğünü hatırlıyor. Yaşayan tek Hamas kurucusu olduğu bilinen Zahar, şimdi Gazze’de, grubun üst düzey politik lideridir.
1989’da Hamas, İsrail’e ilk saldırısında bulunarak iki askeri kaçırdı ve öldürdü. İsrail Şeyh Yasin’i tutukladı ve onu ömür boyu hapse mahkûm etti. Daha sonra da Bay Zahar dahil 400’den fazla Hamas şüphelisini yakaladı ve Güney Lübnan’a yolladı. Orada, bunlar, İsrail saldırganlığına karşı olan ve İran tarafından desteklenen bir grup olan Hizbullah’la birleştiler.
Yollananların çoğu sonradan Gazze’ye geri döndü. Hamas cephanesini kurdu ve saldırılarının dozunu yükseltti, bu arada, Gazze’de elde ettiği desteğe damgasını vuran toplumsal yardım ağını sürdürmeye de devam etti.
Bu sırada Hamas’ın düşmanı FKÖ, İsrail’i yok etme kararından vazgeçti ve iki-devlet üzerine anlaşma için görüşmelere başladı. Hamas, FKÖ’yü hainlikle suçladı. İsrail, işgal edilmiş Filistin topraklarında, özellikle de Batı Şeria’da, yerleşim yerleri kurmaya devam ettikçe de bu suçlama artan bir şekilde yankı buldu. Batı Şeria, sözde bile olsa yeni kurulan Filistin Otoritesi’nin kontrolüne geçmiş olsa da, hâlâ, İsrail askerî kontrol noktalarıyla ve gittikçe büyüyen sayılardaki İsrailli yerleşimcilerle kaplanmıştı.
İsrail, esas düşmanı olan FKÖ’nün yerini aniden alan kuvvetlenmiş bir İslâmcı ağı söküp atma gücünden yoksun olduğundan bu hareketin başını kesmeye çalıştı ve Hamas liderlerini hedef almaya başladı. Hamas’ın aldığı desteği kesmede bunun da bir rolü olmadı, hâttâ bazen gruba yararı bile oldu. Örneğin 1997’de, İsrail’in casus organizasyonu Mossad, Hamas’ın, o sırada Ürdün’de yaşayan sürgündeki politik lideri Bay Meşal’i zehirlemek istedi. Ajanlar yakalandı ve onları bir Ürdün hapishanesinden kurtarmak için, İsrail, Şeyh Yasin’i salıvermeyi kabul etti. İmam, destek ve para toplamak için İslâm dünyasında bir tura çıktı ve Gazze’ye dönüşünde bir kahraman olarak karşılandı.
Şeyh Yasin’i serbest bırakan anlaşmanın görüşmelerini yürüten emekli Mossad subayı Efraim Halevy, imamın serbest kalmasının yenilir yutulur bir şey olmadığını fakat İsrail’in de başka seçeneği olmadığını söylemektedir. Ürdün’deki fiyaskodan sonra Bay Halevy, 2002 yılına kadar sürdürdüğü Mossad’ın yöneticiliği görevine getirilmiştir. İki yıl sonra, Şeyh Yasin, bir İsrail hava saldırısında öldürülmüştür.
Bay Halevy son yıllarda İsrail’i Hamas’la görüşmesi için zorlamıştır. “Hamas’ın ezilebileceğini, fakat Hamas’ın ezilmesi için ödenecek bedelin, İsrail’in ödemeyi tercih etmediği bir bedel olduğuna inandığını” söylemektedir. İsrail’in otoriter laik komşusu Suriye 1980’lerin başında Müslüman Kardeşler militanlarının kökünü kazımak için bir kampanya başlattığında çoğu sivil 20,000’den fazla kişiyi öldürmüştü.
İsrail’in son Gazze savaşındaki hedefi Hamas’ın tahrip edilmesi değildi. İsrail, amaçlarını İslâmcıların roket atışını durdurmak ve askerî kapasitelerini hırpalamakla sınırlandırmıştı. Aralık’ta İsrail operasyonunun başladığı sırada, Savunma Bakanı Ehud Barak, parlamentoya, hedefin “Hamas’a, Gazze’den İsrailli vatandaşlara ve askerlere yönelttiği düşmanca faaliyetlerini durduracak şiddetli bir yumruk atmak” olduğunu söylemiştir.
Eski Gazze din işleri subayı Bay Cohen, komşusunun moloz yığını haline dönmüş evinden tekrar kendi evine yürürken, hem Hamas’ı hem de İslâmcıların Gazze’de derin kökler salmasına izin veren ve kendisinin yanlış adımlar olarak nitelediği adımları lânetliyordu.
Bay Cohen, geleneksel bir Müslüman din adamıyla 1970’lerde yaptığı bir görüşmeyi hatırlıyor. Din adamı, İsrail’in, Şeyh Yasin’in Müslüman Kardeşler izinden giden takipçileriyle yaptığı işbirliğini durdurmasının iyi olacağını söylüyordu: “Bana, ’20-30 yıl sonra çok pişman olacaksınız’ diyordu. Haklıymış.”
Moshav Tekuma, İsrail
[online.wsj.com adresindeki İngilizcesinden Hatice Aksoy tarafından 5deniz (Sendika.Org) için çevrilmiştir]