Türkiye’nin hep büyüdüğü anlatılıyor. Büyüyen Türkiye’de nedense bilinmez tarım hep küçülüyor, çiftçiler yoksullaşıyor ve çiftçiler mesleklerini terk etmek zorunda kalıyor. Türkiye tarımı üretici olan çiftçiden ve tüketici olan halktan yana yönetilmiyor. Tarım sektörü bir avuç tarım ve gıda şirketinin çıkarına yönetiliyor. Bu nedenle Çiftçi Sendikaları olarak bizler hükümete Türkiye tarımı nereye gidiyor diye soruyoruz… Bilindiği […]
Türkiye’nin hep büyüdüğü anlatılıyor. Büyüyen Türkiye’de nedense bilinmez tarım hep küçülüyor, çiftçiler yoksullaşıyor ve çiftçiler mesleklerini terk etmek zorunda kalıyor.
Türkiye tarımı üretici olan çiftçiden ve tüketici olan halktan yana yönetilmiyor. Tarım sektörü bir avuç tarım ve gıda şirketinin çıkarına yönetiliyor. Bu nedenle Çiftçi Sendikaları olarak bizler hükümete Türkiye tarımı nereye gidiyor diye soruyoruz…
Bilindiği gibi dünya tahıl üretimi 2005-2006 yıllarında düştü. Üretim düşüşüne bağlı olarak 2005-2006 yılında dünya buğday stokları azaldı ve fiyatı yükseldi. Dünyada bunlar yaşanırken Tarım Bakanlığı 2005-2006 yıllarında TMO depolarındaki 1 milyon ton buğdaya ihracat izni verdi ve sattı.
IMF’nin buyruğu ile hükümetin stok eritme politikası, şirketler için ticaretin anayasasını oluşturan DTÖ’ nün yeşil kutu (Gren Box) taahhütlerine uygun değildir. Yeşil kutu taahhütlerinden biri; gıda güvenliği nedeniyle kamu stok tutabilir, diyor. Uygulanan bu şirket yanlısı politikadan da anlaşılacağı gibi hükümet için IMF buyruğu ve şirket çıkarı esas, kamunun gıda güvenliği tali bir meseledir.
“Bu yıl buğday üretimimiz fazla o zaman fazlamızı hemen satalım” doğru bir politika değildir. Bir sonraki yılın üretim miktarını görmeden, yeni ürünü ihtiyat olarak stoklamadan eski stoku devlet elden çıkaramaz. Yurttaşına karşı sorumluluk duyan devletler stok yönetimini 2-3 yılda bir gözden geçirir, değerlendirir, gerekiyorsa o zaman stokunu elden çıkarır.
Tarım Bakanlığı 2006 yılı ekmeklik buğdayın yeni üretim sezonundaki üretim miktarını görmeden ve değerlendirmeden stoktaki buğdayın tonunu 136 dolardan dışarıya sattı, ihraç etti. Oysa bir ülkenin buğday stoku hem ülke hem de yurttaşı için sigortadır. Bilindiği gibi sigortasız (kaskosuz) yapılan kazanın faturası insanın ocağına incir ağacı diker. 2007 yılında kuraklık yaşanınca da bu kez, IMF’nin buyruğu ile ülke stoklarını eritmiş olan Hükümet, Kasım -Aralık ayında dışardan tonuna 390-400 dolar verip buğday satın almak zorunda kaldı.
Bütün bu yanlışlardan ve yaşanılanlardan ders almamışa benziyor hükümet. Şimdi de buğday alım fiyatını açıklamıyor. Ülke ve yurttaşları için sigorta görevi görecek oranda stok da yapmıyor. Yurttaşların temel gıda ihtiyacı olan buğdayı alıp stoklamak yerine ihtiyaç temin işini şirketlere bırakarak kuzuyu kurda teslim ediyor.
