Amerikan başkanları için dünya çapında bir şaka vardır. Yerkürenin ahval-i şeraitini onlar belirlediğinden, seçimde sadece Amerikalıların değil, tüm dünya ahalisinin oy kullanması gerektiği söylenegelir. Bu şaka, Hollywood’un bilimkurgu filmleri misali bir dünya devletiyle hakikate dönüşür mü, bilinmez. Lakin Oval Ofis’e kurulan şahsiyetler için insaniyet namına bir nebze üzülmek gerek. Görevleri salt ülke çıkarlarını korumayken, ’emperyal […]
Amerikan başkanları için dünya çapında bir şaka vardır. Yerkürenin ahval-i şeraitini onlar belirlediğinden, seçimde sadece Amerikalıların değil, tüm dünya ahalisinin oy kullanması gerektiği söylenegelir. Bu şaka, Hollywood’un bilimkurgu filmleri misali bir dünya devletiyle hakikate dönüşür mü, bilinmez. Lakin Oval Ofis’e kurulan şahsiyetler için insaniyet namına bir nebze üzülmek gerek.
Görevleri salt ülke çıkarlarını korumayken, ’emperyal misyon’ icabı alemi cihan onlardan birşeyler bekleyip durur! Bu kez Amerikan tarihinin ilk siyah başkan adayı söz konusu olduğundan, Demokrat senatör Barack Obama için durum daha vahim.
Bush tezgahından geçmiş dünya, Obama seçilirse daha barışçıl bir sayfa açılacağını ümit ededursun, geçen hafta dikkatimi aksi görüşteki iki şahsiyet cezbetti. Biri Libya’nın Amerikan hışmına bolca uğramış lideri Muammer Kaddafi. Diğeri ünlü Avustralyalı gazeteci, yazar ve belgeselci John Pilger. İkisi de Obama’dan barışçı vizyon beklenemeyeceğini söyledi.
Pilger, açıkça Obama’yı ‘şahin’ ve ‘yayılmacı’ diye niteledi. Kaddafi de siyah adayın sırf ‘renk kompleksiyle’ daha gaddar olacağını söyledi. Hatta Pilger’den insaflı çıkan Kaddafi, ‘Afrika kökenli kardeşini’ kayırırcasına hala umutlu olduğunu belirtip, Yahudi lobisinin güçlü örgütü AIPAC’ta yaptığı İsrailci konuşmayı da Mossad tarafından öldürülme gibi ‘anlaşılır’ bir korkuyla gerekçelendirdi.
İlk siyah başkan seçilmeyi başarırsa Obama’nın kilit konuları Irak, Ortadoğu, küresel gıda krizi, küresel ısınma, İslam alemiyle ilişkiler ve uluslararası krizlere karşı tek/çok taraflılık olacak. Siyah adaya haksızca ‘olmadık umutlar yüklemezden’ önce, dünya sorunlarına dair duruşuna bakmak lazım. Obama 11 Eylül döneminin siyasi gerçeklikleri üzerinde yükseliyor. ‘Umudun cesareti: Amerikan Rüyasını Canlandırmak Üzerine Düşüncüler’ adlı kitabında solculuk döneminin ardından Reagan’ın ‘Soğuk Savaş’ politikalarını nasıl da benimsediğini, İran ve Kuzey Kore gibi ‘haydut’ devletlerin oluşturduğu tehdide ve Çin gibi potansiyel rakiplere karşı Amerika’nın stratejik gücünü pekiştirmek gerektiğini söylüyor.
Obama’nın Amerikalılar için kırılma noktası olan Irak savaşına muhaliflik tezi pek görüntüsel kaçıyor. Rakibesi Hillary Clinton’ı, 2003’te savaşa onay verdiği için yerden yere vurmuştu. Kendisi senatoya 2004’te seçildiğinden, bir yıl önce ne yapardı bilemiyoruz, lakin daha sonra savaşın devamı için gereken bütçelere onay verdiğini biliyoruz. Seçilirse Irak’tan çekilme vaadini tutamayacağını idrak etmeyen yoktur herhalde.
Ortadoğu ve İran’a dair duruşunu geçen hafta analiz etmeye çalışmıştım. Obama terörle savaşın diğer cephesi Afganistan’daki birlikleri takviyeden söz ediyor. Eh, ‘Bin Ladin göründü’ istihbaratı alırsa tepelerine füze fırlatacağını söylemiş olduğundan, Pakistanlıların yüreği pır pır. 21. yüzyılın süper gücü olmaya aday Çin’e karşı sertlik yanlısı tavır alacağı, Kongre’de hep yaptırım politikalarını desteklemesinden belli. Sonra Hintliler ABD’yle imzaladıkları nükleer anlaşmaya yakıt sınırlamasını getirmek istediğinden ona gücenik.
ABD’yle serbest ticaret anlaşması imzalamayı uman, ama Obama’nın bu karşı olduğunu bilen Güney Kore de öyle… ABD’nin kapı komşuları Kanada ile Meksika, siyah liderin Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı yeniden müzakere tehdidinden ürkmüş durumda. Ekonomik kriz yüzünden Amerika’yı korumacı tavrı Obama’yla daha iyi işbirliği yapılacağına sevinen Avrupalıları bozum ediyor.
İş Latin Amerika’ya geldiğinde Obama’nın tavrı ‘bir Bush var Bush’tan öte’ dedirtecek cinsten. 23 Mayıs’ta Miami’de Kübalı sürgünlere hitabında Latin Amerika’ya şahin kesildi. Hani Bush ‘arka bahçeyi unutmuştu’ ya, Obama ‘hatırlayıverdi’. Demokratik seçimlerle solun iktidara geldiği Venezüella, Bolivya, Ekvador ve Nikaragua gibi ülkeleri hedef seçti. Sağcı milislerin parlamentosunda at oynattığı Kolombiya’yı ‘örnek ülke’ gösterip, komşularına saldırma politikasını savundu. Raul Castro ile dünyaya açılan Küba’ya dair 47 yıldır işlevsiz politikalara son vermek bir yana, ambargonun devam edeceği sözü verdi!
‘Kenyalı’ Obama’nın, köklerinin attığı Afrika’da sadece cadde ve sokaklara değil, bugünlerde doğan her bebeğe ismi konuluyor, hatta Nijerya’da militanlar Obama başkan adayı oldu diye kısa süreli ateşkes bile ilan etmiş. Afrikalılar henüz ayırdında değil, ama Obama’nın Kongre’de kara kıtanın ticari çıkarlarına büyük zarar vermiş tarım yasasını desteklemiş olmaktan öte bir ‘Afrikalılığı’ yok.
Dünya ahalisinin unuttuğu, ABD’de kim başkan seçilirse seçilsin, görevinin Amerikan
çıkarlarını korumak olduğu. Obama’nın ‘değişim’ ve ‘Evet yapabiliriz’ sloganları da Amerikalılar için. Dünya üstüne alınmaktan vazgeçse belki daha hayırlı olur.