“Ey, iki adımlık yerküre Senin bütün arka bahçelerini Gördüm ben!” Bu yazının amacını, “şiddeti” hukuk ve adalet kavramları dışında, anın fotoğraflarıyla farklı bir biçimde okuma çabası oluşturdu. Sorel’in ünlü “şiddet üzerine düşünceler” kitabında, otoritenin gerçekleştirdiği eylemin güç, başkaldırı eylemlerinin ise şiddet olarak tanımlandığı bilinir. Bu ayrımda ilki “devletin”, ikincisi “proletaryanın” eylemine bağlanır. Sorel’e göre “güç” […]
“Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini
Gördüm ben!”
Bu yazının amacını, “şiddeti” hukuk ve adalet kavramları dışında, anın fotoğraflarıyla farklı bir biçimde okuma çabası oluşturdu. Sorel’in ünlü “şiddet üzerine düşünceler” kitabında, otoritenin gerçekleştirdiği eylemin güç, başkaldırı eylemlerinin ise şiddet olarak tanımlandığı bilinir. Bu ayrımda ilki “devletin”, ikincisi “proletaryanın” eylemine bağlanır. Sorel’e göre “güç” bir azınlığın dayattığı toplumsal düzen örgütlenmesi, “şiddet” ise dayatılan güce karşı durulmasıdır.
Walter Benjamin, “şiddet eleştirisi” adlı makalesinde meseleye hukuk ve adalet kavramları üzerinden açıklık getirmeye çalışırken, bir ilke olarak şiddetin adil amaçlar için bile ahlaki bir araç olup olmayacağının yanıtını aramıştır. Verili pozitif hukukun, yasakoyucu ve yasakoruyucu kullanımıyla mevcut yapının şiddeti nasıl yasallaştırabildiği, akla uydurabildiği ya da toplumsal onay sağladığı bilinmekle birlikte sorunun hukuk dışı adalet alanındaki açmazını da Pascal gösteriyordu.”Haklı olan güçlü olamadığı için güçlü olan haklı oldu.”
Bir eylemin şiddet içerikli olup olmadığının yanıtı, eylemin amaçlarında ya da etkilerinin dışında, yalnızca araçlarının hukukunda arandığında karşılaştığımız şey, burjuva yasakoyuculuğu ve yasakoruyuculuğudur. Devrimci eylem tarihsel olarak meşrudur ve egemen sınıfın hukuki, ahlaki ve diğer her türlü üstyapısal değerlendirmelerinden/etiketlemelerinden muaftır. Egemen/ezen sınıfın muhalif/devrimci eylemi ilkel bir şiddet gösterisi ya da terör olarak adlandırması ve bunun toplumsal kabul görmesi ideolojik mücadelenin konusudur. Egemen sınıfın statükoyu/iktidarı koruma güdüsü ve bunun için uyguladığı şiddet ile devrimci kopuş ve devrimci şiddet arasındaki diyalektiği anlamadan, “burjuva yasakoyuculuğu” ile “şiddetin estetiği” arasındaki bağıntı yeterince kurulamaz. “Şiddetin estetiği”, Benjamin’in yaptığı şiddet eleştirisi, ya da Sorel’in lanetlenen “şiddet” övgüsü yerine “devrimci kopuşu” önerme çabasıdır.
Kavramlar çoğu zaman yasallıklarını tarih ve zaman içinde arar. Zamanın tanımlandığı alanlardan tarihselliğin çıkarıldığı koşullarda, kavramların içerdiği formlar artık etik, adalet, hukuk gibi alanların soyut belirlenimlerine tabi olur. Dolayısıyla kavramların gerçek içeriklerini belirleyen tarihsellikleridir. Antikiteden günümüze kadar gelen süreçte “şiddet” kavramının evrimi de benzer süreçleri izlemiştir. Bu süreçte şiddet kavramına yasakoyucu ve yasakoruyucu içerik verildiğinde bu kavramın tanımladığı alan iktidar alanıdır. Ezilenler dışında tanımlanan bu alandaki şiddetin tüm kullanım hakkı yönetenlere aittir. Dolayısıyla kavramın hukuk, adalet, düzen ya da yapı içinden başlayarak tartışılması, şiddeti, ezen-ezilen ikilemi üzerinden tanımlar.
