PKK’nin Hakkâri’nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün taburuna yönelik saldırısının ardından, Türkiye yeniden Kürt sorunu etrafında yükselen bir gerginlik atmosferine sokulmaya çalışılıyor. Başarısızlıkları ve çözümsüzlükleri her yönüyle yeniden ortaya dökülen savaş cephesi yanlışta ısrar etmeye devam ediyor. PKK’nin Aktütün baskını, Kürt hareketinin yayın organlarının ardı ardına kapatılması, Altınova, Denizli ve Adana’daki linç girişimleri, “DTP’lilerin öldürülmesi” için çağrı […]
PKK’nin Hakkâri’nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün taburuna yönelik saldırısının ardından, Türkiye yeniden Kürt sorunu etrafında yükselen bir gerginlik atmosferine sokulmaya çalışılıyor. Başarısızlıkları ve çözümsüzlükleri her yönüyle yeniden ortaya dökülen savaş cephesi yanlışta ısrar etmeye devam ediyor.
PKK’nin Aktütün baskını, Kürt hareketinin yayın organlarının ardı ardına kapatılması, Altınova, Denizli ve Adana’daki linç girişimleri, “DTP’lilerin öldürülmesi” için çağrı yapan gazete yazılarının mahkemelerde düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi, DTP’ye yönelik kapatma davası etrafında olumsuz sinyaller gelmesi ve Kuzey Irak’a yönelik saldırıların sürdürülmesi şeklinde çok boyutlu bir baskı ortamının içinde yaşandı.
Kürt hareketine yasal demokratik alanda hareket şansı tanınmadığı gibi silahlı güçlerin de imhayla tehdit edildiği bir ortamda gerçekleşen saldırı, bölgede Kürt hareketini geriletmeyi hedefleyen AKP-TSK işbirliğindeki proje karşısında da önemli bir darbe niteliğinde. Eylemin, yerel seçimler öncesinde bölgede AKP’nin elini zayıflatması muhtemel.
Savaş yanlısı cephe tarafından şiddeti tırmandırmaya gerekçe yapılmaya çalışılan saldırının kamuoyunda bu cepheye yönelik bir güvensizlik yarattığı görülüyor. Televizyonlara Kuzey Irak’a yönelik “başarılı” hava saldırısı görüntüleri servis edilirken daha önce üç kez saldırıya uğramış bir sınır karakolunun aldığı ağır darbe; “örgütün belini kırdık, küçük gruplara dağıldılar, Kuzey Irak BBG evi gibi, ABD anlık istihbarat veriyor, ABD ile terörle mücadele işbirliğimiz mükemmel” gibi söylemlerle kamuoyunun karşısına çıkanları büyük bir inandırıcılık sorunuyla baş başa bıraktı.
Egemenlerin bu moral çöküntüsü karşısında Tayyip Erdoğan’ın desteğe çağırdığı medya, başarısızlığı sorgulayan yazılar yayınlamaktan geri durmasa da, ABD’nin PKK karşısında Türkiye’yi desteklediği yönünde haberler yaparak ABD’ye yönelik tepkileri yumuşatmaya çalıştığı izlenimini veriyor.
Cenazeler kaldırılıyor
TSK’nın açıklamasına göre 17 askerin ve PKK’nin açıklamasına göre de 9 gerillanın yaşamını yitirdiği çatışmada her iki taraf da karşı tarafın kayıplarının çok daha fazla olduğunu öne sürdü. Asker cenazeleri binlerce kişinin katıldığı PKK karşıtı gösterilere dönüştürülürken eş zamanlı olarak çeşitli illerde BBP gibi faşist grupların ön plana çıktığı protestolar düzenlendi. Eskişehir’deki cenaze töreninde ise kitle içinden “Tayyip oğlunu askere gönder” sloganları eşliğinde AKP protestoları yükseldi.
