Gazete ve televizyonlarımız, 17’si ortaöğretim çağında kız olan 18 yurttaşımızın enkaz altında kalarak yaşamlarını yitirdiği Balcılar faciasının arka yüzünü yavaş yavaş ortaya çıkartıyor. O arada gaz patlaması yüzünden çöken binanın bulunduğu yere kurtarma çalışmalarına katkı amacıyla ulaşmak isteyenlerin iki saatlik bir gecikmeyle gelebildiklerini yazarken ” ..beldenin yol durumunu” gerekçe gösteriliyor… Ancak bu haklı gerekçenin, asıl […]
Gazete ve televizyonlarımız, 17’si ortaöğretim çağında kız olan 18 yurttaşımızın enkaz altında kalarak yaşamlarını yitirdiği Balcılar faciasının arka yüzünü yavaş yavaş ortaya çıkartıyor.
O arada gaz patlaması yüzünden çöken binanın bulunduğu yere kurtarma çalışmalarına katkı amacıyla ulaşmak isteyenlerin iki saatlik bir gecikmeyle gelebildiklerini yazarken ” ..beldenin yol durumunu” gerekçe gösteriliyor… Ancak bu haklı gerekçenin, asıl nedenini henüz açık açık söyleyen olmadı.
Gözden ırak olmaları amacıyla özellikle yerleşme bölgelerine uzak olmalarına dikkat edilen ve şu anda sayılarının 3 bini aştığı tahmin edilen bu yapılaşmaların arkalarında, Balcılar’da olduğu gibi tarikatların olduğunu, politikacılar da, öğrenim birliği yasasının uygulanmasından sorumlu bürokratlar da elbette biliyorlar. Ancak çevre baskısı nedeniyle bu son patlama olayına kadar apaçık bir biçimde ortaya koyan olmadı.
Balcılar’da “yurt” levhası asarak körpe genç kızları çoğunlukla yaz aylarında özel bir eğitimden geçirdiği anlaşılan oluşumun arkasında da Süleymancıların bulunduğunu, önce sadece gazetemiz Cumhuriyet yazabildi. Bunun gibi başka birçok yerde Süleymacıların yanı sıra Nurcuların ya da son yıllarda atağa geçen Adıyaman merkezli Menzil tarikatının bulunduğu, bu sözde yurt ya da kurs adındaki körpe beyinleri yıkama merkezlerinin yer aldığı çevrelerde özellikle gizlenmiyor.
Bu merkezleri kucaklayan tarikatlardaki dayanışmanın hangi ölçülere ulaştığı ise Balcılar’da yitirilen o 17 çocuk ve bir genç kadın öğretmenin arkalarından hiçbir yakınının, açılmış olan soruşturma için müdahil olmayı düşünmeyişiyle öne çıkıyor.
Müdahil olmak, kusurluların ortaya çıkarılmasına katkı sağlamak şöyle dursun, Balcılar’da yuvalanmış tarikatın yarattığı baskı, yurt yönetiminden sorumlu olarak mahkemenin tutuklanmalarına karar verdiği o üç kişi hakkında ihmal nedeniyle bile suçlamada bulunmayacaklarıyla ortaya çıkıyor.
Müftünün itirafı
Tarikatların yarattığı baskının en yeni ve somut örneğini Taşkent Müftüsü, bu son patlama olayından sonra veriyor ve Balcılar’daki bu kapalı merkezin Diyanet adına denetlenmeyişinin nedenini açık açık Süleymancıların tedirgin edilmek istenmeyişi olarak açıklıyor.
Bu anlaşılmaz özen, Balcılar’da gaz patlaması nedeniyle altında 18 günahsız beden bırakarak çöken o sözde yurt merkezinin yüzlercesini yapıp yöneten tarikatlara karşı devlet bürokrasisinin bakış açısını gösteriyor.
Müftüden kaymakama, kaymakamdan milli eğitim müdürlerine, valilere kadar uzanan, o görmek ve duymak istemeyen devletin asıl merkezinde ise milli eğitim bakanları, içişleri bakanları ve başbakanlar bulunuyor.
Siyasal iktidarın bugünkü temsilcisinin suçüstü durumunuysa iki kanıt belgeliyor.
Birincisi, kaçak Kuran kursları için AKP’nin bilinç-li bir şekilde çıkarttığı o son yasa. Yani bu tür olaylarda kusurları bulunanlara verilecek yaptırımları olabildiğince azaltan yasa.
İkincisi de iktidar partisinin laiklik ilkesini bilinçli bir şekilde törpülemek istediği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya tarafından düzenlenen iddianamedeki kanıtlar arasında bulunan ve kaçak Kuran kurslarıyla ilgili bölüm.
Başbakan’ın, önceki gün Hürriyet yazarı Enis Berberoğlu’nun köşesinde verdiği habere göre, bu son patlama nedeniyle İçişleri Bakanı’na, “sonuna kadar gidilsin” talimatı doğru, ama eksiktir.
Kapısında laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu kanıtlayan Anayasa Mahkemesi kararının ilamının asılı olması gereken AKP iktidarı, bu kaçak Kuran kurslarını bir an önce yasaların içine yani Diyanet İşleri Başkanlığı’nın denetimine sokmalıdır.