Kafkasya krizi, dünyada ABD’nin “tek kutup” haline geldiği biçimindeki efsanenin tuzla buz olmasına vesile oldu. Artık dünyada çok kutupluluğa gidiş, ittifaklar içi kriz, yeni bölgesel güçlerin oluşumuna ilişkin önermeler revaçta. Bu arada bu oluşumların arka planında da, dünya ekonomik krizi ile ivme kazanan, ekonomik gücün yeniden şekillenişi var. Son 20 yılda hızlanan global mal ve […]
Kafkasya krizi, dünyada ABD’nin “tek kutup” haline geldiği biçimindeki efsanenin tuzla buz olmasına vesile oldu. Artık dünyada çok kutupluluğa gidiş, ittifaklar içi kriz, yeni bölgesel güçlerin oluşumuna ilişkin önermeler revaçta. Bu arada bu oluşumların arka planında da, dünya ekonomik krizi ile ivme kazanan, ekonomik gücün yeniden şekillenişi var.
Son 20 yılda hızlanan global mal ve para dolaşımının ardından dünya pazarının yeniden paylaşımı, bloklar arasında yeni güç dengelerinin oluştuğuna, dünya ihraç pazarlarının paylaşımında ibrenin Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığına işaret ediyor.
Tek tek devletlerin omurgalarını oluşturan ülkelerin dev holdinglerinin global yarışı hızlandı ve ortaya çıkan yeni fotoğraf, (Çokuluslu şirketlerinin ülkesel dağılımı) da Batı’dan Doğu’ya bir güç, eksen kaymasının olduğunu gösteriyor..
Özellikle 1990 sonrası dünya ihraç pazarlarındaki genişleme olağanüstü boyutlara ulaştı. Kısa adı WTO( ya da DTÖ) olan Dünya Ticaret Örgütü’nün verilerine göre, küreselleşme rüzgarının hızlanması öncesinde, örneğin 1983’te henüz 2 trilyon doları bulmayan dünya mal ticareti, 1993’e gelindiğinde yüzde 100 artışla 3,7 trilyon dolara yaklaştı. Sonraki 10 yılda yani 1993’ten 2003’e ise artış yine yüzde 100 artarak 7,3 trilyon doları aştı. 2003-2006 döneminin artışı ise olağanüstüydü ve yüzde 60 artışla dünya pazarı 11,8 trilyon dolara ulaştı.
Özellikle 1990 sonrasının dünya kapitalizminin bu enine ve boyuna, derinliğine büyümesinde birçok etken rol oynadı. “Duvarın yıkılması” ve içe dönük Varşova Paktı blokunun (Eski SSCB ve Doğu Avrupa) dünya pazarlarına entegre olması bu etkenlerin en önemlilerinden biriyken, Asya’da Çin’in dünya kapitalizmine kendine özgü entegrasyonu, bunu diğer Asya ülkeleri ve Hindistan’ın izlemesi, her yıl yüzde 10’ları bulan büyüme oranlarına ulaşması, mal ticaretine de olağanüstü bir ivme kazandırdı. Tabi ki bunlara, bilim ve teknolojideki, bilgisayar-iletişim teknolojisindeki yeniliklerin, üretici güçlere sağladığı ivmeyi, liberalizmin neredeyse bir din gibi, tüm dünyada kabul görmesi ile hemen her şeyin metalaşıp, özelleşip, piyasalaştığı iklimin etkilerini eklemek gerekir.
Neoliberalizm, tarımdaki geleneksel yapıları hızla yıkarken, kamusal olan her şeyi de özelleşme-piyasalaşma ile ticari alana çekti, metalaştırdı. Neoliberalizm ile kışkırtılan ve tüm dünyaya yayılan hızlı kentleşme, mülksüzleşme, işçileşme, ortaya muazzam boyutlarda üretim, mal ve sermaye dolaşımını da çıkardı.
K.Amerika,Avrupa ve Japonya’da Pazar Kaybı..
Dünya ihraç pazarlarının belli bloklar ya da ülke grupları arasındaki paylaşımı, özellikle 1990’lı yıllardan sonra hissedilir bir değişime uğradı. Dünya üretimi ve ihracatında eksenin Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığı, Doğu’nun ihraç pazarlarındaki payını artırdığı görülüyor.