Buğday fiyatının belirlenmesinde etken olan süne tahlilleri geçmişte “Çiftçinin Karagün Dostu” denilen ve halen silolarının üzerinde bu yazı bulunan TMO elemanları tarafından yapılabiliyordu, TMO şimdi bu işi de yapmıyor. Tahliller buğdayı alacak olan Ticaret Borsasındaki tüccar tarafından tek taraflı yapılıyor ve fiyatı da yine tek taraflı belirleniyor. Buğday alımının ve fiyatının belirlenmesinde olmayan Tarım Bakanlığı süne tahlilinde de yok. Çiftçiyi yalnız bırakıyor yani burada da kuzuyu kurda korumasız teslim ediyor. Adeta “buyur kendine bu kuzulardan güzel bir ziyafet çek!” diyor.
Bilindiği gibi bu üretim sezonunda gübreye, mazota, enerjiye ve ilaca %100’e yakın zam geldi. Buğdayın fiyatı da bu yaşanılan zam göz önüne alınarak belirlenmesi gerekirken hükümet fiyat açıklamayacağını açıklıyor. Yaşanılan zamlar göz önüne alındığında buğdayın fiyatı, yani maliyet+ %25 kâr+ insanca yaşam payı eklendiğinde 1 kg buğdayın fiyatı en az 99,5 Ykr olması gerekir.
Gel gör ki, Başbakan ve Tarım Bakanı; “fiyatların düşmemesi için hububat alım fiyatlarını açıklamıyoruz” diyor. Bunları söyleyerek tarlalarımızdaki kargaları bile kendilerine güldürüyor. “Fiyat düşer” diye hububat alım fiyatlarını açıklamayan hükümet, iç piyasada buğdayın tonu 550-600 YTL’den satılmaktayken ithal buğdayın tonunu 500 YTL’den satışa sunarak zaten buğday fiyatını düşürmüş olmuyor mu?
Peki, Başbakan ve Tarım Bakanı buğday fiyatını maliyetin üstünde belirleyip açıklamayacaksa kim açıklayacak?
Ayrıca hükümet buğdaya kilo başına 4 YKR pirim vereceğini açıkladı. Peki, hükümetin buğdayda uyguladığı bu yanlış politikaların çiftçiler üzerinde yarattığı tahribat ve neden olduğu zarar kilo başına vereceğiz denilen 4 YKR pirim ile karşılanabilir mi?
Tarım Bakanlığı buğdayın fiyatını açıklamakla kalmayıp TMO aracılığıyla piyasaya girip açıklanan fiyat üzerinden yeterli alım yaparak üretici ve tüketici lehine piyasayı düzenlemeli ve alımların parasını da peşin ödemelidir!
Bu yıl 35 il ve 210 ilçede çiftçilerin çoğunluğu yaşanılan kuraklık nedeniyle %30 civarında zarar gördü. Bu çiftçilerimize tohumluk desteği için 700 milyon YTL ödeme yapılacağı açıklandı. Bu ödeme ne zaman yapılacak bu konuda hükümet bir takvim açıklamadı. Bugüne kadar hükümetler tarafından uygulana gelinen; “ödeyeceğiz” diye yapılan açıklamalardan bir veya iki yıl sonra yapılan ödemelerin sektöre bir yararı olmuyor. Biz çiftçiler yaşadıklarımızdan başka bir deyişle bize yaşatılanlardan biliyoruz. Açıklanan primin hükümet tarafından zamanında ödenmesini umuyor ve bekliyoruz!
2007 yılında ayçiçeği üretimi %23,6 geriledi. Ayçiçeği yağı fiyatı da %100’den fazla arttı. Üretimin düşüşündeki en önemli etkenlerden birisi kuraklığın yanında 2006 yılı ayçiçeği fiyatlarının maliyetin altında belirlenmesi nedeniyle çiftçilerin ayçiçeği üretiminden vazgeçmeleridir. Türkiyeli çiftçiye hakkı verilmiyor ama yağ hammaddesi satan yabancı büyük şirketlere her yıl milyar dolara yakın bir para verilebiliyor. Neden?