ANF’de bugün yayınlanan ve yerel kaynaklara dayandırılan bir haberde, kayıp iki askerin TSK helikopterlerinin bombardımanı sırasında yaşamını yitirdiği öne sürüldü.
Çatışmada yaşamını yitiren 9 gerillanın cenazelerinin ise bugün sabah saatlerinde Şemdinli’ye götürüldüğü açıklandı.
Baskı yasaları gündemde
Aktütün baskının ardından Terörle Mücadele Yüksek Kurulu acilen toplandı. Toplantı Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner başkanlığında İstanbul, Ankara ve bölgedeki üst düzey yetkililerin de katılımıyla gerçekleşti.
Jandarma Genel Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nün daha önce yapılan Terörle Mücadele Üst Kurulu toplantısında, “terörle mücadelede yetkilerinin genişletilmesi” isteğinde bulunduğu ve Koşaner’in bu yönde ciddi bir çaba içinde olduğu dikkate alındığında önümüzdeki dönemde, yargısız infaz ve işkenceyi önlemeye yönelik demokratik hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik bir dizi yasal değişikliğin gündeme gelmesi sürpriz olmayacak. Bu kapsamda sorgu sırasında avukat bulundurulma zorunluluğunun kaldırılması, gözaltı sürelerinin uzatılması ve CMK’da değişiklik gibi bir dizi yasal düzenleme isteniyor.
Bu arada 7 Ekim’de TBMM’de oylanacak olan sınır ötesi tezkeresinin TSK’nın istediği biçimde kabul edilmesine de kesin gözüyle bakılıyor.
Türkiye Barış Meclisi, tezkereye karşı 7 Ekim günü saat 12.30’da Meclis Dikmen kapısı önünde yapacağı basın açıklaması ile tezkerenin uzatılmamasını isteyecek.
DTP sıkıştırılıyor
Kapatma davasında sonuca yaklaşılırken DTP, “PKK ile arasına mesafe koymadığı” için eleştiriliyor. TSK’nın doğrudan PKK destekçisi unsur olarak tanımladığı DTP karşısında AKP, CHP ve MHP de TSK ile aynı doğrultuda tavır alıyor.
Roj TV’de bir programa çıkan DTP milletvekili Aysel Tuğluk, savaş ortamının yeniden tırmandırılması ihtimaline değindiği konuşmasında şunları söyledi:
“Bizler belki geçmişte yaşananlardan bir kez daha ders çıkarmaya, yüzleşmeye gidip daha ciddi bir sorumluluk yüklenmek durumundayız. O nedenle bu süreçte başbakanın açıklamalarını da takip ettim. Bir ülkenin başbakanı, sorunlara çare bulması gereken bir başbakan askeri yetkili gibi konuşmaya başladığında elbette burada akli bir durum söz konusu değildir. O nedenle ben siyasilerin bu noktada sorumluluklarının farkına vararak gerçekten bu ölümleri durduracak bir çözüm sürecine eğriltecek bir iradeyi ortaya çıkarmaları gerekiyor. Milliyetçi, ırkçı söylemlerle gidilecek bir adım yolun kalmadığını hep beraber yaşadık ve gördük. İnanıyorum ki, umuyorum ki süreç bu konuda eğrilir, sorgulamaya yeni bir başlangıca eğrilir ve yeni acıların yaşanmayacağı bir süreci hep beraber başlatırız.”
“Hiçbir şekilde milliyetçiliğin olumsu yoktur. Sonuçta zararlıdır milliyetçilik. Dolayısıyla bu kadar inkarcı yaklaşırken insanları bu kadar yok kabul edersen, 1 askere karşı 1 DTP’liyi öldürebilirsin demek, buna beraat kararı vermek çok ırkçı bir bakış açısı stratejidir. Bu milliyetçi çatışmalardan hepimiz çok şey kaybederiz, kazananı olmaz. Bu süreçlerde ya hep beraber kazanacağız ya da hep beraber kaybedeceğiz. Buna böyle bakmak gerek”
Sendika.Org