Kuzey Amerika ve Avrupa, 1995-2005 döneminde ihraç pazarlarında kayba uğrayan ve gerilemeye geçen bölgeler oldular. Dünya Ticaret Örgütü’nün verilerine göre, ABD’nin, Kanada ve Meksika ile birlikte yer aldığı Kuzey Amerika’nın 1995’te dünya ihraç pazarlarından aldığı yüzde 16,6’lık pay, 2005’te yüzde 14 dolayına düştü. Tek başına ABD’nin payı son 10 yılda yüzde 12,5’tan yüzde 9’a kadar geriledi. Bölgede Kanada’nın payı pek değişmezken Meksika daha ihracatçı hale geliyor.
Avrupa kıtası, Avrupa Birliği’ne, yeni katılımlarla “iç pazarını” derinleştirirken ve dünya mal dolaşımında yüzde 40’ların üzerinde bir pay alırken, bu payının son 10 yılda birkaç puan gerilediği görüldü. Avrupa’nın 1995’te yüzde 45,2 dolayında olan payı, 2005’te yüzde 41,7’ye geriledi. Avrupa’da, ücretlerin göreli yüksek olduğu Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya’nın üretimlerini Doğu Avrupa, Balkanlar ve Türkiye’ye kaydırmaları sonucu, Avrupa kıtasındaki bu ülkelerin ihracat paylarında artışlar yaşandı. Türkiye’nin 1995’te dünya pazarında yüzde 0,4 olan payı AB’ye ihracatın artması ile 2006’da yüzde 0,7’ye kadar çıktı. Aynı şekilde Doğu Avrupa ülkeleri de pazar paylarını küçük de olsa artırdılar. Ama bir bütün olarak Avrupa’nın, dünya ihraç pazarlarındaki payı gerileme eğiliminde.
Bir diğer dev Japonya’nın da 1995’te yüzde 6,8 olan pazar payı, 2005’te yüzde 5,7’ye düştü.
“Güney” de Pazar artışı…
Üç büyük blok, Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonya’daki bu nisbi pazar kayıplarına karşılık, dünyanın “Güney” diye de adlandırılan diğer bölgelerinin ihraç pazarları payında belli artışlar yaşanmaya başladı. Asya, Orta Doğu, BDT, Afrika, Güney ve Orta Amerika paylarını belli ölçülerde artıran bölgeler oldular.
Asya son 10 yılda payını 3 puan artırarak yüzde 30’a taşırken ihraç pazarlarını Asya’da en hızlı artıranların başında Çin geliyor. Çin, 10 yıl önce dünya ihraç pazarında yüzde 3’ün altında olan payını bugün yüzde 8’e yaklaştırmış durumda. G.Kore’nin de pazar payı yüzde 3’e yaklaşıyor. Hindistan, yine ihracatını hızla artıran ve yüzde 1’e yaklaştıran Asya ülkeleri arasında.
Bağımsız Devletler Topluluğu, eski SSCB düzeninden kapitalizme dönüşün sancılarını yaşadıktan sonra, sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları ile önemli bir ihraç gücü olma yolunda. 1995’te dünya ihraç pazarlarından yüzde 2 dolayında pay alan bu bölge, özellikle Rusya’nın atılımları ile payını yüzde 3,5’a taşıyor.
Bir diğer petrol-doğalgaz bölgesi olan Orta Doğu da son 10 yılda ihracattaki payını artırdı. Bölgenin payı yüzde 3’e yakın iken 2005’te yüzde 5’in üstüne çıktı. S.Arabistan, BAE’nin yanı sıra İran önemli petrol ihracatçıları. İran’ın, kendi kaynaklarından sattığı hampetrol ve doğalgazdan elde ettiği ihracat geliri, Türkiye’nin sınai ürün satışına dayanan ihracat gelirine yaklaşıyor.
Dünya pazarından 2005’te yüzde 3,5’a yakın pay alan Güney ve Orta Amerika’da ise Brezilya’nın tırmanışı dikkat çekiyor. Kıtanın tamamının ihraç pazarlarındaki payı henüz yüzde 3,5’u ancak bulmuşken Brezilya yüzde 1,2’ye yakın payı ile Latin Amerika’nın bölgesel gücü durumunda. Venezuella, petrol ihracatçısı olarak ihracatçı bir ülke profili çizerken Şili, bakır ihracatı ile pazardan daha çok pay almaya çalışıyor. Arjantin ise eski gücünden çok uzakta.
Dünya ihraç pazarından enerji ve hammadde üreticisi olarak yüzde 2,5’a yakın pay alan Afrika kıtasında Cezayir, Libya, Nijerya petrol ihracatları ile pazarda yer edinmeye çalışırlarken G.Afrika da yükselen ülke olma çabasında.
