Amerikan piyasalarında kriz ilk boy verdiğinde ekranların karşısına geçen Başbakan Tayyip Erdoğan, “kriz bizi teğet geçecek” demişti. Bu söz çok tuttu. Daha sonra sık sık kullanılmaya başlandı. Erdoğan bu sözü gerçekten inanarak mı etti yoksa korkusunu belli etmemek için mi dik durmaya çalıştı bilinmez ama yaz aylarından bu yana IMF ile görüşmeler konusunda “kedidir kedi” […]
Amerikan piyasalarında kriz ilk boy verdiğinde ekranların karşısına geçen Başbakan Tayyip Erdoğan, “kriz bizi teğet geçecek” demişti. Bu söz çok tuttu. Daha sonra sık sık kullanılmaya başlandı. Erdoğan bu sözü gerçekten inanarak mı etti yoksa korkusunu belli etmemek için mi dik durmaya çalıştı bilinmez ama yaz aylarından bu yana IMF ile görüşmeler konusunda “kedidir kedi” tavrını korumaya çalıştı.
Krizin etkileri Türkiye’de güçlü biçimde hissedilmeye başlandı. Başlangıçta kriz dolayısıyla büyük ekonomilerde gezinen paranın oradan kaçarak Türkiye gibi ülkelere geleceği hayali, piyasaları hem umutlu hem canlı tuttu. Yabancı sermayenin Türkiye’ye girişi Ağustos ayında bir önceki yıla göre yüzde 41,4 arttı. Eylül ayında ise Ağustos ayına göre yüzde 7,1 geriledi. Yani Eylül’den itibaren Türkiye’ye yabancı sermaye girişi yavaşladı.
Ekonominin genişlemesini büyük ölçüde yabancı sermaye girişine bağlamış olan AKP, yabancı sermayenin girişinin yavaşlaması karşısında etkin bir müdahalede bulunamadı. Çünkü bir yandan da kafalarında Mart ayında yapılacak olan yerel seçimler vardı. Yabancı sermaye girişine bağımlı bir genişleme hamlesi olmasından dolayı iç talebi genişletebileceği bir program da devreye sokamadı.
Yabancı sermaye girişinin yavaşlaması üretim alanlarında hemen hissedildi. Eylül ayında sanayi üretimi yüzde 5,5 düştü. Tekstildeki düşüş yüzde 17,6 oldu. Parlayan sektörlerimizden metal sanayi ve otomotivdeki düşüş oranları ise sırasıyla yüzde 4,5 ve yüzde 1,7 oldu. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında yüzde 83,1 olan kapasite kullanımı, bu yılın Ekim ayında yüzde 76,7 olarak açıklandı. Asıl çarpıcı gerileme otomotiv sektöründen geldi. Üretim bazında Ekim ayındaki gerileme yüzde 20,5 azalırken, otomobil satışları yüzde 39,2 düştü.
Bu verilerden yola çıkarak ekonominin durgunluğa doğru yol almaya başladığını söyleyebiliriz. Ekimde geçen yılın aynı dönemine göre kapanan şirket sayısı yüzde 40 arttı. 2008’in on aylık döneminde ise kapanan şirket yüzde 50 yükselerek 41 bin 95’e ulaştı. Ford gibi, Philips’in Gebze’de bulunan fabrikası gibi büyük fabrikalar üretime ara veriyor, hatta kapanıyor. İşsizlik artıyor. Enflasyon aldı başını gidiyor.
Yabancı sermayenin sıcak parayı da kaçırması faiz oranlarını yukarı doğru tırmandırdı. Bu durum döviz borcu bulunan özel sektörün feryat etmesine neden oldu. Bir yandan üretim düşüyor, talep daralıyor; diğer yandan döviz kuruna bağlı olarak borç miktarları artıyor ve IMF ile anlaşma henüz sağlanmadığı için yeni borç bulma imkanı yok oluyor. Başta TÜSİAD olmak üzere özel sektörün AKP’ye IMF ile anlaşması için baskı yapmaya başlama nedeni buydu.
Talebin daralması karşısında üretimi düşürmek zorunda kalan sermaye, üretime ara verme, işçi çıkarma gibi uygulamalara girişti. İstihdamda azalmaya neden olan bu girişim sosyal etkiler yaratmaya başladı. İşçi eylemleri gitgide tırmanıyor. Bir de doğalgaza, elektriğe, ulaşıma zamlar gelince ardı ardına AKP’ye karşı sesler yükselmeye başladı.
Erdoğan G-20 zirvesine katılmak için Amerika’ya gitti. Zirveden kısa vadede Erdoğan’ı rahatlatacak bir karar çıkmadı. IMF dışındaki alternatif kaynaklardan da bir sonuç çıkmadı. Kasımpaşalı Erdoğan, IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın ‘masasına’ oturdu. Erdoğan, Kahn ile ne görüştü henüz ortaya çıkmadı. Ama geçmiş deneyimlerden bilinen bir gerçek var. O da Erdoğan’ın ümüğünü ya Kahn sıkacak ya da yine uygulanacak IMF programları karşısında direnen halk.