Kanola üretimi artıyor. 2006 yılında sadece 12 bin 615 bin ton olan kanola üretimi 2007 kuraklığına rağmen %127 arttı, 28 bin 727 tona yükseldi. Kanola üretiminin böylesi artmasının nedeni kanolaya verilen pirimin 22 YKr olmasıdır. Yurttaşların temel gıdası olan yağın hammaddesi olan ayçiçeği üretimindeki düşüşün bir başka önemli nedeni ise ayçiçeğine verilen pirimin kilo başına 4 YKr olarak belirlenmesidir.
Pamukta uygulanan benzer yanlış politikalar sonucunda Türkiye dünya pamuk üretiminde 5. sıradan 7. sıraya geriledi.
Türkiye’nin ilk çaylıkları 1938 yılında kuruldu. Bir çaylığın ömrü ise en fazla 70-80 yıldır. Bu çaylıklar yenilenmezse çaylıklar bozulur, çayın kalitesi düşer. Çaylıkların yenilenmesi için gerekli kaynak Tarım Bakanlığı tarafından ayrılmıyor. Böyle bir sorun yok sayılıyor, aldırılmıyor. Ayrıca Türkiye’nin kuru çay üretimi 200-220 bin ton civarında. Ülkeye kaçak olarak giren kuru çay miktarı 50 bin ton. Üretici ve tüketici için ciddi tehdit oluşturan kaçak çay önlenmiyor. Niye?
Üretiminde dünya birincisi olduğumuz fındıkta iki başlılık devam ediyor. Asli görevi hububat alımı ve satımı olan TMO, buğday stoku yapmıyor, buğday fiyatını bile açıklamıyor ancak stokunda 300 bin tona yakın fındık bulunduruyor. Bu fındığı ne satıyor, ne yağa dönüştürüyor. TMO fındık alımlarında bulunduğundan bu yana fındık fiyatları hiç maliyetin üzerinde belirlenmedi. Yoksa TMO artık piyasayı üretici ve tüketici lehine düzenleyici değil de fiyat düşürücü olarak mı görevlendiriliyor?
Tarımsal ihracatın üçte birini tek başına karşılayan ülkeye döviz kazandıran fındığa TMO’nun müdahalesinden bu yana hazinenin uğradığı zararın 1,5- 2 miyar YTL’ye ulaştığı söyleniyor. Niye FİSKOBİRLİK desteklenmiyor da TMO pabuççu muştası gibi yandan devreye sokuluyor?
Bu yıl fındık fiyatları konusunda ne FİSKOBİRLİK ne de TMO fiyat açıklamıyor. Fındık hasadının günü geldi çattı, fındık fiyatında belirsizlik hala sürüyor.
Fiyat belirsizliğinin yanında bir de bu yıl rekolte yüksek olacak söylentileri yayılarak zaten kaygılı olan fındık üreticilerinin kaygıları daha da arttırılıyor. Çünkü fındık üreticileri çok iyi biliyor; ne zaman belirsizlik ve bulanıklık yaratılırsa bundan çiftçi değil tüccar kazançlı çıkıyor. Tüccar böyle ortamlarda çiftçinin fındığına yok pahasına el koyabiliyor. Bu nedenle fındık üreticileri endişe dolu günler yaşıyor. Fındık üreticilerinin endişelerini giderecek çözümler neden üretilmiyor?
Hayvancılıkta gerileme sürüyor. Tarım Bakanlığı bir yandan aile başına 2 inek dağıtıyor, diğer yandan 4 inekten aşağı ineği olanlara desteklememe kararı almaya hazırlanıyor. Hükümet 2007 yılında 1,2 Milyar YTL olan hayvancılık desteğini 2008 yılı için 800 milyon YTL’ ye düşürdü. Eğik düzlemde baş aşağı giden hayvancılığımızı bu yaklaşımlar ve destekleme politikaları mı düzlüğe çıkaracak?
