Uluslararası mali piyasalar, iyimserlikle, tedirgin bir bekleyiş arasında gidip geliyorlar. Temmuzdan bu yana, “10. yıldönümünde, Asya krizi tekrarlanır mı” sorusu tartışılıyordu. Geçen hafta da, 1987’de, borsaların ABD’de bir günde %22, Londra’da %10 düştüğü Kara Pazartesi ‘nin 20. yıl dönümü nedeniyle gündeme gelen ilginç tartışmalarla geçti. Perşembe günü Asya piyasalarında, cuma günü de, İngiltere ve ABD’de […]
Uluslararası mali piyasalar, iyimserlikle, tedirgin bir bekleyiş arasında gidip geliyorlar. Temmuzdan bu yana, “10. yıldönümünde, Asya krizi tekrarlanır mı” sorusu tartışılıyordu. Geçen hafta da, 1987’de, borsaların ABD’de bir günde %22, Londra’da %10 düştüğü Kara Pazartesi ‘nin 20. yıl dönümü nedeniyle gündeme gelen ilginç tartışmalarla geçti. Perşembe günü Asya piyasalarında, cuma günü de, İngiltere ve ABD’de tedirginlik hâkim oldu, borsalar dalışa geçtiler.
Yeniden bir ‘Kara Pazartesi’ olur mu?
1987 yılında, Financial Times ‘ın Kara Pazartesi ‘den önceki bir cumartesi ekinde, John Harris , “Borsa oyuncuları bugünlerde bir âlem. Birine arkasından yaklaşıp omzuna dokunsanız hemen satmaya başlıyor” diyordu. Bu oyuncular, 19 Ekim Pazartesi borsaya geldiklerinde, kasırganın etkisiyle Londra Borsası %10 düşmüştü. Haberler, ABD ile İran arasındaki gerginliğin arttığını bildiriyordu. “…o pazartesi borsada zor bir gün olacağını biliyorlardı. Kimileri birlikte kahvaltı yaptılar. Kahvaltıdan kalkarken 25 yıllık borsacı Art Cashin , Romalı gladyatörleri anımsayarak ‘Az sonra ölecek olanla seni selamlıyor’ diyecekti arkadaşlarına… Birkaç saat sonra piyasalar kapandığında, kendilerini gün boyunca adeta aslanlara yem edilmiş gibi hissediyorlardı. ” ( Financial Times 18/10/07) Bir günlük kayıp 1929 çöküşünün iki katıydı.
Bu olağanüstü çöküş nereden kaynaklanmıştı, bir kez daha yaşanabilir miydi? Önceden bilmek olanaksız. En fazla bu “olayın” oluştuğu “ortamları” tanımaya çalışabiliriz. Bu gözle bakınca 1987 borsa krizinin yaşandığı “ortamla” bugünkü ortam arasında, kimi farklar olmasına karşın çok büyük benzerlikler de bulabiliyoruz. Dahası bu farkların bazıları, olası bir çöküşün, bu kez çok daha büyük bir şiddette yaşanabileceğini düşündürüyor.
1987’de borsalar aşırı değerliydi, ancak son haftalarda bir momentum kaybı söz konusuydu. Oyuncular kötümser, dahası aktardığım gibi çok tedirgindiler, açgözlülük yerini giderek korkuya bırakıyordu. Elektronik işlemlerde, özellikle düşüşlere karşı, gelecek piyasalarına kaçarak korunma gibi, bir kez düşüş başladığında çarpan işlevi görebilecek bir model çok yaygın olarak kullanılıyordu. Teknik analizler bir süredir, “sat” işareti veriyordu ama kimse bu yöne gitmiyordu. Bugün, yirminci yıldönümünde, borsaların rekor düzeyde olduğuna, tedirginlikle iyimserlik arasında istikrarsız bir havanın egemenliğine, gerileme sürecine momentum kazandırabilecek korunma (hedging) modellerinin kullanılmasına bakarak benzerliklere işaret edebiliriz.
Prof. Roubini ‘ye göre başka benzerlikler de var ( Foreign Policy , Ekim 2007). Örneğin, o zaman da FED’in başında yeni, denenmemiş bir başkan vardı. Enflasyon artma eğilimindeydi. Reagan ‘ın birinci döneminin aşırı askeri harcamaları, büyük bir bütçe açığı ve cari açık yaratmıştı. Dolar düşüyor, ABD, Almanya ve Japonya’ya paralarını revalüe etmeleri için baskı yapıyordu. Bugün varil fiyatı 90 dolara vuran petrole, yüksek emtia fiyatlarına, doların gerileme eğilimine, FED’in faiz indirimlerine, likidite artırımlarına, Çin ekonomisindeki ısınmaya bağlı olarak enflasyonist baskılar güçleniyor. Bush yönetiminin 1. döneminin aşırı askeri harcamaları, Clinton döneminin bütçe fazlasını açığa dönüştürdü. Cari açık ve “küresel dengesizlikler” de büyümeye devam ediyor. ABD, Çin ile bir haksız ticaret döviz oranları tartışması yaşıyor.