500 ÇUŞ’da ülkesel dağılım…
Bölgeler arasında eksen kayması ya da güç dağılımının değişimi, çokuluslu şirketlerin(ÇUŞ) ülkesel dağılımında da gözleniyor. Özellikle ABD’de baş gösteren ve tüm dünyada farklı ağırlıklarda hissedilen global kriz, dağılımın ülkesel boyutunu etkilemeye yetti ve sadece son 1 yılda Financial Times’ın belirlediği 500 büyük devin ait oldukları ülke dağılımı ciddi bir değişim gösterdi.
Türkiye’den, potansiyeli olmasına karşın Koç Grubu’nun bile giremediği dünyanın ilk 500 firması sıralamasında, global krizi en derinden yaşayan ABD önemli performans kaybına uğradı. 2007 Mart döneminde 500 firmanın 210’u Kuzey Amerika menşeli iken 2008 Mart’ında bu sayının 196’ya düştüğü görüldü. Bu bölgede ABD’li ÇUŞ’ların sayısı 183’ten 168’e indi ve ABD şirketler ilk 5’teki yerlerini koruyamadılar.
FT-500 içinde AB üyesi 8 ü
lkenin firma sayısı 2007 ilk çeyreğinde 134 iken 2008’in ilk çeyreğinde 130’a düştü. Son 1 yılda İngiltere, ilk 500’e 4 firma daha az sokabildi.
Amerika ve Avrupa’daki performans düşüşüne karşılık Asyalı ÇUŞ sayısı 55’ten 95’e çıkarak patlama yaptı.
Asya’da, Japonya 10 firma kayba uğrarken Çin, ÇUŞ sayısını 12’den 38’e çıkararak tüm dikkatleri üzerine topladı. Rusya da firma sayısını 8’den 13’e çıkardı. Hindistan’ın ilk 500 içindeki firma sayısı 8’den 13’e çıktı.
Dünyanın en büyük 500 firma sıralamasında ilk 5, bir yılda değişti. ABD orijinli Exxon Mobil şirket değeri olarak kayba uğramasına rağmen ilk sırayı korudu, ancak 1 yıl önce takip eden ABD şirketleri yerlerini Çin, Rusya ve Brezilya gibi yeni emperyal güçlerin firmalarına terk etti. 2007’de sıralamada ilk 5’e giren GE, Microsoft, Shell ve AT&T’nin yerini Asya’dan Petro China, Gazprom, Petrobas Brazil ve China Mobile aldı.
K.Amerika, “İç Pazar”ı ve Avrupa ile entegre..
Dünya Ticaret Örgütü 2006 verilerine göre, 12 trilyon dolara yaklaşan dünya ticaretinin coğrafi dağılımında, gelişmiş Avrupa’nın yüzde 42, Kuzey Amerika’nın da yüzde 14 dolayında olmak üzere toplam yüzde 56 payı olduğu görülüyor. Kalan pazarın yüzde 28’e yakını Asya’ya ait, G.Amerika ve BDT toplamda yüzde 3,6’lık pay alıyorlar ve Orta Doğu yüzde 5,5, Afrika yüzde 3,1 paya sahip.
Gelişmiş Kuzey Amerika ve Avrupa’nın yaklaşık 6,6 trilyon dolara ulaşan ihracatlarının ağırlıkla kendi coğrafyaları içinde gerçekleştiği görülüyor.
ABD, Kanada ve Meksika’dan oluşan K. Amerika , 2006’daki 1 trilyon 700 milyar dolara ulaşan ihracatının yüzde 54’ünü bölge içinde gerçekleştirirken yüzde 19’unu Asya’ya , yüzde 17’sini Avrupa’ya yapıyor. Diğer coğrafyaların payı yüzde 10. Yani K.Amerika’nın ticaret hinterlandı ağırlıkla kendi kıtası ve Avrupa’dan (yüzde 71) oluşuyor. Asya ve öteki bölgeler yüzde 30 büyüklükte. ABD ve Kanada, daha çok yüksek katma değerli sanayi malı ve hizmet üretimi gerçekleştirirken Meksika’nın ağırlıkla petrol, tarımsal ürün ve tüketim malları üretimi ve ihracatında uzmanlaştığı biliniyor.