2003 yılında 334 bin üretici 183 bin hektar alanda 150 bin ton tütün üretiyordu. 2007 yılında üretici sayısı 207 bine, üretim alanı 144 bin hektara, üretim ise 80 bin tona geriledi. Dünyaca ünlü oriental tütünümüzün sonu ne olacak?
Her yıl maliyetin altında belirlenen fiyatlar nedeniyle çiftçiler zeytinliklerini satışa çıkarıyor alıcı bulamıyor. Perişan. Zeytin üreticileri kredi alma konusunda neden özel bankalara mahkûm? Bir yanı denize komşu olan zeytinlikler özel bankaların ilgisine neden bu kadar mazhar oldu?
TEKEL’in suma fabrikaları özelleştirildiğinden bu yana üzüm üreticilerinin eli böğründe tefeci ile özel bankaların elinde inim inliyor. Tüccar kılıklı vurguncular tarafından her yıl trilyonlarca dolandırılan üzümcülerin dolandırılmalarını engelleyebilecek bir çözüm, yasal dayanak hükümet tarafından neden oluşturulamıyor?
Son iki yılda özel sektör bankaları çiftçiye yoğun ilgi gösteriyor. Ziraat Bankası 2007 yılında 4,8 milyar YTL kredi dağıttı. Özel sektör bankaları ise 4 milyar YTL verdi. Tarımsal kredi faizleri %17,5 civarında. Özel bankaların ise %22-25 arasında. Köylü niye özel sektörün bu yüksek faizli kredisine muhtaç oluyor acaba? Ziraat Bankası neden 100 milyon YTL’nin üzerinde kredi kullanan işletmeler için Orta ve Büyük İşletme Bankacılık şubesi (TOBİ) açmaya yöneldi. Küçük çiftçiler ne olacak? Tarım Bakanlığı bu konuda politikalarını neden açık seçik seçmenleri olan çiftçilere açıklamıyor?
Türkiye IMF’nin buyruğu ile tüm destekleri kaldırıp yerine Doğrudan Gelir Desteklerine geçtiği ilk yıllarda dekara 15 bin TL veriyordu. Geçen yıl çiftçiye verilen Doğrudan Gelir Desteğinin miktarı dekara 10 YTL’ ye düşürüldü. 2008’de de 7 YTL’ ye düşürülüyor. Yani Doğrudan Gelir Destekleri sürekli hem düşürülüyor hem de zamanında ödenmiyor. Tarım Kredi Kooperatifleri ile Ziraat Bankası’na borcu olan çiftçilerin ödemelerine gecikme faizi uygulanıyor da çiftçilerin alacağına neden faiz uygulanmıyor?
Organik Tarım Yasası çıkarıldı. Türkiye’nin 81 ilinde İl Tarım Müdürlüğü 850 ilçesinde İlçe Tarım Müdürlüğü var. Bu il ve ilçe Tarım Müdürlüklerinde de toplam 10 binin üzerinde Ziraat Mühendisi, tekniker ve teknisyen çalışıyor. Çıkarılan Tarım Yasası’nda organik tarım sertifikası verme yetkisi bu il ve ilçe müdürlüklerine değil, sayısı 10’u geçmeyen özel şirkete verildi. Organik tarım üretimine öncülük, önderlik, bilgi desteği ve yönlendiriciliği Tarım Bakanlığı’nda değil. Üzerinde yaşadığımız gezegende her geçen zamanda küresel ısınma artarken Tarım Bakanlığı bu işi neden merkezi bir devlet politikası olarak yürütmüyor?
Dünyanın ana konusu haline gelen gıda krizine çözüm üretmek için toplantı üzerine toplantılar yapılıyor. AKP Hükümetinin ise şirketlerin eline verdiği ithalat kırbacı şaklıyor. Tarım Bakanlığı üretimi destekleyip yönlendirmek yerine ithalat için izin üstüne izin çıkararak kırbacın ritmine tempo tutuyor.
Evet, Türkiye tarımı nereye?
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
Genel Başkanı