Dün Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau’nun bazı uyarıları medyada yer buldu. Zachau temel olarak 2008 yılında Türkiye ekonomisinin kazandığı verimlilik ve rekabet sonucu büyüme oranının biraz daha yükseleceğini belirtiyordu. İkincisi de, cari açığın en büyük risk olduğunu, buna karşı sürdürülmesi gereken ana önlemin de faiz dışı fazla, yani mali disiplin olduğunu uyarıyordu. Bu tezlerden […]
Dün Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau’nun bazı uyarıları medyada yer buldu. Zachau temel olarak 2008 yılında Türkiye ekonomisinin kazandığı verimlilik ve rekabet sonucu büyüme oranının biraz daha yükseleceğini belirtiyordu. İkincisi de, cari açığın en büyük risk olduğunu, buna karşı sürdürülmesi gereken ana önlemin de faiz dışı fazla, yani mali disiplin olduğunu uyarıyordu.
Bu tezlerden ikincisine katılmak mümkün. Cari açık elbette büyük risk ve mali disiplinin sürdürülmesi gerekir.
Ancak 2008 yılında Türkiye ekonomisinin daha hızlı büyüyeceğini iddia edebilmek için ya içerideki verileri doğru izlememek gerekiyor ya da dışarıda olup biteni. Küresel bir yavaşlamaya girerken, Türkiye’de de ciddi iç talep daralmaları yaşanırken, nasıl olacak da büyüme aynı düzeyde kalacak? Bırakınız daha yükselmeyi!
İşgücünün reformu
Zachau’ya göre, Türkiye ekonomisinin önünde iki sorun var. Bunlardan ilki iş piyasası. Diğeri de eğitim. İş piyasasının yeterince esnek olmadığı yargısıyla Zachau bazı reformlar talep ediyor. Kıdem tazminatlarının aşağıya çekilmesi, sosyal güvence prim katkılarının azaltılması, nihayet yarı zamanlı işlerin özendirilmesi Zachau’nun önerileri arasında. Oysa bunların hepsi tartışmalı konular.
Kıdem tazminatlarının düşürülmesi öteden beri savunulur. İşverenler Avrupa ülkelerini örnek göstererek bundan kurtulmaya çalışır. Ancak bu konuda bir tavan da konulduğu da gözden kaçmamalı. Yani işçiyi işten çıkarmak için ekonomik yük sanıldığı kadar yüksek değil.
Kıdem tazminatı, işten çıkan birinin uzun süre iş bulamaması halinde daha da önem kazanıyor. Elbette işsizlik fonu ve işsizlik ücreti ortaya çıktığından bu yana kıdem tazminatının sosyal işlevi azaldı. Bu nedenle düşürülmesi, fakat deneyimli bir çalışanın işsiz kaldığında (düz bir işsizden farklı olarak) bir tazminat alması anlaşılabilir.
Fakat bizi en çok şaşırtan, medyada da en büyük gürültü koparan öneri, öğretmen maaşlarının aşağıya çekilmesi oldu. Meğer öğretmen maaşları ne çok kimseye batarmış!! Dünya Bankası’na bile batmış! OECD ülkelerindeki öğretmenlerin maaşları, kişi başına düşen gelirle oranlanmış ve bu oranın aynısı Türkiye için hesaplanmış. Bu iki oran karşılaştırıldığında anlaşılmış ki Türkiye’de öğretmenlerin göreli olarak durumu daha iyi. Yani kendi toplumlarının ortalama gelirine göre bizde öğretmenler daha iyi durumda.
Yanlış karşılaştırma
Kimi zaman ekonomistler böyle abes karşılaştırmalar yaparlar. Kenya’da ya da Gine’de öğretmenler ise kendi ülkelerinin ortalama gelirine göre çok daha fazla ücret alırlar. Bu çok doğaldır.
Çünkü ülke fakirdir, işsizlik yaygındır ama öğretmenini süründüremez. Doğru analiz ise çalışanlar arasında öğretmenin konumuna bakmaktır.
Yanlış biçimde öğretmenler OECD ülkeleriyle karşılaştırılmıştır. Sormalı: Türkiye’deki öğretmenlerin sosyoekonomik durumu diğer OECD ülkelerindekilerden ne kadar farklıdır? Refah düzeyleri nasıldır? Türkiye’de öğretmenlerin çalışma koşulları nedir? Gerçekçi ve adil olmak gerek. Bir öğretim üyesi olarak Türkiye’de öğretmenlerin maaşlarının indirilmesini ne adil, ne de vicdani buluyorum.
Üstelik aynı Zachau bir büyük eğitim reformunu ülke için en büyük gereksinim olarak görüyor. Bunu kiminle yapacağız? Nihayet öğretmenlerle değil mi? Bir profesör olarak hep ilkokul öğretmenlerini kutsamışımdır. Ne zordur çocuk eğitmek. Bir de bunun ücretini mi yüksek göreceğiz!
Milliyet