Ek olarak ABD ekonomisi resesyona giriyor, üretkenlik oranları da düşüyor, dünya merkez bankaları dolarda çıkmaya başladılar, ABD’de kredi piyasalarında başlayan bir mali kriz küresel çapta yayılıyor. Cuma günü, piyasaları korkutan gelişmelerden biri de, şirketlerin III. Dönem gelirlerinin, çok kötümser olarak saptanan beklentilerin bile gerisinde kalmaya başlamasıydı ( Wall Street Journal , 20/10/07). Dünya ekonomisi, mali piyasalar, “küreselleşme” sayesinde 1987’den çok daha karmaşık, entegre, bulaşıcılık hızı çok yüksek. Merkez bankalarının piyasaları canlandırma şansı da kredi krizinden dolayı son derecede zayıflamış durumda ( The Economist 18/07). Bir Kara Pazartesi daha yaşanırsa, bu kez, 1987-1997 arasındakine benzer güçlü ve çabuk bir toparlanma yaşamak da olanaklı değil. 1929’a benzer uzun bir gerileme olasılığı daha yüksek, çünkü kapasite fazlası, borç yükü çok büyük…
Ya ‘Asya krizi’?
Dünya Bankası’nın 2007 Küresel Gelişme Finansmanı raporu gelişmekte olan ülkelere yönelik özel sermaye hareketlerinde 1997-2002 arası yaşanan gerilemenin 2003’ten bu yana tersine döndüğünü gösteriyor. Financial Times, bu yıl gelişmekte olan piyasaların borsalarına yönelik sermaye hareketlerinde belirgin bir hızlanma yaşandığını yazıyor, IDEAS ‘tan Smitha Francis , sermaye hareketlerinin birkaç ülkede yoğunlaşmasına, özel sektör dış borçlanma eğilimine dikkat çekiyor, “Yeni bir köpük mü oluşuyor” sorusu yeniden gündeme geliyor. Bu fonları izleyen EPFR Global ‘den Brad Durham , bu yıl akışın 29 milyar dolara ulaştığını, %85’inin de geçtiğimiz yedi haftada gerçekleştiğini saptıyor. Aynı dönemde, gelişmiş ülkelerdeki varlık fonlarından yaklaşık 18 milyar dolar çıkmış.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında da benzer bir gelişme görülüyor. UNCTAD’ın geçen hafta yayımlanan Dünya Yatırım Raporu-2007 de, Asya ülkelerine yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, 1997’de 12 milyar dolardan 2000’de 9 milyara düştükten sonra, 2003’te toparlanmaya başladığını, 2004’ten sonra hızlanarak 40 milyar dolara, 2006’da da 69 milyar dolara ulaştığını gösteriyor. Tüm gelişmekte olan ülkelerdeyse 2003’te 166 milyar dolara gerileyen yatırımların 2004’te artmaya başlayarak, 2006’da 379 milyar dolara ulaştığı görülüyor. Diğer bir deyişle, FED ve diğer gelişmiş ülke merkez bankaları 2003’te para musluklarını açınca, merkezden çevreye sermaye hareketlerinde hızlı bir artış başlamış. Kredi krizinin başlamasıyla birlikte artış hızlanmış. Bu gelişmeler de ister istemez, kredi köpüğü delinirken gelişmekte olan piyasalarda yeni bir köpüğe, yeni bir “Asya krizi” türü mali kriz olasılığına işaret ediyor.
Ancak bu konuda uzmanların değerlendirmeleri çeşitli. Örneğin Prof. Stiglitz hazirandaki bir yorumunda 10 yıl sonra hâlâ gereken derslerin alınamadığını, sermaye hareketlerine gereken denetimin getirilemediğini, kimi ülkelerin dış dengelerinin son derecede zayıf olduğunu vurguluyordu ( Daily Star , 05/06/07). Diğer taraftan The Economist, çok daha iyimser bir yaklaşımla, gelişmekte olan piyasalarda, ekonomilerin dış dengelerinin düzeldiğine, iç ve dış borçların büyük ölçüde azaldığına işaret ediyor, yeni bir kriz olasılığının zayıf olduğunu savunuyordu. Ancak, The Economist , Çin’in döviz ve rezerv politikalarının bölgede yeni köpüklerin oluşma sürecini güçlendirdiği konusunda Prof. Roubini’nin yorumuyla anlaşıyordu. Bunlar haziran ayındaydı, kredi köpüğünün delinmesinden, geçtiğimiz yedi haftalık tırmanıştan önceydi. Ama daha o zaman bile hemen tüm yorumcular kimi Doğu Avrupa ülkeleriyle, Asya krizinden bu yana dış dengelerini bir türlü düzeltemeyen Türkiye ‘nin risklerine dikkat çekiyorlardı.