Metris’teki işkenceden ölüm skandalının üzerine gidildikçe yeni rezaletler ortaya çıkıyor. Engin Çeber’le birlikte gözaltına alındıktan sonra cezaevinden tahliye olan Cihan Gün ve Aysu Baykal, ABD’nin Iraklılara Ebu Gıreyb Cezaevi’nde uyguladığına benzer davranışla Sarıyer Emniyet Müdürlüğü’nde karşılaştıklarını açıkladılar: “Kelepçe ve kemerle bizi birbirimize bağladıktan sonra bir polis bizi yere çöktürüp aramıza girdi. Kollarını omuzlarımıza atarak poz […]
Metris’teki işkenceden ölüm skandalının üzerine gidildikçe yeni rezaletler ortaya çıkıyor.
Engin Çeber’le birlikte gözaltına alındıktan sonra cezaevinden tahliye olan Cihan Gün ve Aysu Baykal, ABD’nin Iraklılara Ebu Gıreyb Cezaevi’nde uyguladığına benzer davranışla Sarıyer Emniyet Müdürlüğü’nde karşılaştıklarını açıkladılar:
“Kelepçe ve kemerle bizi birbirimize bağladıktan sonra bir polis bizi yere çöktürüp aramıza girdi. Kollarını omuzlarımıza atarak poz verdi, başka biri de cep telefonuyla fotoğraf çekti!”
Sarıyer Emniyeti’nde Ebu Gıreyb’e öykünmek nasıl bir ruh halidir?!
Çeber’in babası, “Bu polisi hangi okullarda yetiştiriyorlar? Ben onların akli dengesinin yerinde olduğunu düşünmüyorum” diye konuşmuş. Bunu anlamak için ABD’nin Irak’ı işgal koşullarına girmeye gerek yok, 2008 1 Mayıs’ında işçiler Taksim’e çıkmasın diye İstanbul’u kuşatan polisin ne denli “orantısız güç” kullandığını anımsayalım!
Gökçer Tahincioğlu dünkü Milliyet’te Çeber ve arkadaşları karakolda slogan attıkları için “Orantılı güç kullandık” diyen polis ifadelerine yer verirken, bir başka skandalı haberleştirmiş. 19 polisin ifadeleri bilgisayardaki “kes yapıştır” usulü kopyalanmış. “Korsan gösteri” hepsinde “karsan” olmuş!
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “hükümet adına” Çeber ailesinden özür dilese de polisin “orantılı güç” kullandığına ilişkin anlayış, polislerin toplu savunmasına temel oluşturabiliyor.
Davadaki “gizlilik” kararı da olayın karartılacağına ilişkin kuşkuları artıyor.
Oysa Metris’ten önce Sarıyer Emniyeti’ndeki “Ebu Gıreyb hatırası” bile hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” iddiasının aksine karakollardaki durumun epeydir değiştiğinin göstergesi. TBMM de yeni uyandı; İnsan Hakları Komisyonu tarafından, cezaevleri ve karakollara gidilmesi kararı alınmış.
Ancak, bu tür “protokoler” ziyaretlerin işe yaramadığı, “resmi” denetlemelerden önce “idare”nin cezaevleri ve karakolları neredeyse birer “Starbucks” havasına soktuğu bilinen bir gerçek.
BM İşkenceyi Önleme ve Uluslararası AF Örgütü standartları bu tür ziyaretleri öngörmüyor.
Eğer karakol ve cezaevleri ziyaretleriyle, gerçekte ne olduğu öğrenilecekse, bunu ancak barolardan, tabip odalarından temsilcilerin yer aldığı “bağımsız” kurullar “baskın” niteliğinde, ani denetlemeler yoluyla sağlayabiliyor.
Türkiye’nin şimdi bu tür denetime olanak veren BM İşkenceyi Önleme Ek Protokolü’nü imzalaması gerekiyor.
ÖDP Genel Başkanı, İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, sorunu Meclis kürsüsünde bir kez daha dile getirdi. Ancak hükümet adına kimse bu protokolün niye imzalanmadığını açıklamadı.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Antalya’da bu sözleşmenin varlığından ilk kez haberi oluyormuş gibi üzerine düşeni yapacağını açıklamış. Ne zaman Sayın Bakan?