Avrupa’nın dev “iç Pazar”ı var…
Toplam 36 ülkeden oluşan Avrupa, dünya ticaretinde yüzde 42’lik payı ile ana ticaret arenası. 2006’da 5 trilyon dolara ulaşan kıta ticaretinin ağırlıkla “kıta içi” gerçekleştiği görülüyor. Avrupa’daki 36 ülkenin ihracatları yüzde 75 oranında birbirine dönük. Bu anlamda yaşlı kıta devasa bir iç pazar gibi .
Türkiye’nin de aralarında yer aldığı Avrupa ülkeleri, ihracatlarının dörtte üçünü kıta içine yaparken yüzde 9’unu K.Amerika’ya, yüzde 7’sini Asya’ya, kalan yüzde 9’unu da öteki coğrafyalara gönderiyorlar. Avrupa’nın bu 36 ülkesi arasında da hiyerarşik bir görünüm var. Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda, Avrupa’nın “merkez” ülkelerini oluştururken, diğerlerinin kademe kademe bu ülkelerin bir tür periferisini (çevre) oluşturdukları söylenebilir.
Özellikle AB tam üyeliğine henüz geçmemiş Türkiye gibi ülkeler, çevrenin en dış halkasını oluşturuyorlar. AB’ye yeni alınan Polonya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler ise AB’nin yeni “çevre” ekonomileri ve bu ülkelerdeki işgücü maliyeti, sendikal örgütlenmelerin geriliği, AB normlarının yeterince yerleşmemesi, Avrupa ÇUŞ’larının üretimlerini bu ülkelere aktarmaları ve ihracının buralardan yapılması ile sonuçlanmış.
Avrupa, ürettiklerinin dörtte üçünü kendi coğrafyasında değişime tabi tutup eritirken ve yüzde 9’unu K.Amerika’ya yüzde 16’sını diğer coğrafyalara aktarırken , üretim için gereksindiği başta enerji olmak üzere hammaddeleri ağırlıkla Orta Doğu, Afrika ve BDT bölgeleri ülkelerinden sağlamaya çalışıyor. Avrupa, özellikle enerji yönünden Rusya’nın patronajındaki BDT’ye bağımlı.
Asya hızlı ihracatçı ve hammaddeye muhtaç…
Özellikle 1990’lar sonrası gerçekleştirdiği hızlı hızlı büyüme sonucu, Avrupa’dan sonra yüzde 28’e yakın payı ile dünya ticaretinin ikinci ana coğrafyası durumuna gelen Asya’da, ticaretin yüzde 50’si yine Asya ülkeleri arasında gerçekleşiyor. Dünya ticaretindeki payı 1995’ten 2006’ya yüzde 6,8’den yüzde 5,6’ya gerileyen Japonya bir “tutuk -durgun güç” profili çizerken, ihraç pazarlarını en hızlı artıranların başında Çin geliyor. Çin, 10 yıl önce dünya ihraç pazarında yüzde 3’ün altında olan payını bugün yüzde 8’e yaklaştırmış durumda. G.Kore’nin de pazar payı yüzde 3’e yaklaşıyor. Hindistan, ucuz emeği ile sanayide ve bilişimde yüksek büyüme hızları gerçekleştirip dünyadaki pazar payını şimdiden yüzde 1’e ulaştıran bir Asya devi.
Asyalı ihracatçılar için K.Amerika yüzde 22, Avrupa yüzde 19 pay ile en önemli alıcılar. Başka bir ifade ile Asya, gelişmiş Avrupa ve K.Amerika’nın önemli “tedarikçileri” arasında. Japonya’nın yanı sıra, özellikle Çin, Hindistan, G.Kore gelişmiş coğrafyalara dayanıklı-dayanıksız tüketim mallarının yanı sıra, daha düşük oranda da olsa sermaye malları ihraç ediyorlar ve ihracatta rekabet güçlerini, ağırlıkla bu kıtanın bol ve itaatkar ucuz işgücü oluşturuyor.
Ucuz işçilikte “dibe doğru yarışı” doludizgin sürdürürek yıkıcı bir rekabetle pazar gücünü hızla artıran Çin, bu avantajıyla önemli bir emperyal güç olmada çok hızlı yol alıyor ve dünyadan enerji hammadde talebini, bunu üreten ülkeler üzerinde nüfuz arayışını da hızla artırıyor.
Çin’i takip eden Hindistan da yine ucuz emek odaklı bir büyüme ile pazar payını artırma yolunda. Ucuz işgücü avantajını yüksek verimlilik avantajına dönüştüren ve daha çok ara malı ve sermaye malı üretimi ihracatına yönelen G.Kore’de Asya’nın yükselen ekonomisi olarak dikkat çekiyor.