Anın fotoğrafları üzerinden “devrimci kopuş”, “şiddet” kavramının zamansallık ve tarihsellik kesitlerinden soyutlandığında “direnme estetiğine” nasıl dönüşebildiğinin izini sürmektir.
“Anın fotografları” için için seçilen üç örnek; öldürülmeden dakikalar öncesi Devlet Sarayı koridorlarında görüntülenen Allende, Robert Cappa’nın bir Cumhuriyetci’nin ölüm anı, ve Bolivya dağ köyünde masaya yatırılan beden. Seçilen fotograflardaki yan yanalık geçmişin sürekliliği olması yüzündedir. Geçmişin ölüm anları. Birazdan ölecek olan Allende, ölüm anındaki Cumhuriyetçi ve cansız yatan Che’nin bedeni, geçmiş zamanda süreklilik kipleri gibidir. İktidarın devrimci öznede oluşturduğu mitsel şiddet, bu öznenin şiddete kazandırdığı estetik duruş ile sadece geçmiş zamanda değil gelecek zamanlarda da süreklilik kipleri tanımlar. İster adına orantısız güç deyin, ister şiddet, yöneldiği özneyi karşı şiddeti örgütleme noktasında “simge yada kutsal” kılar. İspanya iç savaşında faşizme karşı mücadele, Şili’de Halk İktidarının simgesi Alende’nin Pinoche faşizmine karşı direnişi, Bolivya dağlarındaki devrimci romantizmin Latin Amerikayı devrimcileştirme çabası, şiddetin gelecekteki direnme estetiğine nasıl dönüşebildiğinin de resmidir. Geçmişin, devrimci öznede gelecek için örgütlediği şey şiddet estetiğidir. Varlığın zaman içindeki tarihsel duruşu geçmişte ve gelecekteki süreklilikle anlam kazanır. Mitsel olanın kutsal olana yönelttiği şiddetin kırıldığı noktadır şiddetin estetiği. O artık karşı güçtür. Ve artık “kutsal”dır.
Tanrının her alanda mitosa karşı durması, mitsel şiddetin kutsalla karşı karşıya gelmesini açıklar. Bu ikincisi, bünyesinde onun her yönüyle karşıtını bulundurur. Eğer mitsel şiddet yasakoyucuysa, kutsal şiddet (şiddetin estetiği) yasayıkıcıdır; eğer ilki sınırlar çiziyorsa, ikincisi bunları sınırsızca yok eder; eğer ilki suç ve öç getiyorsa, kutsal güç yalnızca kefaret öder; ilki tehdit ediyorsa, ikincisi saldırır; eğer ilki kanlıysa, ikincisi kan dökmeden öldürücüdür.*
Şiddet kavramın soyutluğu bir yana bırakıldığında, tartışmasız biçimde “başka bir dünya mümkün diyenlere yönelir”.
Şiddetin devrimci öznede oluşturduğu ” estetiktir”.
Bu estetik devrimci kopuştur.
Şiddetin, estetik üzerinden “şiddetin estetiği”ne dönüşümü, estetiğin “adil olmayandan doğduğunun” bilgisidir.
**Şiddet:… ” Ülkeme ve halkıma aydınlık bir geleceği layık gördüğüm, sömürüsüz, baskısız, özgür, kalkınmış, bolluk, eşitlik ve kardeşlik içinde mutlu bir gelecek istediğim için; 12 Eylül rejiminin öfkesine maruz kaldım. Cinnet haline yükselmiş bu öfkenin insanlık dışı şiddetine maruz kaldım; ve 12 Eylül Adaletine teslim edildim.
**Estetik:… “Ben devrimciyim. 12 Eylül şiddeti, yaşadığım onca eziyet ve işkenceler, düşünce ve inançlarımı yok edememiştir. Ülkeme ve yoksul halkıma beslediğim güzel duyguları içimden söküp alamamıştır. Gönlüm hala iyiye, güzele, insanlığa, özgürlüğe, barışa, eşitliğe, kardeşliğe, sosyalizme; ülkemin bağımsız, özgür ve aydınlık geleceğine olan inançla doludur.”
**Şiddetin Estetiği:…” Devrimcilik insanın insanlığa sahip çıkmasıdır”.
**Nasup Mitap, 4. Kolordu Komutanlığı 1 nolu Askeri Mahkemesinde görülen Devrimci Yol davasında yapılan kişisel savunmadan bir bölüm.