Spiker monoton ses tonuyla haberleri sunmaya devam ediyor. Aynı monoton ses Newroz haberlerini sıralıyor. Diyarbakır, Muş, Urfa, Van… Sıra Van ve Hakkâri’ye geldiğinde izinsiz yapılan gösteriler sesine bir fotoğraf karesi eşlik ediyor. Polisin üst üste yığdığı kadınları döne döne coplayıp tekmelemesi. Hakaret etmesi. Spiker aynı monotonlukla bir kadının panzer altında kaldığını ifade diyordu. Önlerine konulan […]
Spiker monoton ses tonuyla haberleri sunmaya devam ediyor. Aynı monoton ses Newroz haberlerini sıralıyor. Diyarbakır, Muş, Urfa, Van… Sıra Van ve Hakkâri’ye geldiğinde izinsiz yapılan gösteriler sesine bir fotoğraf karesi eşlik ediyor. Polisin üst üste yığdığı kadınları döne döne coplayıp tekmelemesi. Hakaret etmesi.
Spiker aynı monotonlukla bir kadının panzer altında kaldığını ifade diyordu.
Önlerine konulan her şeyi sorgulamadan ve tepki vermeden dinleyen çoğunluk bu haberleri de aynı şekilde dinlediler. Kürt kadınlarının maruz kaldığı şiddetin bir gün kendi kapılarını da çalabileceğini düşünmeden yaşamlarına devam ettiler(mekteler). Bir gün sustukları şiddet yaşamlarına dokunduğunda ise çok geç olacak.
Şiddet bir yönetim biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle ezenlerin ezilenleri ezmek sindirmek için kullandıkları bir yöntem. İkili ilişkide taraftarlardan birinin iktidarca diğerinden üstün oluşu sayesinde kendi iradesini ötekinin iradesinin yerine koyabilmesiyle oluşmuştur. Hannah Arendt’in kavramlaştırmasına göre “iktidar farklılığının sonucunda birinin iradesinin diğerinin iradesine bağlanması şiddeti oluşturmaktadır.” Yani insan ile insan arasındaki ilişkinin şiddete dayalı bir ilişki olması, taraflardan birinin hayat karşısındaki konumunun değişmesiyle, hayatının öznesi olma şansını yitirmesiyle oluşmaktadır.*
Yani efendi köle ilişkisi. Köle fırsat bulduğunda kendini yeniden özgür kılmak isteyecektir.
Efendiler diğer bir deyişle egemenler kendi çarkını döndürmek köleleri ellerinde tutabilmek için birçok yönteme başvurur.
Türk devletinin kuruluş ve sonraki süreçlerine baktığımızda Kürt halkına karşı imha ve asimilasyon ana politik hat olmuştur. Ya Türk olacaksın ya da hizmetkâr.
Türk devletinin ara ara iniş ve çıkışlarına rağmen bu politikalarındaki ana eksen devam etti ve etmekte.
Ama bir şey değişti.
Kürt halkı. İlk kurşundan bu yana başka bir tarih yazmaya başladı. Kendi iradesini kendi ellerine almaya başladı. Kendi kaderiyle ilgili karar yetkisini kimselere bırakmadı. Kendinin efendisi kendi oldu. Ve insanlığın doğduğu topraklarda kaybolan insanlığı, yaşamı yeniden yaratmaya başladı.
Tabi Kürt kadınları da değişim sürecinin orta yerinde yer aldılar. Yaşamın her alanındaydılar. Fabrikada, sokaklarda, cezaevi önlerinde, dağlarda, kürsülerde, serhildanlarda, edebiyatta, müzikte… Kısacası her yerde… En önemlisi kendi kimlikleriyle, dilleriyle, öz yapılarıyla oradaydılar.
Kürt kadınının bu dirilişini sömürgeci sistem hazmedemedi. Hatta Kürt sorunun nedenini kadınları asimile edememiş olmalarına bağladılar. Deniz Baykal bir konuşmasında bir kadınlara Türkçe öğretemediğimiz için bugün Kürt sorunun var demektedir. Yani şunu demeye çalışmaktadır. Kürt kadınları dillerini unutmuş olsaydı bugün ne Kürt ne de Kürtçe diye bir şey kalırdı, hepsi Türkleşmiş olurdu demek istiyor.
Aynı zamanda da Türkçe öğretmeye hız verelim diyor. Nitekim 2000’li yıllarda başlayan “Haydi Kızlar” okula kampanyaları, okuma yazma kursları bu amaçla açılmıştır. Kürt sorunu eğitim, yol, su, elektrik sorunudur ya! Okuma yazma öğrenmeyle oratadan kalkacak demektedir. Ve bunun için çok insani nedenlerle kadınlara okuma yazma öğretilmekte ev ev gezerek Kürt kızları okula yazdırılmaktadır.(Bilgi elbette önemli. Hele özgürleşmek için yola çıktıysanız en fazla bilgiye ihtiyacı olansınızdır. Ama asimile olmadan, özünü kaybetmeden)
Bir de televizyon dizilerine bakmak gerekiyor. Neredeyse hepsinde ya Kürt karakterler, Kürtçe isimler var, ya da olay Kürt bölgelerinde geçiyor. Yani Kürtler medyaya taşınmış durumda. Kürt kadınları aşiret kavgalarının, kan davarlının nedeni olarak gösteriliyor. Model olarak konan kadın ise kısmi olarak birey olmaya çalışan kendi kimliği ve dili ile ilgisi olmayan eğitimle kurtuluşu seçen kadınlar. Kürt kadınlarının geldiği özgürleşme düzeyi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir karakter ve durum yansıtması.
Kürt kadınlarını asimile etmeye, köleleştirmeye yönelik politikalar sadece bunlar değil. Baskı, şiddet, yoksulluk, göç kısacası her yolu denemekteler. Yerine göre havuç yerine göre sopa politikasını uyguluyorlar.
Ama Kürt kadınları başladıkları özgürlük yolculuğuna devam ediyorlar. 2008 Newroz’unda gene alanlardaydılar, izinin yoksa da biz varız dediler. Ve bir kez daha Kawa’nın özgürlük ateşini yaktılar.
Ve devlet yanan ateşte eriyip giden sistemini gördü. Ateşe düşen akrep misali saldırıyor. Kürt kadınlarının iradesini kıracağını hayal ederek. Oysa akrep döndükçe kendi öfkesinde boğulur. Suskunluk, korku çöker her yere. Öfkenin kaynağını çözüp de hayır diyemeyenler kendilerine çeviriler öfkelerini. O yüzdendir çokça okunur gazete başlıklarında bu tür haberler. Gençler birbirini, kız annesini bıçakladı, evinde ölen yaşlı adam bir hafta sonra fark edildi, kredi kartı borcunu ödeyemeyince intihar etti, cinnet geçiren A.B. ilk önce akrabalarını sonra kendini taradı. Dün yapılan… takımlar arasındaki maçta izleyiciler olay çıkartı vb.
Bir de reva görüleni yaşamak yerine kendi yaşamlarını yaratanlar vardır. İşte Kürt kadınları kendi yaşamlarını yaratanlardır. İradelerini kendilerine dayatılan iradeden ayırtmış, yaşamlarının öznesi olmuşturlar.
Bu uğurda yaktıkları ateş ise yanmaya devam edecektir…
*cogito 6-7 şiddet ykm yayınları