Güney ve Orta Amerika ikincil “tedarikçi”…
Dünya ticaretindeki payı yüzde 3,6 olmakla beraber, K.Amerika ve Avrupa’ya ihracat yaparak “tedarikçi” rolü üstelenen coğrafyalardan biri de Güney ve Orta Amerika.
Asya’nın yükselen ülkelerine kıyasla ikinci sıraya düşen bu kıta, yine de tedarikçi rolünde. Güney Amerika’da üretimin ancak yüzde 27’si kıta içi değişime konu olurken yüzde 31’i K.Amerika’ya, yüzde 21’i de Avrupa’ya ihraç
ediliyor. Bu iki gelişmiş coğrafyaya yapılan ihracat böylece toplamın yüzde 52’sini bulurken ihracat ürünlerini petrolden bakıra hammaddeler ve yakıtlar, çeşitli tarım ve sanayi ürünleri oluşturuyor. Bölgenin tarımsal ve sınai ürün ihracında rekabet gücü yine ağırlıkla ucuz ve örgütsüz bırakılmış işgücünden geliyor. Brezilya, bölgenin en büyük ihracatçısı olarak dikkat çekerken Venezuella petrol ihracatçısı, Şili ise bakır ihracatçısı olarak öne çıkıyor.
Orta Doğu ve Afrika enerji ihracatçısı…
Dünyanın en önemli enerji ve hammadde kaynaklarının toplandığı Orta Doğu halen dünya ticaretinde yüzde 5,5, Afrika da yüzde 3,6 pay alıyor. Böylece bu iki coğrafyanın 2006 ihracatları 1009 milyar dolar ile dünya ticaretinin yüzde 9.1’ine ulaşmış durumda.
Orta Doğu ve Afrika’nın enerji ve ham
madde ağırlıklı ürünlerinin bölge içinde tüketimi sadece yüzde 8, buna karşılık yüzde 92’si bölge dışına ihraç ediliyor ve yüzde 84’ü yarı yarıya gelişmiş K:Amerika ve Avrupa ile hızla gelişen Asya arasında eşit paylarda paylaşılıyor.
Orta Doğu ve Afrika’dan yapılan ihracatta K.Amerika’nın yüzde 16’lık payına Avrupa’nın yüzde 26’lık payı eklenince toplamda yüzde 42’ye ulaşılıyor. Bu coğrafyadan Çin, Japonya başta olmak üzere Asya ülkelerine de ihracatın yüzde 42’si yapılıyor. Dolayısıyla, bu kıtaların ihracatları, Asya ile gelişmiş Amerika-Avrupa ülkeleri arasında paylaşılırken gelecekte bu kaynaklar üzerinde hakimiyetin önemi hergün biraz daha ortaya çıkıyor.
Rusyalı BDT diğer enerji ihracatçısı..
Son olarak, dünya ihracatında yüzde 3,6 payı olan ve Rusya’nın başını çektiği Bağımsız Devletler Topluluğu’nun ihracatının da yüzde 81’i blok dışına yapılıyor. Blok içi ticaretin ise yüzde 19’da kaldığı görülüyor.
Bu anlamda ağırlıkla hampetrol ve doğalgaz başta olmak üzere hammadde ihracatı gerçekleştiren bu coğrafyanın en önemli müşterisini de yüzde 58’lik payı ile Avrupa oluşturuyor. Bir anlamda, Türkiye’nin de dahil olduğu 36 Avrupa ülkesi enerji yönünden BDT’ye ciddi ölçüde bağımlı görünüyorlar. K.Amerika ise BDT’den yapılan ihracatta yüzde 11 pay sahibi. Kafkasların dahil olduğu bu coğrafyadan Kuzey Amerika ve Avrupa’ya yapılan ihracatın böylece payı yüzde 66, ya da BDT ihracatının üçte ikisi büyüklüğünde. Dolayısıyla,. Özellikle Avrupa için BDT’nin enerji kaynakları vazgeçilmez olduğu gibi, BDT için de Avrupa en önemli pazar durumunda.
Emperyal güçlerin pazar paylaşımında son panoramik durum böyle bir görüntü çizerken, bu güçler arasındaki ittifaklar, çelişkiler, hasımlık-hısımlık durumu nasıl bir özellik gösteriyor? Nüfuz savaşları ve askeri hamleler nelere gebe? Bu soruların yanıtı izleyen yazıda…